Gökyüzü onların yurdu. Binlerce yıldır maviliklerde kanat çırpan, yavrularını büyütecek daha uygun iklimlere göç edip duran, insan görünce de, çırpınarak kaçan kanatlıların bir suçu yok ki! Tutturmuşuz bir “kuş çarptı” hikayesi gidiyor. Bir martı da çıkıp demiyor ki “Eeey insan! Kendi ürettiğin araçlarla yurduma destursuz dalan sensin! Neden ‘uçağa kuş çarptı’ diyerek bizi suçluyorsun? Biz kaçmaya çalışırken bize çarpan da öldüren de sensin!”
Martı haklı. Kuşlar uçaklara çarpmıyor, tam tersine onlar gökyüzünde sakin sakin süzülürken, hem de bunu binlerce yıldır, alıştıkları biçimde ve rotalarda yaparken, üstelik algılamalarının mümkün olmadığı süratlerle, örneğin bir şahinin on katı hızla gökyüzünde yakalayıp öldüren bizleriz. Her konuda olduğu gibi, türlü barbarlığı kendimize hak görüp başkalarını suçlu ilan edivermekte üstümüze yok. Kuş göç yolları üzerine havaalanları inşa ediyor, binlerce yıldır yumurtladıkları üreme alanlarına siteler, üsler kuruyor, sonra da uçaklarımıza çarpmasın diye kuşları kovalamaya çalışıyoruz!
Son yıllarda ise kuş popülasyonuyla yarışacak sayıda dronlar, ‘İHA’lar, ‘SİHA’larla gökyüzünde tam bir istilacı konumunda olmamıza rağmen neredeyse kuşları “terörist” ilan edip uçakların düşmelerine neden oluyorlar diye sokak hayvanlarına yaptığımız gibi bir yasa ile tümden yok edeceğiz onları…
Bu konuda Martı Jonathan Livingston’a sorsak kim bilir bize neler söylerdi! Kore’de 179 insanın ölümüne yol açan bina için nasıl bina uçağa çarptı değil de pistten çıkan uçak binaya çarptı diyorsak, kuşları suçlamayalım. Kuşlar uçaklara değil, ‘uçaklar kuşlara’ çarpıyor…
Yılın son günlerinde peş peşe gelen ölümlü helikopter ve uçak kazası haberleri, bütün dikkatler “yeni sürece” dönükken, az sayıda gazeteci gözlerini sivil havacılığa çevirdi. Oysa yaşanan kazalar çok vahim ve yaşam kaybı büyüktü. Ve ilk haberler uçakların kuşlara çarptığı yönündeydi hep.
Kuşkusuz her konunun uzmanı olarak ekranlarda ahkam kesenler bu kez kırk yıllık havacı olmuşlardı! Bir suçlu aranıp altta yatan asıl nedenlere dokunmadan sürdü gitti tartışmalar. Biz de her zaman yapmaya çalıştığımız gibi suçlu aramaktan çok, gerçekleri örten perdeyi aralamaya çalıştık. Sorular sorduk…
Uçak kazaları da aynı iş cinayetleri gibi. Asıl suçluların çok ender olarak sanık sandalyesine oturtulabildiği kazalar. Tek fark: Kömür çıkaran maden işçisi yaşamını yitirdiğinde, ürettiği madeni satın alan bundan etkilenmezken, pilot iş kazası yaptığında hizmeti satın alan yolcular da yaşamını yitirir. O nedenle maden işçilerine oranla havacılar daha şanslıdır diyebiliriz. Gerçekler ise hep bir zincirin halkaları gibi sıralanarak kazayı oluşturan etkenlerde gizlidir. Hiçbir zaman tek bir nedene bağlı olarak insanlar ölmez. Görünenin ardındaki dolaylı etkenler bazen belirleyici olmalarına rağmen kendilerini saklamayı başarırlar.
Muğla’da yılın son günlerinde Sağlık Bakanlığı helikopterinin ana pervanesinin hastanenin üst katlarına sürterek düşüşü sonucunda iki pilot ve üç sağlık emekçisi yaşamını yitirdi. “Yoğun sise rağmen havalanan helikopter pilotlarının sabit konumda yükselirken geri kayışı fark etmeyerek hastane binasına çarpması” şeklinde özetlemek mümkün ama bu kolaycı bir çözümlemedir. Kaza hiçbir zaman tek bir nedene bağlı değildir. Hava durumu sis nedeniyle görerek uçuş şartlarını karşılayamazken neden kalkış yapmıştı veya pilot buna zorlanmış mıydı? Bu inisiyatifini, yetkisini, hayır deme hakkını kullanamayışının nedeni neydi? Asker kökenli oluşunun bu hatada payı var mıydı, ikinci pilot neden karşı çıkmamıştı veya çıkamamıştı? Helikopterin Muğla’ya getirilişi Erdoğan’ın gelişiyle ve özel güvenlik ordusuyla mı ilişkili bir intikaldi? Eğer kalkış nedeni hasta taşımak ise, Antalya’ya başka bir helikopter yönlendirilemez miydi? Bir saat sonra sis kalkacakken bu acele nedendi?
Özel hastane sahibi bir hekimin Sağlık Bakanlığı yaptığı ve bebeklerin para uğruna öldürüldüğü bir sistemin bu kazadaki payı neydi? Böyle yüzlerce soruyu sıralamak yaşamını yitirenleri geri getirmiyor elbet. Ama gerçeklere ulaşmak ancak soru sormakla mümkün oluyor. Ve tarihin tekerrür ettiği gibi aynı kazalar ne yazık ki tekrar tekrar yaşanıyor.
Yılın son günlerinde dünyadan gelen uçak kazaları ile literatüre “savaş halinin yol açtığı kazalar” diye bir başlık ekleme gereği doğdu. Savaşlar ve bunların yol açtığı gerginlikler daha önceleri de İran’da, Rusya’da olduğu gibi sivil uçakların yanlışlıkla vurulmalarına yol açmıştı. Azarbeycan uçağının Rus hava savunma sistemlerince vuruluşu bunun son örneği oldu. Konunun meraklıları için paylaştığım link bu ve benzer konuları büyük emeklerle inceleyip sivil havacılığın hizmetine sunan meslektaşım Engin Aksüt’ün kanalıdır. Zaman zaman burada sohbetler gerçekleştireceğiz…
*Yazıda bahsedilen link şudur: https://www.youtube.com/live/Tt5BH07zM-k