• İletişim
  • Yazarlar
  • Gizlilik Politikası
19 Temmuz 2025 Cumartesi
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
ABONE OL!
GİRİŞ YAP
Yeni Yaşam Gazetesi
JIN
  • Anasayfa
  • Gündem
    • Güncel
    • Yaşam
    • Söyleşi
    • Forum
    • Politika
  • Günün Manşeti
    • Karikatür
  • Kadın
  • Dünya
    • Ortadoğu
  • Kültür
  • Ekoloji
  • Emek
  • Yazarlar
  • Panorama
    • Panorama 2024
    • Panorama 2023
    • Panorama 2022
  • Tümü
  • Anasayfa
  • Gündem
    • Güncel
    • Yaşam
    • Söyleşi
    • Forum
    • Politika
  • Günün Manşeti
    • Karikatür
  • Kadın
  • Dünya
    • Ortadoğu
  • Kültür
  • Ekoloji
  • Emek
  • Yazarlar
  • Panorama
    • Panorama 2024
    • Panorama 2023
    • Panorama 2022
  • Tümü
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
Yeni Yaşam Gazetesi
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
Ana Sayfa Yazarlar

Lanetli yalnızlık-Musa Piroğlu

21 Ekim 2019 Pazartesi - 22:55
Kategori: Yazarlar

Zamanın başbakan dış politika başdanışmanlığını yürüten, şimdilerde ise başkan yardımcısı olan İbrahim Kalın, 20 Ağustos 2013’te Twitter hesabından “Türkiye, Ortadoğu’da yalnız kaldı iddiaları doğru değil, ama bu bir eleştiri ise o zaman söylemek gerekir: Bu, değerli bir yalnızlıktır” şeklinde bir paylaşım yapmıştı. Kalın bu tanımlamayı Ortadoğu politikalarına yönelik yalnızlaşma eleştirileri karşısında kullanmıştı. Şimdilerde bu tanımlama, Rojava işgali karşısında Türkiye’nin karşı karşıya kaldığı yalnızlık ve bu yalnızlığın yarattığı hayal kırıklığını gizlemek için kullanılıyor. Kavram, gerçekte 19. yüzyıl sonlarındaki İngiliz dış politikasına verilen ad. İngiltere, büyük sömürge imparatorluğunu genişletmek için neredeyse tüm dünya ile savaşa tutuştuğu dönemde dünya çapında yaşadığı yalnızlığa yol açan politikalarını kendi halkına bu kavramla açıklamayı tercih etmişti.

Kalın’ın “değerli yalnızlık “tanımlaması bugünlerde savaş politikalarını meşrulaştırmak için kullanılıyor. Neredeyse İngiltere ile aynı mantık üzerinden hareket edilerek haksız ve meşru hiçbir gerekçesi olmayan kanlı bir saldırı, bu saldırıya karşı gelişen tepkiler ile ortaya çıkan yalnızlaşma, yalnızlığın kendisini yücelterek aklanmaya çalışılıyor. Sözcüklerin kendisine büyük anlamlar yükleyerek gerçekliğin ters yüz edilebileceği düşünülüyor. Hamaset ve milliyetçilik üzerinden sağlanmaya çalışılan kamuoyunun, gösterilen tepkiyi görmezden gelmesi, olası ekonomik ve siyasi sonuçları benzer bir hamasetle göğüslemesi, sineye çekmesi sağlanmaya çalışılıyor.

Oysa herkes biliyor ki bu savaş AKP hükümetinin kendi varlığını sürdürmek ve Kürt halkının Rojava’daki kazanımlarını yok etmek adına çıkarıldı. Dünya halkları, işgal politikalarına ve saldırılarına karşı Rojava halkları ile dayanışmaya girerken hükümetler peş peşe kınama mesajları yayımlamaya, silah ticaretini askıya aldıklarını açıklamaya başladılar. Tüm dünya kentlerinde binlerce insan sürdürülen saldırıyı lanetliyorlar. Yaşanmakta olan yalnızlık ne kadar parlak sözcüklerle süslenmeye çalışılırsa çalışılsın “lanetli” bir yalnızlık olarak okunuyor.
9 Ekim Salı günü başlayan saldırı, ABD baskısıyla ilan edilen ateşkes ile kısmi bir duraklama durumuna gelmiş bulunuyor. Zira saldırı eski hızında olmasa da devam ediyor. AKP hükümetini ateşkese zorlamak için ABD’nin Halkbank davasını raftan indirmesi ve Erdoğan ailesini malvarlığı ile tehdit etmesi ise savaşa açık ya da gizli destek veren saray karşıtları açısından incitici bir uyarı olsa gerek. Ateşkes ilan edilirken ortaya dökülen Trump’ın mektupları, paylaştığı tweetler ve savurduğu tehditler ilerleyen süreçte, bizzat kendi cenahından muhalifler tarafından Erdoğan’ın önüne getirilecektir. Bütün iktidarını, bir çeşit sosyetesini “Dik dur eğilme” söylemi üzerinden kuran, tüm dünyaya meydan okumakla övünen Erdoğan, hem mektubu hem tweetleri sineye çekmiş, zayıf yönünü rakiplerine göstermiştir. Ateşkes ilanına dek gelen süreçte ABD, Kuzeydoğu Suriye’deki askeri varlığını geri çekerken, boşalttığı yerleri, müttefiki Türkiye’ye değil, SDG ile anlaşma yapmış bulunan Rusya desteğindeki Suriye ordusuna bırakmıştır. Bu durumun kendisi bile Türkiye’nin saldırı ile yaratmak istediği zafer havasının hayale dönüşmesine yol açmış, Erdoğan’ın dostu Putin’le baş başa kalmasını sağlamıştır. Bundan sonraki sürecgidişatı belirleyecek ana güç Rusya olacaktır.

Saldırı, sarayın ABD ve Rusya açısından ne kadar kullanışlı bir aparat olduğunu ortaya koyarken, tersten bu kullanışlı aparatın kullanım ömrünü bitirdiğini de açığa çıkarmıştır. Suriye iç savaşı başladığından bu yana, Kürt özgürlük hareketine kendi politikalarını dikte etmek isteyen Rusya ve ABD, AKP hükümetini Kürt halkı üzerinde Demokles’in kılıcı gibi kullanmış, istedikleri ölçüde Kürt halkına saldırılmasına seyirci kalmıştır. Son saldırının da gösterdiği üzere, emperyalist güçlerin demokrasi ve özgürlük gibi bir niyetleri yoktur. Devletler sadece siyasal ve ekonomik çıkarlarını realize etme peşinde koşarlar. Ezilen halkların dostu devletler değil yine ezilen halklardır. Zorla dayatılan ateşkes ile savaşa beş günlük ara verilmiştir. Savaş tüm vahşetiyle, yıkıcılığıyla devam etmektedir. Saldırı Türkiye emek, demokrasi ve barış güçlerinin ne kadar kırılgan bir zeminde bulunduğunu da açığa çıkardı. Yerel seçimlerde saraya karşı yan yana gelen ve sandıkta oy kullananlar, savaş karşısında ya destekçi konuma geçtiler ya da sessiz kalmayı tercih ettiler. HDP, bileşenleri ve ittifakları dışında ne mecliste ne de sokakta savaşa karşı yüksek sesle bir karşı çıkış olmadı. Tam tersine, savaşın karşısında durulması beklenen pek çok kişi ve kurum açık ya da ürkek destek mesajları attılar. Bunda, hükümetin savaş karşıtlarına karşı vahşi bir terörle saldırması kadar, toplumun genlerine işlemiş bulunan şovenizmin de etkisi vardır. Bunlar kadar önemli olan başka bir olgu ise devrimci hareketlerin, kitleler üzerindeki hegemonyasının zayıflığı olgusudur. Geldiği noktada sarayın devrilmesinin, devrim ve sosyalizm mücadelesinin zafere ulaşmasında başat koşulu, Türkiye işçi sınıfı ile Kürt halkının ortak mücadelede buluşmasıdır. Emek, demokrasi ve özgürlük mücadelesi başarıya ulaşacaksa, devrimcilerin bu hegemonya mücadelesinden galip çıkması, işçi sınıfı ve Kürt halkının ortak mücadelesinin taşlarını döşemeye başlaması gerekir. Bu perspektifle harekete geçen sosyalistlerin yan yana gelmek ve harekete geçmek için zamana şans tanıyacak lüksü kalmamıştır.

PaylaşTweetGönderPaylaşGönder
Önceki Haber

Şehirleşme ve şehri çalma girişimi-Pakrat Estukyan

Sonraki Haber

‘Beyaz fosfor bulguları var’

Sonraki Haber

'Beyaz fosfor bulguları var'

SON HABERLER

El koyma, çökme, ele geçirme

Neden duymayız birbirimizi, neden görmeyiz gerçekleri?

Yazar: Yeni Yaşam
19 Temmuz 2025

Muhalefet mi dediniz?

Demokrasi, yurttaşlık, sınıf mücadelesi

Yazar: Yeni Yaşam
19 Temmuz 2025

Hak savunuculuğunun bedeli!

Zıtların birliği ve kapımızdaki yeni savaş

Yazar: Yeni Yaşam
19 Temmuz 2025

ABD seçim sonuçları ve  kötülüğün ardına kadar açılan kapıları

Barışa giden yolda belirsizlikler

Yazar: Yeni Yaşam
19 Temmuz 2025

DEM Parti: Mahkeme açıkça suç işliyor

DEM Parti: Mahkeme açıkça suç işliyor

Yazar: Yeni Yaşam
19 Temmuz 2025

Demokratik siyaset ve dili

Demokratik siyaset ve dili

Yazar: Yeni Yaşam
19 Temmuz 2025

Öcalan’ın çağrısı, süreç ve çağ analizi

Öcalan’ın çağrısı, süreç ve çağ analizi

Yazar: Yeni Yaşam
19 Temmuz 2025

  • İletişim
  • Yazarlar
  • Gizlilik Politikası
yeniyasamgazetesi@gmail.com

© 2022 Yeni Yaşam Gazetesi - Tüm Hakları Saklıdır

Welcome Back!

Login to your account below

Forgotten Password?

Retrieve your password

Please enter your username or email address to reset your password.

Log In

Add New Playlist

E-gazete aboneliği için tıklayınız.

Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
  • Tümü
  • Güncel
  • Yaşam
  • Söyleşi
  • Forum
  • Politika
  • Kadın
  • Dünya
  • Ortadoğu
  • Kültür
  • Emek-Ekonomi
  • Ekoloji
  • Emek-Ekonomi
  • Yazarlar
  • Editörün Seçtikleri
  • Panorama
    • Panorama 2024
    • Panorama 2023
    • Panorama 2022
  • Karikatür
  • Günün Manşeti

© 2022 Yeni Yaşam Gazetesi - Tüm Hakları Saklıdır