• İletişim
  • Yazarlar
  • Gizlilik Politikası
22 Aralık 2025 Pazartesi
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
ABONE OL!
GİRİŞ YAP
Yeni Yaşam Gazetesi
JIN
  • Anasayfa
  • Gündem
    • Güncel
    • Yaşam
    • Söyleşi
    • Forum
    • Politika
  • Günün Manşeti
    • Karikatür
  • Kadın
  • Dünya
    • Ortadoğu
  • Kültür
  • Ekoloji
  • Emek
  • Yazarlar
  • Panorama
    • Panorama 2025
    • Panorama 2024
    • Panorama 2023
    • Panorama 2022
  • Tümü
  • Anasayfa
  • Gündem
    • Güncel
    • Yaşam
    • Söyleşi
    • Forum
    • Politika
  • Günün Manşeti
    • Karikatür
  • Kadın
  • Dünya
    • Ortadoğu
  • Kültür
  • Ekoloji
  • Emek
  • Yazarlar
  • Panorama
    • Panorama 2025
    • Panorama 2024
    • Panorama 2023
    • Panorama 2022
  • Tümü
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
Yeni Yaşam Gazetesi
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
Ana Sayfa Gündem Güncel

Lemkov: Öcalan tarihsel bir eşik ortaya koyuyor

22 Aralık 2025 Pazartesi - 00:00
Kategori: Güncel, Manşet, Söyleşi
Lemkov: Öcalan tarihsel bir eşik ortaya koyuyor

Barselona Üniversitesi’nden Prof. Dr. Louis Lemkov ile süreci konuştuk:

Türk devletinin rolü ve gerçekten ciddi olup olmadıkları konusunda endişeler var. Hukuki hiçbir adım atılmamış, atılmıyor.  Öcalan da dahil siyasi tutsaklar serbest değil. Türkiye’nin iç dinamikleri önemli ama uluslararası sivil toplumun baskısı önemlidir

Nezahat Doğan

Dünyanın şiddet, çatışma ve silahlanmaya gittiği sistem savaşlarında barış bugün dünden daha çok gerekli. Barışa giden yolda hafıza, geçmişi unutmamak, tarihi sorgulamak ve yüzleşmek ise geleceği inşa edebilmenin yolu. Elbette toplumların, hareketlerin, örgütlerin, kuruluşların barışı güçlendirmek için daha yaratıcı ve hayal gücünü daha etkili kullanacağı araç ve gereçlere de ihtiyaç var. Bu coğrafyada ağır bedeller ödendi. Devletin ürettiği şiddet, şiddeti getirdi. Zulümler, büyük acılar, isyanlar yaşandı. Bunlara rağmen barışı en güçlü sahiplenen de bu bedelleri en ağır şekilde ödeyen Kürtler oldu. Bugün her iki mahallede de empati yaparak ötekilerimizle ortaklaşmanın, barış adına birbirimizi anlamanın önemi büyük. Toplumsal uzlaşının inşasında her kesime de büyük görevler düşüyor. Özellikle iş dünyasının, akademisyenlerin, düşünürlerin, kanaat önderlerinin, yazarların, çizerlerin, sanatçıların bu tarihi eşikte “bir adım daha fazla” diyerek topluma ses vermeleri tarihi bir sorumluluk. Yepyeni sözler, çarpıcı söylemlerle barışın yolunu açmak ve örgütlemek yine her birimizin sorumluluğunda.

Bugün barışa kim ne kadar katkı sağlıyor? Sanat ve akademi dünyası, medya, sivil toplum örgütleri barışı büyütmek ve anlatmakta ne karar yeterli? Çarpıcı ve yaratıcı fikirler, etkin sözler üretebiliyorlar mı? Barış hareketleri nasıl farklı formlarda yol almalı? Barış için siyasetin kuru dilinden çıkmanın yolu ne olmalı?

Tüm bu soruları ve başlıkları DEM Parti’nin düzenlediği Uluslararası Barış ve Demokratik Toplum Konferansı’na katılarak, geçmiş deneyimleri ve barışın nasıl güçlendirilmesini gerektiğine dair bilgileri paylaşan Barselona Üniversitesinden Prof. Dr. Louis Lemkov ile konuştuk.

  • İçinde bulunduğumuz Kürt sorununun çözümü ve barış sürecinde, bu uluslararası konferansı ve anlamını nasıl bir yere koyuyorsunuz?

Bu gerçekten önemli bir konferans, önemi de uluslararası olmasından kaynaklanıyor. Çünkü, Kürt tarafından başlatılan barış sürecini uluslararası hale getirmenin bir yolu. Aynı zamanda burada neler olup bittiğini dünyanın diğer bölgelerine aktarmanın uluslararası boyuta taşıyabilmenin de bir yolu.

  • Çatışma ve çözüm süreçlerine baktığımızda toplumlar geçmişle nasıl hesaplaşılmalı? Dogmalar nasıl kırılır? Karşıtlıklar nasıl giderilir?

Bir tür çatışma yaşamanız kaçınılmaz ama hafıza da önemlidir. Geçmişi unutmamalıyız ama geçmişteki çatışmaları da aşabilmeliyiz. Bu zordur çünkü insanlar kafalarında her zaman bir düşman imajı taşımaya devam ederler. Bu bazen şeytanlaştırmayı da içerir ve ötekine dair algının çok negatif olmasıyla sonuçlanır. Bunu tamamen aşamazsınız ama diyalog alanlarında şeytanlaştırmadan mümkün olduğunca kaçınmaya çalışmak ve aslında birbirimizle konuşabilmek çok önemlidir; bu kolay değildir ama yapılması gerekir.

  • Tüm bu süreç boyunca Kürtlerin tutumunu; Kürt hareketinin tüm toplum için bir barış temelini atarken yapılanları nasıl görüyorsunuz?

Aslında ilk olarak Kürt tarafından gelen bir barış inisiyatifinin olması ve varlığını sürdürmesi gerçekten çok önemli. Kürt pozisyonuyla ilgili önemli şeylerden biri de evrimleşmiş olması. Toplum değişti, Ortadoğu’daki siyaset değişti, jeopolitik durum değişti. Burada Kürt yaklaşımının başarılarından biri olup biteni analiz etme biçimlerini geliştirmiş olmaları, hem değişimi hem de kendi gelişimlerini hesaba katan bir dizi öneri sunmalarıdır.

  • Kürtler de dahil olmak üzere tüm sistemlerin, devletin ve toplumların değişmesi gerekiyor. Siz de özellikle yaratıcılık ve yaratıcılığı kullanarak mesajları iletmek üzerine çok güçlü değerlendirmeler yapıyorsunuz. Bu yaratıcı mesajları verme konusunda Türkiye’nin eksiklikleri neler?

Biliyorsunuz, barışı teşvik etmede birçok aktör ve oyuncu var ve ben yaratıcılığın rolünün her zaman çok önemli olduğunu düşünmüşümdür. Tiyatro, şiir, resim, edebiyat, heykel, müzik olsun… Bunlar kendi rolünü oynar. Ayrıca sanatçıların da barışa yönelik taahhütleri vardır ve önemli bir alan tutarlar ve tarihin verdiği sorumluluk gereği, cesaretle, yaratıcı fikirler ve güçlü eserlerle topluma mesaj vermeleri gerekir.

  • Kültür ve sanat toplumu nasıl örgütleyebilir?  

Türkiye’de sanat her alanda barışı teşvik edecek alanlar bulmalı, sanatçılar bir araya gelmeli, ortak bir sesi barış adına çok güçlü sahiplenmelidir. Bazen tek bir söz, melodi, tını, şiir, çok güçlü bir mesaj verebilir. Türkiye’deki insanlara ve sanatçılara da görevler düşüyor. Edebiyatçının barış adına söz kurması, “gelin sözümüzü sanatımızı barış adına kuralım” demesi, sivil toplumun ortaklaşması ve örgütlemesi çok önemli. Bu iş sadece siyasetin değil, diğer alanlardaki tüm kesimlerin sorumluluğu.

  • Buradaki itici güç nedir? Çünkü barış süreçlerinde her zaman bir cesaret eksikliği oluyor. Ardından da güçlü ses olmak yerine bir beklenti oluşuyor. Bu nasıl aşılır, dinamiği nedir?

Dinamiği korumak, onu dinamik tutmak hayati önem taşır. Bu kolay değildir. Örneğin Katalonya’da Filistin için büyük bir uluslararası desteğimiz vardı ve bu gerçekten güçlüydü. Ateşkesten –ki bu tam bir ateşkes değil- hemen sonra destek ve dayanışma hareketinin dinamikleri düştü. Toplantılarımıza katılanların sayısı yarıya indi. Bu dinamiği sürdürmek gerçekten önemli ama kolay değil ve insanlar kolayca yanıltılabiliyor. Bugün Filistin’de insan hakları ihlalleri devam ediyor ve bu korkunç.

  • Baskıya, otoriterliğe ve totaliterliğe karşı direnmek söz konusu olduğunda daha fazla dinamizm mi oluşuyor? Barışı istemek ve barış için çalışmak söz konusu olduğunda aynı dinamikler oluşmuyor mu?

Ama bu bazen bizim dinamizmi doğru yaratamamada kendi başarısızlığımız da olabiliyor. Liderlikteki başarısızlığımız. Çünkü mesajımızı karşı tarafa iletebilmemiz lazım ama mesajımızı çok iyi iletemiyoruz. Örneğin bizim durumumuzda mesaj: Gazze’de ve işgal altındaki toprakların geri kalanında ölümlerin ve insan hakları ihlallerinin devam ettiği olması gerekir.  Batı Şeria’da apartheid var ve bu bir sorun. Yani bazen mesele sadece dinamikler değil, belki de mesajımızı yeterince iyi aktaramamışızdır.

  • O halde barış kavramlarıyla çalışırken daha doğru yaklaşım kuru siyasi dilden çıkıp daha yaratıcı argümanlar mı ortaya koymaktır?

Evet, bence bu her zaman bir sorun. Sosyal hareketler insanlar tarafından, tabandan ifade edilir ama tabii ki sosyal hareketler içinde hafif hiyerarşik bir pozisyonumuz da var. Buradaki asıl mesele mesajımızda tutarlı olma ve onu karşıya geçirme konusunda bir başarısızlık oluyor. Ama bu o kadar kolay bir iş değil ama bütün mekanizmalar zorlanmalı.

  • Sistemler erkeklik üzerine kurulu. Kadına yönelik şiddet politik. Ve Devlet erkek şiddetini cezasızlıklarla meşrulaştırıyor. Çok ciddi sömürü ve şiddetle karşı karşıyayız. Buna karşı barışı en çok sahiplenenler de kadınlar çünkü eylemleri de sözleri de daha güçlü. Barış mücadelesinde kadınların rolünü nasıl görüyorsunuz?

Kadınların erkeklerden daha fazla şiddete maruz kaldığı açık. Toplumsal cinsiyet şiddeti ezelden beri var ve ben ne zaman eşitsizliklerden bahsetsem – çevre konusunda çalışıyorum ama sosyoloji alanında da çalışıyorum – her zaman eşitsizliklerin ana kaynağının cinsiyet eşitsizlikleri olduğuyla başlarım. İnsanların bunu anlaması esastır. Ayrıca, kadınların tarihsel olarak ve özellikle yakın geçmişte ve günümüzde kendilerini güçlendirmelerinin ve barışı teşvik etmede aslında hayati bir rol oynamalarının önemi çok büyüktür. Çünkü savaşlar da sistemler de kadınları hedef alıyor. En ağır bedeli onlar ödüyor ve ödemeye de devam ediyorlar. Aynı zamanda, bence şiddeti doğrudan, bizzat yaşamak, şiddete maruz kaldıkları için daha fazla güçlenme, şiddete dair çok somut bir farkındalık da oluşturuyor.

  • Peki o erkeklik ve eril sistem?

Biz erkekler o kadar hassas olmayabiliriz çünkü biz açıkça eşitsizliklerin şiddetine maruz kaldık ama kadınlar hem toplumsal eşitsizlik hem sınıf eşitsizliği hem de cinsiyet eşitsizliği nedeniyle şiddete çifte maruz kaldılar.

  • Abdullah Öcalan’ın kadınların dönüşümünün öncü rolü olduğu, dönüşen toplumun kadınların rönesansı olacağı fikrine, kadın paradigması ve çözümlemelerini nasıl okuyorsunuz?

Ben de Abdullah Öcalan ile aynı fikirdeyim. Kadınlara dair çok güçlü çözümlemeleri var. Değişim için şaşırtıcı derecede çok güçlü fikirleri ve yol haritası var. Hepimizin önüne yeniden sorgulamayı ve bilinçlenmeyi getiriyor. Bütün alanlarda üniversitelerde okutulup anlatılacak kavramları geçmiş ve gelecekle birlikte çözümlüyor ve yeniden sorgulamamıza ve çağın değişen dinamiklerinde sistemlere görev biçiyor. Ayrıca kadınların geçmişte her zaman ilk köleler olduğu ve özel mülkiyetin gelişmesiyle bağlantılı olarak kadınların erkekler tarafından mülk edinildiği analizine de katılıyorum. Bence bu tarihin bir parçası ve kadınlar ile toplumsal cinsiyet hakkında söylediklerine temelden katılıyorum.

  • ‘Erkekler olarak bu şiddetin kadınlar kadar farkında değiliz’ demeniz önemli. Çünkü şiddeti üreten de erkekler. Yani erkeklerin kendi içinde erkekliği öldürmesi mümkün mü?

Tabii ki! Aksi takdirde, yani mümkün olmadığını düşünsem vazgeçerdim. Eğer bir kategori olarak bunu aşamazsak, bence başımız çok ciddi belada demektir. Bu aşırı iyimser olduğum anlamına gelmez. Bu çok zor. Kültürel değişim en zorudur ve davranışsal değişim – ki kültüreldir – değiştirilmesi en zor şeydir. Ve ben kendimden başlarım.

  • ‘Bunu aşamazsak başımız belada’ dediniz. Ne tür bir bela?

Başımız belada… Erkeklik değişmez ve dönüşmezse bela üretir. Eğer davranış kalıplarımızı dönüştürmeye başlayamazsak toplumun başı belada demektir. Bunlar biyolojik olarak belirlenmemiştir; kültür ve toplum tarafından belirlenmiştir ve erkek egemenliği bunun bir parçası olmuştur ama bunu aşmak zorundayız. Bu gereklidir, yoksa hayat zorlaşacaktır.

  • Bugün dünyada demokrasiden uzak, daha çok sağcı, ırkçı, milliyetçi çatışmaların, şiddetin, krizlerin olduğu bir resim var önümüzde. Solda da milliyetçi saiklerin güçlenmesiyle bir sağa kayış mı var? Bu dönemde demokrasi nasıl inşa edilir?  

Bu çok doğru. Çünkü bugün demokrasiler şüphesiz bir kriz yaşıyor. Liberal demokrasilerdeki bu krizler döngüseldir. Zaman zaman yükselir ve düşer. Şu anda kriz, birçok Avrupa demokrasisinde aşırı sağcı, yabancı düşmanı ve ırkçı partilerin yükselişiyle kendini göstermektedir. Bu da kuşkusuz liberal demokrasinin bazı başarısızlıklarını yansıtır.  Parlamenter merkeze sahip bir demokrasi önemlidir. Parlamenter dinamiklerin birçok eksikliği sorunların da çözümsüzlüğünü beraberinde getiriyor.

  • Siyasal partiler açısından da yapısal sorunların değişimi gerekmiyor mu?

Tarihsel olarak siyasi partilerde yapısal bir sorun olduğu ortada. Onların da bu denklemde değişimi esas almaları gerekir.  Çok sık olarak siyasi partilerin dinamiklerinde hatta sol partilerde bile oligarşiler veya liderlik klikleri ortaya çıkar. Parti aygıtı, çoğu zaman seçilmemiş görevlilerden oluşur ve pek çok kararı onlar alır. Bu durum, insanların siyasi partilere ve parlamenter sisteme büyük ölçüde güven duymamasına yol açıyor. Siyasi partiler ve parlamenter sistem önemlidir ancak büyük değişiklikler, iyileştirmeler yapmak gerekiyor. Katılımı genişletmek ve insanların sürece daha fazla dahil olabileceği yollar yaratmak önemlidir.

  • Abdullah Öcalan sosyalizme ve Marksist bakışa yönelik önemli eleştiriler de getiriyor. Ezberler bozup yeniden sorgulamayı ortaya koyan bu çözümlemeler günümüze ne tür bir açılım getiriyor?

Bu eleştiriler bütün dogmaları ve ezberleri gerçekten bozuyor. Akademik ve analitik bir Marksizm vardır. Toplumun dinamiklerini analiz etmek için hala önemli ve geçerli bir araçtır. Ancak çok açık bir siyasi çerçeveye sahip başka Marksizmler de vardır. Örneğin farklı türleriyle Marksizm-Leninizm. Elbette bütün bu fikirler için eleştirel bir yaklaşıma ihtiyaç var. Her toplumsal teoride tarih ilerledikçe sorunlar ortaya çıkar. Toplum değişir ve biz de bu değişimleri farklı biçimlerde görmeye başlarız. Bazen dönemin koşullarında geliştirilen fikirler günümüzde pek çok soruya gerçek bir yanıt veremez. Bu nedenle Öcalan’ın, Marksizmin bazı unsurlarının özellikle de Marksizmin çeşitli yorumlarının çok da faydalı olmayabileceğini düşünmesinin doğru olduğunu söyleyebilirim.

  • Toplumsal tarihin sadece sınıfla ele alınamayacağını ‘Sınıftan önce komün perspektifiyle ezilenlerin tarihine bakmak gerekiyor’ diyor…

Bugünkü sınıf meselesi ve yapıları Marx’ın zamanından bu yana büyük ölçüde değişmiştir. Bence toplumda adalet ve eşitsizlik meseleleri etrafında başka çatışma alanları da var. Eşitsizlikler sadece sınıfla ilgili değil. Bu bir boyuttur, diğer bir boyut da cinsiyet eşitsizliğidir. Öcalan da bunu geçmişte ve günümüzde sistematik olarak gündeme getirdi. Ayrıca, toplumda başka çatışma alanları da var. Bunlar ekolojik ve çevresel değişim de dahil olmak üzere her türlü değişimi talep eden sosyal hareketlerin ortaya çıkmasına neden oldu.

  • Sınıf sorunları açısından geçmişle bugün arasındaki fark nedir?

Hala ciddi sınıf sorunları var ama eskisi gibi değil. Bence eskiden daha basitti, bugün daha karmaşık. Toplumun temel siyasi örgütleri veya kurumlarının ne olduğunu tanımlama sorunu var.  Aslında hepimiz halka yakın olan siyasi kurumlarla ilgileniyoruz.

  • Nasıl?

Mesela belediyeler, komünlerdir. Bugün, insanların refahını sağlamak veya desteklemek için halka ne kadar yakın olursak, sorunları ve problemleri anlamak, onların refahını desteklemek için politikalar belirlemek o kadar kolay olur. Belediyelerin, komünlerin, örgütlerin çok daha önemli olduğu anlaşılıyor. Türkiye örneğinde olduğu gibi, yüksek düzeyde merkeziyetçi devletlerde bu bir sorundur. Mesela İspanya da merkeziyetçi bir devlettir. Bazı yetki devirleri olmuştur ancak bu yeterli olmaktan uzaktır.

  • Abdullah Öcalan’ın bu eleştirilerle beraber ortaya koyduğu modeli nasıl anlamak gerekir?

Öcalan geliştirdiği fikirleriyle farklı bir seçenek sunuyor. Öcalan fikirleriyle çok merkeziyetçi devlet sosyalizmine veya kapitalizme eleştiriler yaklaşımlar ortaya koyuyor. Sovyet modeli başarısız olmuştur, bu anlamda Öcalan’ın bu modele eleştirisel yaklaşması anlaşılır. Öcalan merkeziyetçi devlet sistemlerini eleştiriyor çünkü bunun azınlıklar açısından ciddi sorunlar yarattığının farkında. Dünyanın pek çok yerinde bu sorunu görüyoruz. Örneğin; İspanya’da Katalonya ve Bask halkı merkezi bir sistem karşısında zorluklarla karşılaşmış ve sık sık dışlanmıştır. Ama bunun için farklı çözümler ve seçenekler var. Bazı durumlarda Katalonya veya Bask ülkesindeki siyasi partiler bağımsızlığı ve kendi devletlerini kurmayı savunurlar. Diğerleri ise İspanya’nın çok uluslu bir devlet olması gerektiğini öne sürer. Farklı seçenekler var. İspanya’nın gerçekliği, Kürt halkının gerçekliğiyle farklı. Öcalan da kendi halkının gerçekliğine göre bir yaklaşım geliştiriyor.

  • Türkiye’deki barış ve demokratik toplum süreci örgütlenmesindeki temel adım ne olmalı? Demokrasi mücadelesi nasıl yürütülmeli?

Barış görüşmeleri sürerken onu takip eden demokratikleşmenin de eş zamanlı yürütülmesi gerekir. Ayrıca demokrasi farklı bileşenler, toplum kesimleri arasındaki etkileşimleri ifade etmekle de ilgilidir. Bunu yapmanın birçok farklı yolu var. Siyasetin, demokratik kurumların burada etkisi çok büyüktür ve sorumluluğundadır. Bu sadece oy vermekle ilgili değildir. Oy kullanmanın, halkın iradesini olabildiğince temsil eden bir sisteme sahip olmanın elbette çok önemli ve gerekli olduğuna inanıyorum. Ancak demokrasiyi geliştirmek için başka yollar da var. Bunlar tam olarak diyalog için alanlar bulmakla ilgilidir. Toplumda diyalog olmadan barış olamaz, bu yüzden diyalog en önemli başlangıç noktalarından biri olmalı.

  • Abdullah Öcalan, Kürt sorununun çözümünde demokratik toplum çözümlemesini ve barış adımlarında nasıl bir eşik ortaya koyuyor?

Abdullah Öcalan tarihsel bir eşik ortaya koyuyor. 40 yılı aşkın silahlı mücadeleden, binlerce ölüm ve yaralanmadan sonra gelen bu süreç çatışan iki taraf arasında çok önemli ve anlamlıdır. Ama daha da somut adımlar olması gerekir. Halen Öcalan süreci cezaevi koşullarında sürdürüyor, bu sürecin ruhuna ters ve kabul edilemez. Öcalan zaten 26 yıl boyunca tecritte tutulmuş, bu insan haklarının açık bir ihlalidir. Bununla birlikte Öcalan Türkiye’de çok önemli bir figür, Kürt halkı için bir direniş sembolü. Aynı zamanda barışa nasıl gidilebileceği konusunda sadece Kürtlerin hakları açısından değil, tüm halkların, insanlığın geleceği için bir çözüm ortaya koyuyor. Bütün bu filozofik, felsefi, ideolojik, politik açılımlarla rolünü ortaya koymuş bir iradenin hala tutsak olması kabul edilemez.

  • Barışı herkese anlatmak ve toplumsallaştırmak, farklı kesimlerde örgütlemek için sanki her şeyin bir kıvılcıma ihtiyacı varmış gibi duruyor.  Sizce bu kıvılcım nerede sönüyor ya da neden alev almıyor?

Aslında sorduğun gerçekten zor bir soru. Bugün kolektif düzeyimiz var ve bireysel düzeyimiz de var. Evet, kıvılcımın çakılması lazım ama işin içinde olduğunuzda da devam etmeniz de gerekir. Birçok “kayıp dava”da yer aldığımı söylemeliyim. Bazı davalar kazanıldı. Bu yüzden kendinizi devam ettirmeye çalışmalısınız, kıvılcımı canlı tutmalısınız ve bunu kolektif olarak yapmalısınız. Elbette söylemesi çok kolay ama yapması çok zordur. “Kıvılcım” sözünü sevdim. Çünkü Rus Devrimi’nde “Iskra” adında bir gazete vardı, anlamı kıvılcımdır. Ama Rus Devrimi’nden sonra ne olduğuna bakın. Sonu felaket oldu. Yani kıvılcım fikri iyi bir imge ama üfleyip söndürebilirsiniz de.

  •  Sürecin başarılı olması için sistemi de zorlayan güçlü basınçlar nasıl oluşturulabilir?

Türk devletinin rolü ve gerçekten ciddi olup olmadıkları konusunda endişeler var. Hukuki hiçbir adım atılmamış, atılmıyor.  Öcalan da dahil siyasi tutsaklar serbest değil. Türkiye’nin iç dinamikleri önemli ama uluslararası sivil toplumun baskısı önemlidir. Çünkü Kürt sorunu aynı zamanda uluslararası da bir sorun. Sivil toplum baskısı kuşkusuz geçmişteki diğer çatışmalarda da önemli olmuştur. Kürt halkının karşı karşıya kaldığı durumu uluslararası alanda daha geniş bir şekilde duyurmak ve her türlü eylemsellik büyük önem taşıyor ve dünya çapında sivil toplumdan uluslararası destek aramak hayati önemdedir.

PaylaşTweetGönderPaylaşGönder
Önceki Haber

Devletin ayağına dolanan kavram: Terör

SON HABERLER

Lemkov: Öcalan tarihsel bir eşik ortaya koyuyor

Lemkov: Öcalan tarihsel bir eşik ortaya koyuyor

Yazar: Nazlı Buket Yazıcı
22 Aralık 2025

İmralı’da bir selfie rüyası

Devletin ayağına dolanan kavram: Terör

Yazar: Nazlı Buket Yazıcı
22 Aralık 2025

AKP hukuksuzlukta geri adım atmadı

AKP hukuksuzlukta geri adım atmadı

Yazar: Nazlı Buket Yazıcı
22 Aralık 2025

Hayvancılık neden bu halde? Çözüm nedir?

Hayvancılık neden bu halde? Çözüm nedir?

Yazar: Bedri Adanır
22 Aralık 2025

İngiltere Suriye’de SMO üzerinden Türkiye’ye mi mesaj verdi?

İngiltere Suriye’de SMO üzerinden Türkiye’ye mi mesaj verdi?

Yazar: Nazlı Buket Yazıcı
22 Aralık 2025

Hassasiyet mi dediniz?

Yakından uzak

Yazar: Nazlı Buket Yazıcı
22 Aralık 2025

2026 bütçe teklifi Meclis’ten geçti: AKP ve CHP milletvekilleri arasında yumruklu kavga

2026 bütçe teklifi Meclis’ten geçti: AKP ve CHP milletvekilleri arasında yumruklu kavga

Yazar: Yeni Yaşam
21 Aralık 2025

  • İletişim
  • Yazarlar
  • Gizlilik Politikası
yeniyasamgazetesi@gmail.com

© 2022 Yeni Yaşam Gazetesi - Tüm Hakları Saklıdır

Welcome Back!

Login to your account below

Forgotten Password?

Retrieve your password

Please enter your username or email address to reset your password.

Log In

Add New Playlist

E-gazete aboneliği için tıklayınız.

Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
  • Tümü
  • Güncel
  • Yaşam
  • Söyleşi
  • Forum
  • Politika
  • Kadın
  • Dünya
  • Ortadoğu
  • Kültür
  • Emek-Ekonomi
  • Ekoloji
  • Emek-Ekonomi
  • Yazarlar
  • Editörün Seçtikleri
  • Panorama
    • Panorama 2025
    • Panorama 2024
    • Panorama 2023
    • Panorama 2022
  • Karikatür
  • Günün Manşeti

© 2022 Yeni Yaşam Gazetesi - Tüm Hakları Saklıdır