Yeni paradigma Türkiye siyasetini de yenileyecek, özgürlükçü, demokrat, enternasyonalist yeni bir solun doğuş koşullarını da yaratacak. Bu sadece sol için de değil bütün Türkiye siyaseti için geçerli
Hasan B. Karabey
Leviathan Tevrat’ta bahsi geçen bir deniz canavarı. Ejderha olarak da tasvir edilir. Thomas Hobbes, Leviathan’ı aklındaki “ideal devleti” tarif etmek için metafor olarak kullandı. Hobbes’a göre insanın doğasında bencillik vardı bu yüzden Leviathan gibi gereğinde acımasız olabilen bir devlet tarafından yönetilmesi gerekiyordu.
Leviathan tarih sahnesine Mezopotamya’da çıktı. Tarım devriminin mümkün kıldığı artık üretim kentsel devrime yol açtı. Tahıl ambarlarını yönetenler, artık ürünü toplar, depolar ve dağıtırken nüfusun geri kalanını da yöneterek ayrıcalıklı bir sınıf haline geldiler. Leviathan olarak devlet, kendini “Tanrı’nın yeryüzündeki gölgesi” ilan eden hakim sınıfın toplum üzerinde tahakküm kurmasının aracı olarak vücut buldu. Leviathan bir kez ortaya çıktıktan sonra etrafındaki halkları köleleştirerek hızla büyüyor ve Leviathanlar birbirleriyle savaşa tutuşuyordu.
Leviathan yanılmaz ve yenilmez olduğunu düşünür. Zalim, kindar ve hilekardır. Geri adım atmak zorunda kaldığında dahi burnundan kıl aldırmaz, mücadele ile alınanı yüce gönüllülükle bahşediyormuş gibi vermeyi sever. Pek çok devlet bu kibir yüzünden yıkılmıştır.
İnkâr ve Leviathan
Kemalist rejim katıksız bir Leviathan’dı. Kürtler, Aleviler, gayrımüslimler, müslümanlar, solcular… Dayandığı küçük azınlık dışında herkese zulmetti. Bazılarını kovdu, bazılarını sindirdi.
Kemalist zorba laikliğin gadrine uğrayan Müslümanlar, demokrasi vaad eden İslamcıları seçenek olarak gördüler. İslamcıların derdinin ise Leviathan’dan kurtulmak değil onun yeni efendileri haline gelmek olduğu çok geçmeden ortaya çıktı. Kürtlere yönelik hükmünü yitirmiş inkâr siyasetini sürdürmekte beis görmediler. Adı konmamış barış sürecinin ağır aksak ilerlemesinin sebebi de bu.
Halklar barış isterken Saray’ın İslamcıları çözüme ayak diretiyor. Kürtlerin direnişi, olduğu gibi devraldıkları ve bu haliyle sürüp gitmesini çıkarlarına uygun buldukları Leviathan’ın resmi ideolojisini iflasa sürükledi, onu geri adım atmaya ve değişmeye zorluyor. Barış ejderhanın tırnaklarını sökecek ve doğal olarak demokratik cumhuriyete alan açacak. Yeni efendiler eski Leviathan’ın otoritesinin zayıflamasını istemiyor, bunun kendi otoritelerinin zayıflaması sonucunu doğuracağından, barışın gelişinin altın varaklı koltuklarını sarsacağından korkuyorlar.
Devlete karşı toplum
Demokrasi mücadelesi özü itibarıyla çoğunluğunu emekçilerin oluşturduğu toplumun hakim sınıflara ve onların Leviathan’ına karşı sürdürdüğü haklar ve özgürlükler mücadelesidir. Ejderhanın tırnakları söküldükçe toplumun özgürlük alanı genişler, kafası koparılırsa sosyal devrim olur.
Alman Sosyal Demokrat Partisi programına “özgür devlet” sloganını eklemek istediğinde Marx onlara şu sözlerle itiraz etmişti: “Özgürlük, devleti toplumun tepesine çökmüş bir aygıt olmaktan çıkarıp bütünüyle topluma tabi bir organ haline getirmekten ibarettir; ve bugün de devlet biçimleri ‘devletin özgürlüğünü’ kısıtladıkları ölçüde daha özgür ya da daha az özgürdür.” (Gotha Programı’nın Eleştirisi)
“Devleti toplumun tepesine çökmüş bir Leviathan olmaktan çıkarıp topluma hizmet eden bir kuruma dönüştürmek” insanlığın binlerce yıllık özlemi tam olarak budur.
Bakunin “insanlar bürokrat ruhlular ve özgürlükçüler olarak ikiye ayrılır” diyordu. Bunu Leviathan putuna tapanlar ve toplumun put kırıcıları olarak ifade etsek yanlış olmayacaktır.
Leviathan’a karşı yeni paradigma
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan “Demokratik Uygarlık Paradigması”nı Leviathan’ın doğduğu yerden Sümer Rahip Devleti’nden başlatıyor ve Kürtlerin atalarının tarihin başlangıcına dayanan direniş geleneğini hatırlatıyor.
Kürtlerin milli bayramı Newroz, Leviathan’a karşı verilmiş bir başka mücadeleye zalim Dehak’a baş kaldıran Demirci Kawa’nın hikayesine dayanıyor.
Leviathan yenemediği zaman yenilir. “Yaşamak direnmektir” şiarını rehber edinmiş Kürt halkı bu kadim bilgiyi kendi tarihinden süzüp çıkarıyor.
Tarihin ilk put kırıcısının doğduğu topraklar bugün Leviathan’a meydan okuyan milyonların mücadelesine şahitlik ediyor.
İktidar halkın iradesini hiçe sayarak seçilmiş belediye başkanların yerine kayyımlar atıyor. Kürt halkı ise valiler, savcılar, emniyet müdürleri ve tüm kamu görevlilerinin hizmet verdikleri yurttaşlar tarafından seçileceği ve asalak bürokrasinin sahip olduğu ayrıcalıkların sona erdirileceği yeni bir demokrasi paradigması ile Leviathan’ın karşısına dikiliyor.
Demokrasi bayrağı şimdi gerçek sahiplerinin, ezilenlerin elindedir. Kürt halkının yenilmeyen soylu direnişi Leviathan’ı masaya oturmaya zorluyor, mücadele müzakere masasında sürüyor. “Yaşamak direnmektir” diyenler Türkiye ve bütün bölge için barışın ve demokrasinin hüküm sürdüğü yeni bir geleceğin kapılarını zorluyor. Bunu idrak edebilmek için bürokrat ruhlu olmamak yeterlidir.
Yeni paradigma, yeni siyaset
Öte yandan bazı “sol” çevrelerin dahi sürece karşı mesafeli hatta eleştirel bir tutum takındığına şahit oluyoruz. Bunu nasıl izah etmeliyiz?
Pek çok şey söylenebilir, örneğin kendisini “Superman” olarak tanıtan herkesin Superman olduğunu varsayamayız. Ama daha politik bir açıklama yine paradigma ile ilgili olacaktır. Basitçe bunların çoğu müflis eski paradigmanın siyasetleridir. Bir asırdır ayakta duran bir rejimin kendine benzer sağcılar, solcular ve İslamcılar yetiştirmiş olması da, yeni paradigma güçlenirken 1930 model Kemalizm’in hortlaması ve sola kadar sirayet etmesi de tesadüf değil. Böyle şeyler paradigma değişim süreçlerinin doğasında vardır. Barışa burun kıvıran gerçekte statükodur.
Yeni paradigma Türkiye siyasetini de yenileyecek, özgürlükçü, demokrat, enternasyonalist yeni bir solun doğuş koşullarını da yaratacak. Bu sadece sol için de değil bütün Türkiye siyaseti için geçerli.
Barış süreci için bir diğer dezavantaj halkların çoğunluğu barış isterken Fırat’ın batısında barış mücadelesine öncülük edecek kitlesel bir siyasi odağın bulunmaması. Çünkü tecrit onları da tecrit etti. Statüko can havliyle onlardan kurtulmaya çalıştı. Yine de bütün dallar kırılmış, bütün çiçekler ezilmiş değildir. Newroz yaklaşıyor, bahar geliyor. Biz kendi bahçemize, kendi mücadelemize bakalım. Güçlerimizi derleyip toparlayalım. Barış için birlikte taş taşıyalım. Kürt halkının yazmakta olduğu destan bizim de hikayemizdir.