Şu liberalizm insanlığı ne hale getirdi? Kötülük nasıl da yayıldı ve hakim hale geldi? Kendini o kadar etkili hale getirdi ki devrim derdinde olanları bile bu ütopyalarından önemli ölçüde uzaklaştırdı. Dahası onları karşıtlarına dönüştürdü.
Bir bakalım, liberalizm işçi sınıfını ne hale getirdi? Ezilenlerin eşitlikçi, özgürlükçü dünyasını kuracak olan işçi sınıfı ne halde? Geçmişin devrim yapacak sınıfının hali hazırda devrim iddiasının olduğuna bin şahit lazım. Bunu liberalizm yaptı.
Bir bakalım, liberalizm geçmişin ulusal kurtuluş hareketlerini ne hale getirdi? Emperyalizme kök söktüren, milyonlarca şehit vererek zafer kazanan eşitlik, özgürlük mücadeleleri sonunda neye döndü? Ulusal kurtuluş mücadeleleriyle kurulmuş yerlere bir bakalım, ütopyalarının ne kadar da uzağındalar. Çoğu karşıtına, hatta düşmanlarına benzedi. Bunu da liberalizm yaptı.
Bir bakalım, yaşamın tüm detaylarına ahlakı yediren, dayanışmayı, iyiliği, doğruluğu, güzeli özcesi toplumsallığı kendince egemen kılmaya çalışan, tanrıdan korkan inançları ne hale getirdi? Uzağa gitmeden Türkiye’ye bakalım. Normalde cumhuriyet tarihi boyunca iktidara gelmiş en dindar ve inançlı hükümetin AKP iktidarı olması gerekiyordu. Çünkü kendilerini öyle tanımlıyorlardı. Peki, öyle mi? AKP’liler de dahil herkes biliyor ki, cumhuriyet tarihinin bu en kirli, en haram yiyen, en yozlaşmış ve dinin özünden en fazla kopmuş hükümeti zamanında dindar ve inançlı kesimler nasıl da bu hale düştüklerini tartışıyorlar. Bunu da liberalizm yaptı…
Hem tarihsel hem de güncel olarak sayısız benzer örnekler vermek mümkün. O nedenle kapitalist modernitenin ideolojisi olan liberalizmin insanı yozlaştırarak karşıtına dönüştüren gücünü küçümsememek gerek.
Güncelde de devrim iddiasında olan ve eşitlik-özgürlük idealleri uğruna on binlerce şehit veren Kürt Özgürlük Hareketi var ve tüm insanlığa ışık saçıyor, umut oluyor. Peki, herkesle bu kadar uğraşan liberalizm bu hareket ve onun toplumcu ideolojisiyle uğraşmaz mı? Uğraşıyorsa nasıl uğraşıyor? Diğerlerini tanınmaz hale getiren bu sistemin Kürt Özgürlük Hareketi planlaması nedir?
Gerçekte hareketin çıkmasını hiç istemediler. Çünkü onların zaten bir Kürt planlamaları vardı, adı da ‘Kürt Kapitalist Modernitesi’ydi, temsilcisi KDP, lideri de Barzani idi. Bu yönüyle onların denetimi dışında bir çıkış, dahası denetime alınmaya yanaşmayan bir duruş problemliydi. Bu denetim dışı çıkışta bireycilik değil toplumculuk esastı. Bu çıkışın da Kürtler için bir planı vardı, adı Kürt Demokratik Modernitesi’ydi, temsilcisi demokratik komünal değerleri esas alan Kürt Özgürlük Hareketi idi.
Sistem içine çekerek tasfiyenin mümkün olmadığı görüldükten sonra, tasfiye için daha direkt ve sert yollara başvuruldu. Bu uzun süreli savaş, nihayetinde İmralı sistemi ile sonuçlandı. Ama yapılan planlamaların ardı arkası kesilmedi. İmralı tecridi tam da bunun için devreye sokuldu.
Hareket liberalizm ideolojisiyle içeriden çökertilmek, teslim alınmak istendi. Ama bu hamle başarılı olamadı. Kürdistan’ın tümüne yayılan ve giderek bölgesel-küresel düzeyde etkili bir güç haline gelmeye başlayınca da tecride alınmanın yanında son ABD kararında olduğu gibi büyük bir basınca maruz bırakıldı.
Benzer bir basınç da bu önderliksel çıkışı esas almış olan Rojava devrimine yönelik yapılıyor ve giderek de daha fazla yapılacağa benziyor. Bir demokratik modernite devrimi olan Rojava, kapitalist moderniteyle direkt temasın en fazla olduğu alandır. Bu temas, liberalizmle temastır. Bugüne kadar Kürt demokratik modernite önderliği ve onun hareketi üzerinden yapılmaya çalışılan ama başarılmayan sistem içine çekerek ‘kapitalist modernistleştirme’ çabası tam gaz Rojava’da devrededir.
Bu, Rojava’da olup bitenlerin ne denli önemli olduğunu gösterir. Karşıtlarını eritici özelliği yüksek olan liberalizmin temsilcileriyle geliştirilen ilişkilenmenin amacının bu olduğunu asla unutmadan, demokratik moderniteyi temsil ettiğinin bilincinde olarak ilişkilenmek oldukça önemli. Düşmanlar her zaman saldırarak savaşmazlar, bazen de ilişkilenerek düşmanlık ederler. Düşmanlar, karşıtlar arasında ilişkilenme savaş halinin farklı şekillerde sürdürülmesidir. Düşmanlar arasında asıl olan savaştır, ilişkilenme bunun bir yöntemidir. İlişkilenmenin istenilen sonucu vermediğinde bilinen savaşa dönülmesi ise daimi olandır. Kürt Özgürlük Hareketi ile devlet arasındaki görüşmeler bu konuda hayli öğreticidir. ‘Çözüm süreci’ denen savaş halinin, sadece savaşın farklı bir yöntemi olduğu yeterince açığa çıktı. Nitekim ilişkilenmenin tasfiyeyi getirmediği görülür görülmez, savaş kaldığı yerden, şiddetlenerek yeniden başladı. Davutoğlu, 6-8 Ekim Olayları’nı bunun anlaşıldığı tarih olarak gördüğünü belirtiyor.
O nedenle ilişkinin ardındaki emelleri görmek, bunun liberalizmin ‘yumuşak’ ama eritici yüzü olduğunu bilmek, her yerde ‘üçüncü yol’ olduğunu unutmamak liberalizme yeni bir zafer kazandırmamak için oldukça gerekli…