Savaşın, yoksulluğun ve yerinden edilmenin kuşattığı Lübnan’da çocukluk bir hak değil hayatta kalma mücadelesine dönüşmüş durumda
Dünya genelinde milyarlarca çocuk, bulundukları coğrafyaya göre farklı biçimlerde aynı gerçeği yaşıyor: hakları kâğıt üzerinde var, yaşamda ise sürekli ihlal ediliyor. Afrika’nın kuraklıkla boğuşan köylerinde çocuklar temiz suya ulaşamazken; Asya’nın devasa kentlerinde milyonlarcası kayıt dışı işlerde çalıştırılıyor. Avrupa’da yoksullaşan ailelerin çocukları beslenme ve barınma kriziyle yüz yüze kalıyor; Amerika kıtasında göç yollarına düşen çocuklar sınır duvarlarında ve kamplarda şiddetin ağır türleriyle karşılaşıyor.
20 Kasım Dünya Çocuk Hakları Günü, bu eşitsiz tabloyu yalnızca görünür kılmıyor; aynı zamanda kıtalar boyunca çocukların “hak” talebini büyütüyor.
Bu küresel tablonun en ağır yaşandığı bölge ise yıllardır savaşların, işgallerin, ambargoların ve zorunlu göçün kuşattığı Orta Doğu. Burada çocukluk, bir güvenlik alanı değil çoğu zaman bir çatışma hattı. Oyuncak seslerinin yerini sirenlerin aldığı, okul koridorlarının sığınaklara dönüştüğü bir gerçeklikten söz ediyoruz. Orta Doğu’da büyüyen her çocuk, savaşın değil, devletlerin yarattığı boşluğun yükünü taşımak zorunda kalıyor.
Bu tabloyu en somut biçimde gösteren ülkelerden biri Lübnan. Yıllardır süren siyasi kriz, ağır ekonomik çöküş ve sınır hattındaki bombardımanlar çocukları sürekli bir travma döngüsünün içine hapsediyor. Güney köylerinden büyük kentlere kadar çocukluk, oyun ve güvenlikten uzak; günlük bir hayatta kalma çabasına indirgenmiş durumda.
Bombardımanın gölgesinde geçen çocukluk
İsrail’in Lübnan’ın güneyine yönelik saldırılarının yoğunlaştığı 2024 yılında, ülke genelinde yeniden savaş psikolojisi yaratıldı. Birçok bölgede çocuklar, güvenlik gerekçesiyle evlerinden ve bulundukları yerlerden ayrılmak zorunda kaldı. Dünya genelinde 473 milyon çocuğun çatışma bölgelerinde yaşadığı; 47,2 milyon çocuğun savaş ve şiddet nedeniyle yerinden edildiği küresel veriler, Lübnan’daki krizin uluslararası bağlamla ne kadar iç içe geçtiğini ortaya koyuyor. Lübnan Sağlık Bakanlığı’na göre yalnızca Aralık 2024’te 231 çocuk katledildi, bin 300’den fazla çocuk yaralandı.
Birleşmiş Milletler (BM) ve UNICEF’e göre artan bombardıman sadece can kaybına yol açmıyor; sağlık merkezleri, su altyapısı, iletişim ağları ve okul binaları dahil birçok hayati hizmeti de devre dışı bırakıyor. BM Çocuk Koruma birimi, “çocukların güvenli alanlarının tamamen yok olduğunu, psikolojik travmanın hızla derinleştiğini” raporluyor. UNICEF ise bombardımanın “çocukları koruyan tüm temel sistemleri çökerttiğini” vurguluyor.
Yoksulluğun ve sömürünün derinleştiği görünmez savaş alanı
Saldırılarla beraber Lübnan, son yılların en ağır ekonomik krizlerinden birini yaşıyor. Aileler temel ihtiyaçlara erişemez hale gelirken çocuklar gıda, barınma ve sağlık hizmetlerine ulaşamıyor. Yükselen enflasyon ve yoğun işsizlik, çocukların yaşam koşullarını daha da ağırlaştırıyor. Bu ekonomik çöküş, çocuk sömürüsünü de derinleştiriyor. Uluslararası raporlar ve sivil toplum örgütleri, çocukların tarımda, küçük atölyelerde, sanayide ya da sokakta çalıştırıldığını; bunun çoğu zaman “en kötü biçimlerde çocuk sömürüsü” kapsamında gerçekleştiğini belirtiyor. Ailelerine destek olmak zorunda bırakılan çocuklar eğitimden kopuyor ve yoksulluk döngüsü daha da ağırlaşıyor.
Çocukların geleceğini hedef alan kriz: Eğitim sistemi
Ekonomik çöküşün en görünür etkilerinden biri eğitim sisteminin çökmesi. UNICEF ve BM verilerine göre yüz binlerce çocuk maddi imkânsızlıklar, ulaşım sorunları, altyapı eksiklikleri ve okulların işlevsiz hale gelmesi nedeniyle eğitimden uzaklaşıyor. Öğretmen maaşlarının ödenmemesi, uzun süreli elektrik kesintileri, ısınma ve ulaşım sorunları eğitimi sürdürülemez kılıyor. Böylece çocuklar hem öğrenimden hem de güvenli sosyal alanlardan mahrum bırakılıyor.
Ev değil, sığınak: Yerinden edilmiş çocuklar
Güney bölgelerinde yaşayan binlerce çocuk, saldırılar nedeniyle evlerini terk ederek geçici barınma merkezlerine sığınmış durumda. Bu merkezlerde çocuklar hem fiziksel hem psikolojik risklerle karşı karşıya. UNICEF’e göre yerinden edilen çocuklar sağlık, güvenlik ve eğitime erişimde ciddi engellerle karşılaşıyor. Özellikle mülteci çocuklar kimliksiz ve korumasız oldukları için cinsel saldırı riskine açık.
UNICEF’in 14 Ekim 2024 tarihli açıklamasına göre yalnızca son üç hafta içinde 400 binden fazla çocuk yerinden edildi. Uzmanlar bunun çocuklarda uzun süreli travma, uyku bozuklukları ve güvenlik hissinin yitirilmesi gibi ağır sonuçlara yol açtığını ifade ediyor.
Sessizliği öğreten toplum, direnişi öğreten çocuklar
Tüm bu yıkıma rağmen çocuklar tamamen sessiz değil. Güneydeki bazı okullarda öğrenciler duvarlara “Biz savaş istemiyoruz, oyun istiyoruz” yazıyor. Psikologlar, Lübnanlı çocukların savaş ve yoksulluk arasında sıkışmış olsa da güçlü bir dayanıklılık geliştirdiğini dile getiriyor.
İtaat değil, hak: Çocukluk bir direniş biçimi
Lübnan, 1991’den beri Çocuk Hakları Sözleşmesi’ne taraf ancak uygulamada haklar kâğıt üzerinde kalmış durumda. Çocukların devlet politikalarında söz hakkı yok. Buna rağmen çocuklar arasında “hak talebi” giderek büyüyor. Bir gençlik kolektifinin şu sözü bunu özetliyor: “Biz geleceğiz ama bizim geleceğimiz bugün gasp ediliyor.”
Kadın ve çocuk ekseni: Kırılmanın iki yüzü
Kadın yoksulluğunun derinleşmesi, çocuk hakları krizini daha görünür kılıyor. Birçok ailede anneler işsiz, babalar göç etmiş ya da savaşta; bu durum çocukları hem duygusal hem ekonomik açıdan savunmasız bırakıyor. Kadın örgütleri, çocuk hakları krizinin kadın yoksulluğundan bağımsız düşünülemeyeceğini vurguluyor.
Çocuk hakları değil, çocuk gerçekliği
Lübnan’da çocuk olmak artık oyun oynamaktan çok hayatta kalmak demek. 20 Kasım Dünya Çocuk Hakları Günü ülkede bir takvim tarihinden çok, ihlal edilmiş bir gerçeğin yüzleşmesi niteliğinde. Buna rağmen savaşın ve yoksulluğun gölgesinde büyüyen çocuklar “hak” kelimesini yeniden öğreniyor; her biri sessizliği biraz daha kırıyor.
Haber: Derya Ceylan / JINNEWS









