Madde bağımlılığında kadınlar ve çocuklar, mücadele süreçlerinde de dezavantajlı durumda
Toplumsal cinsiyet eşitsizliği nedeniyle tüm alanlarda ayrımcılığa maruz kalan kadınlar, madde bağımlılığı ve buna karşı mücadelede süreçlerinde de farklı zorluklarla karşı karşıya.
Kadınlardaki bağımlılık erkeklere göre farklı bir biçimde gelişiyor. Erkeklerdeki bağımlılık sürecinde “keyif, özenti, merak, dert, yalnızlık, çevre” gibi gerekçeler, kadınlardaki bağımlılık sürecinde ise “fiziksel, duygusal ve cinsel şiddet, psikolojik ve duygusal stres, eşitsizlik” gibi etkenler öne çıkıyor. Bu durum özellikle kız çocukları için de geçerli. Kız çocuklarında madde bağımlılığında en önemli etkenlerinden birisi istismar.
Kadınlar ve kız çocuklarının bağımlılıkla mücadelesi, erkekler/yetişkinlere oranla daha zor. Bu konuda çalışma yürüten dernek, platform ya da kurumlara başvurularda kadınların sayısı bir hayli az. Bunun temel nedenlerinin başında “damgalanma” korkusu, ekonomik gerekçeler ve toplumsal cinsiyet rolleri gibi gerekçeler geliyor.

Sosyal Hizmet Uzmanı Berfin Ayyıldız, “Bağımlılık dil, cinsiyet seçmeden herkes için bağımlılıktır. Ama kadınların bağımlılık süreçlerinin temelinde travmatik olaylara, ruhsal sorunlara, psikolojik sorunlara değinebiliriz” dedi. Kadınların, kendilerine atfedilen toplumsal rollere karşı bir mücadele içerisinde olduğuna dikkati çeken Berfin Ayyıldız, “İyi bir anne olabilmek, iyi bir kadın olabilmek, mahremiyeti koruyabilen bir kadın olabilmek… Kadınlar bunun yanı sıra bağımlılık süreciyle mücadele etmek durumunda kalabiliyor” diye kaydetti.
‘Tedavi olma noktasında geri adım atabiliyorlar’
ÇEMATEM’lerin kadınlara özgü çalışma yürüttüklerini ancak buralara başvuruların az olduğunu aktaran Berfin Ayyıldız, “Çünkü orada tedavi görmek isteyen bir kadın bilir ki iş bulma imkanı çok düşecek. Yaşadığı çevredeki herkesin onun oradan tedavi aldığını bilecek. O nedenle kadınlar tedavi olma noktasında maalesef geri adım atıyor. Ama kadınlara özgü tedavi merkezlerinin olması bizim de işimizi oldukça kolaylaştıracaktır. Bazen insan kendi şehrinde tedavi olmak istemeyebiliyor. Hatta araştırmalar gösteriyor ki farklı şehirlerde tedavi gören bağımlı danışanların başarı oranı çok daha yüksek. Çünkü o riskli çevreden kopmuş. Bir nebze de olsa uzaklaşmış. Ama bu kadın için çok mümkün değil. Çünkü kadının tedavi merkezlerine gidebilmesi için bir ekonomik desteğe ihtiyacı var. Ya da aileden izin almalı, bir refakat söz konusu olmalı” diye konuştu.
“Kadınlar tedavi merkezlerine gideceğine, tedavi merkezleri kadınlara gelmeli” diyen Berfin Ayyıldız, “Kadın özgün çalışmaların artması, rehabilite olan kadınların çocuklarının destek görebilmesi, istihdam süreçlerinin yürütülmesi tedaviye başvuru oranlarını arttırır” dedi.
‘Kadın örgütleri algıyı düzeltebilir’
Kadınların tedavi süreçlerine dair kadın örgütleri ve kurumlarına sorumluluk düştüğünü belirten Berfin Ayyıldız, “Örgütlü bir mücadele yürütmemiz gerekiyor. Kadınlar bağımlı olduklarında ailelerinde şöyle bir algı oluyor; ‘Evlendirirsek düzelir, çocuğu olursa düzelir’ veya ‘Bizim sorumluluğumuzdan çıksın, en azından başka birinin sorumluluğunda hayatını idame ettirsin.’ Bu algıları yıkmak kadın örgütleriyle düzeltilebilecek bir algı” ifadelerini kullandı.
Madde bağımlılığının erkek çocukları ile kız çocukları arasında farklılık gösterdiğini dile getiren Berfin Ayyıldız, “Erkek çocukları genellikle yatıştırıcı, sakinleştirici bazı maddeleri tercih ederken; kız çocukları daha uyarıcı, daha aktif olabilecekleri ve ‘ben buradayım’ diyebilecekleri maddeleri tercih ediyor. Bu maddeler en riskli maddelerdir. O yüzden kız çocuklarında bağımlılık riski çok daha hızlı seyrediyor. Bazen madde bulamadıklarında çeşitli yollara girdiklerini biliyoruz. Ailenin inkarını, ‘Benim kızım bağımlı değil’ deyip eve kapatmasını, o evin içerisinde bazen kız çocuklarının zincirlendiğine ve saklandığını biliyoruz” dedi.
Berfin Ayyıldız, maddeye ulaşımda çocukların fuhuşa ya da hırsızlığa zorlandıklarını belirterek, “Çünkü bu maddeler ucuz maddeler değil. Vücut bağımlı hale geldiği için ister istemez o maddeyi elde etmek durumunda. Bazen kız çocuklarının bu davranışı gerçekleştirdiğini biliyoruz. O yüzden çeşitli platformlarla sahada olmaya aktif olmaya özen gösteriyoruz” diye kaydetti.
‘Hamile kadınlarla karşılaşıyoruz’
Berfin Ayyıldız, durumun vahametinin anlaşılması açısından kadın danışanlardan birisinin hikayesini de paylaşarak, şunları söyledi:
“Kadın zabıta birimlerimiz tarafından getirilmişti. 8 aylık hamileydi ve madde etkisindeydi. Kullandığı madde çok riskli bir maddeydi. Kendisi de hangi maddeyi ne kadar kullandığını bilmiyordu. Çünkü parkta yaşayan bir kadın. Mesela o bebek doğduğunda bilimsel olarak bağımlı doğacak. Süt ihtiyacından önce anne ihtiyacı kanına geçmiş, o maddeyi isteyecek vücut. Onu ve bebeği korumaya yönelik bir çalışma gerçekleştirdik. Hamile kadınlarla karşılaşıyoruz. 12-13 yaşındaki çocuklarla karşılaşıyoruz.”
Berfin Ayyıldız, bağımlılığa karşı şu önerileri sıraladı:
- Bağımlılık riski geliştirmiş kadınlara ulaşabilmeli. Güvenilir ve gizlilik esaslı tedavi merkezlerinin sayıları arttırılmalı. Tedaviler ücretsiz olmalı.
- Çocuklar için ayrıca çalışmalar geliştirilmeli.
- Şehir dışından Amed’e gelen veya Amed’den şehir dışına çıkan bağımlı kişilerin kalacak yerleri yok. Bu noktada misafirhaneler arttırılmalı.
- Bir danışan gördüğümüzde ondan korkmamak, onunla konuşabilmek zor bir şey değil. Bu noktada destek olabilmeli.
- Etiketlemekten uzak durmamız gerekiyor. ‘Bağımlı, keş, artık kurtulamaz veya torbacı’ terimleri doğru bulduğumuz terimler değil.
- ‘Kızımın bağımlı olduğu bilinirse dışarıda farklı işlere bulaştırılır mı? Ya da farklı şekillerde çalıştırılır mı?’ yaklaşımlarla karşılaşabiliyoruz. Ancak unutulmamalı ki bir erkek çocuğu bağımlı olabiliyorsa bir kız çocuğu da bağımlı olabiliyor. Kız çocuğunun daha çok desteğe ihtiyacı olabiliyor. Ailelere seslenmek istiyorum; desteklenmesi, kabul edilmesi ve mutlaka bu tedavi sisteminin içerisine kız çocuklarının katılması gerekiyor.
‘Makamlar herhangi bir tedbir uygulamıyor’

Amed Barosu Çocuk Hakları Merkezi’nde yer alan Ahmet Atay, çocuklar için yeterli bir hukuki desteğin olmadığını belirtti. Çocukları koruyucu ve destekleyici herhangi bir tedbirin olmadığını kaydeden Ahmet Atay, bu noktada uyuşturucu dosyalarını örnek verdi:
“Çocuklar adli makamlara uyuşturucu kullandıklarına dair bir beyanda bulunduğunda, kurumlar destekleyici ve koruyucu herhangi bir tedbir almamakta. Bir çocuk bir suça karıştığı zaman madde kullandığını belirttiğinde adli makamlar herhangi bir şekilde sağlık tedbiri uygulamıyorlar ve o çocuklar direk tutuklanabiliyorlar. Çocuklar gerekli tedavi almadıkları için cezaevinden çıktıktan sonra da kullanmaya devam ediyor.”
Yargı mercilerinin üzerlerine düşen sorumluluğu yerine getirmediklerini dile getiren Atay, “Çocuğun tedavisi yapıldığında, sosyal çevresi değiştirildiğinde ve madde kullandıkları yerlere dair girişimler olduğunda madde kullanımından uzaklaşılır. Tutuklanan çocuklarla ilgili tedavi süreçleri uygulandığında çocuk o maddeden arındırılmış bir şekilde tahliye olacak” diye konuştu.
‘Amaçları; dosyayı yürüteyim, bu iş benden çıksın’
Dijital medyanın madde kullanımındaki etkisine değinen Ahmet Atay, bu noktada da aileler ve öğretmenlere sorumluluk düştüğünü ifade ederek, şöyle devam etti:
“Kurumların da bu konuda görevlerini yerine getirdiklerini düşünmemekteyiz. Takibi yapılan kişilerle ilgili sağlıklı bir süreç yürütülmüyor. Kurumlarda sayı yetersiz, yeterli sayıda personel yok. Kolluk görevlilerinin sayısı az, bu konuda her yerde yeterli önlemeyi yapamayabiliyorlar. Adli mercilerin amacı çok farklı olabiliyor. Motivasyonları çok farklı olabiliyor. Amaçları ‘dosyayı yürüteyim, bu iş benden çıksın’ oluyor. İşin geri kalan kısmını görmek istemeyebiliyorlar. Dosyayı yürüten savcı çocuğun ifadesini alıyor, ‘benim işim buydu, bu yönüyle bakmakla yükümlüyüm’ diyerek iddianamesini hazırlıyor. Mahkeme de ‘ben bu dosyaya bu şekilde bakarım’ diyor. Tam olarak kimse görevini yerine getirmediği için, kimsede ciddi bir motivasyon olmadığı için hareket olmayabiliyor.”
‘Kız çocukları ve kadınlar hedeflenerek toplum hareketsiz kılınmaya çalışılıyor’

Amed’de madde kullanımının yoğun olduğu yerlerin başında okul çevreleri geliyor. Özellikle yoksul mahallelerde okula giden öğrenciler, uyuşturucu satıcılarının hedefinde. Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası (Eğitim Sen) Amed 2 Nolu Şube Eşbaşkanı Duygu Özbay da okul çevrelerinde madde bağımlılığında ciddi artışın olduğuna işaret etti. Duygu Özbay’a göre gençlerin uyuşturucu kullanımına sevk edilmesi “çökertme hedefi” taşıyor.
Uyuşturucuya alıştırılan kadınlar ve kız çocuklarının oranına dikkati çeken Duygu Özbay, “Hem kız çocukları hem kadınlar hedeflenerek toplum hareketsiz kılınmaya çalışılıyor. Kimlik aidiyetinin oluşmasının önüne geçerek bir toplumu çökertmeyi hedefliyorlar. O yüzden uyuşturucu kullanımında çok büyük bir artış olduğunu söyleyebiliriz” diye kaydetti.
Duygu Özbay, madde kullanımına karşı ebeveynlere büyük sorumluluk düştüğüne işaret ederek, “Çünkü çocuk veliyle daha çok zaman geçiriyor. Davranışlarını en iyi o gözlemleyebiliyor. Ancak öğretmenler de öğrenciyi fark edebilmeli. Fark edip, bağ kurabilmek gerekiyor. Bağ kurma yöntemi öğrenciyi kazanmaya yol açıyor. Ona yol ve yöntem geliştirme konusunda alan açıyor” dedi.
‘Toplumu dahil etmeliyiz’
Okullarda etkin bir politika yürütülmesi gerektiğini belirten Duygu Özbay, “İş bulamama hali, gelecek kaygısı mutsuz bir genç kitlesinin yetişmesine neden oluyor. Bu mutsuz genç kitlesi de yapay yollarla mutluluğu bulmaya çalışıyor. Buna karşı dönem dönem farkındalık etkinlikleri, politikalar ya da afişler buna (çözüme) hizmet etmiyor. Yani yeterince dokunmuyor. Öğrenciyle temasımızı güçlendirebiliriz. Veliyle temasımızı, mahalleyle temasımızı güçlendirebiliriz. Halkı, toplumu mücadele ağının içerisine dahil etmek gerekiyor. Çünkü en büyük mağdurları onlar. Onları geri planda tutuyor olmamız ya da onlara hiç dokunmuyor oluşumuz eğitim alanına da yansıyor” diye konuştu.
Haber: Azad Altay – Berivan Altan \ MA









