Geçenlerde Kars eski milletvekilimiz Sayın Mülkiye Birtane’nin tutuklu yargılandığı davanın duruşmasına katıldım. İsnat edilen suçlama Kars merkez Küçük Yusuf ve Hecimiho köyleri arasında yaşanan talihsiz ve acı, adam öldürme davasında, yeni ölümlerin olmaması ve acının daha fazla büyümemesi için köylüleri sükûnete davet etmesi. “Vay efendim sen kim oluyorsun da toplumu barıştırıyorsun.” Memleket sosyolojisinden bihaber olmak böyle bir şey olsa gerek. Bin yıllardır bu topraklarda barışlar böyle sağlandı. Eh, bu barışa karşı çıkanlardan, toplumsal barış bekler olduk, ne acı.
Hâlbuki bu geleneğin gereği olarak, zamanında bir kız kaçırma meselesi vesilesi ile gittiğim Digor’un Yaylasınco köyünde ilginç bir aile öyküsü duymuştum, sizinle de paylaşayım.
Köyde Mala Şênê ailesinden bir genç, bir başka aileden bir kız kaçırmıştı. Biz de olayın acıya vesile olmaması için Mala Şênê’lerin ricasıyla köye gittik. Az buçuk bölgedeki aşiret yapısını bildiğimden, ailenin ismi bana ilginç geldi. Çünkü bu isimde bir aşiret ya da kabile yoktu. Meraktan ‘Size niye Mala Şênê diyorlar’ diye sorduğumda, bana 1. Dünya Savaşı sonrası katliamdan sağ kurtulan babaanneleri Ezidi Şênê’den ve onun tüm ailesini katleden büyükbabaları Bolulu Türkmen Mustafa’dan bahsettiler.
Büyükbaba Mustafa, Osmanlı’nın son dönemlerinde Bolu’nun dağ köylerinde yaşıyor. Aynı köyden, Hadce isminde bir kıza âşık oluyor, Hadce de Mustafa’yı sevmekte ama Mustafa yoksul, Hadce’nin başlığını ödeyecek takati yok. Aşklarının yareni, Mustafa’nın en yakın arkadaşı Memed bahtsızlık edip, Hadce’yi kendisine istetince, delleniveriyor Mustafa, varıyor Memed’lerin kapısına. Odun kırmaktaymış Memed. Sorar meseleyi ‘Ne iş Memed’ diye. Memed ki pis pis sırıtıp ‘Bir elmaya kırk kişi taş atar, biri düşürür Mustafa’m’ deyince, kan sıçrar beynine Mustafa’nın. Elinden kaptığı gibi baltayı Memed’in kafasına indirir ve Bolu Dağı’na çıkar. Yıllarını alır Bolu Dağı, ama korur kollar onu.
Bir zaman sonra Mustafa Kemal, Ankara hükümetini kurar ve bir af söylentisi yayılır. ‘Kaçaklar, firarlar, eşkıyalar gelip vatan savunmasında yer alırlarsa, savaştan sonra affedileceklerdir.’ Bolulu Mustafa da haberi duyunca, silahını kaptığı gibi doğu cephesindeki orduya katılır. Birkaç ay geçtikten sonra, ordu içinde zorluk çekmeye başlar. Çünkü yıllarca başına buyruk eşkıyalıktan sonra, orduda, emir komutada, hem de aç, susuz, çıplak ve yalın ayak savaşmak, işine gelmez Mustafa’nın ve ordudan kopup yerel çetelere katılır. Bu haliyle hem vatan savunmasında yer alır (!), hem de ihtiyaçlarını daha rahat karşılar. Çünkü Ermeni ve Ezidi köylerinin korkulu rüyasıdır bu çeteler.
Bir gece yarısı, Mustafaların çetesinin üstlendiği tepenin altındaki vadiden, çoluklu çocuklu bir Ezidi kafile, geceyi perdeleyerek Sovyet sınırına doğru kaçıyormuş. Nöbetçinin haber vermesi ile çete toparlanıp saldırıya geçiyor. Kurşun sesleri, feryatlar, çığlıklar gecenin sessizliğini yarar, karşıdan tek bir silah sesi dahi gelmez. Mustafaların namluları ısınıp ateşi kesince, birkaç inleme dışında, gece ölüm sessizliğine gömülür. Koca kafileden 3 genç kadın yara bere içinde sağ kalmıştır. Üçü de birbirinden güzel olan kadınlardan kumral ve yeşil gözlü olanının adı Şênê’dir, halasının oğluyla nişanlıdır. Lakin nişanlısı da annesi, babası ve kardeşleri gibi öldürülenlerin arasındadır. Diğer ikisi adaştır isimleri ise Xezal’dır. Ganimet paylaşılır Şênê’ye Mustafa talip olur. Xezallardan birisini Hemze Bey, diğerini de Hesenê Çeço alır.
Savaş durup sınırlar belirlenince, Mustafa Bolu’ya dönmeyip Digor’un Qızılqule (Kızılkule) köyüne yerleşir. Şênê yıllarca aynı çatı altında yaşamasına rağmen konuşmaz, bağışlamaz Mustafa’yı. Bu Mustafa’nın zoruna gider, deliye döner. Mustafa, Şênê’ye olmadık işkenceler yapar, keserle döver, kol etlerini parçalar, komşular her defasında zor bela Mustafa’nın elinden Şênê’yi kurtarırlar. On yıl sürer bu azap. On yıl sonra Mustafa ölünce, Şênê ondan kurtulur ama bu defa da onun için yoksulluk, kimsesizlik ve öksüz çocuklarla yaşam mücadelesi başlar. Köylülerin işlerini yaparak çocuklarını büyütür; çalışkanlığı, titizliği ve yardımseverliği, sadece Qızılqule’de değil, tüm çevrede duyulmaya, bilinmeye başlanır. En güzel düğün yemeklerini o yapar, en güzel elbiseyi o diker, en güzel yorganı o sırar…
Yaşama 1988’de veda eden Şênê’nin en büyük keyfi, yüzünü Elegez* dağına çevirip oturmak ve dalmakmış. Soranlara ise ‘susun’ diyormuş ‘Kimseler duyup yollarını kesmesin, bizimkiler gelecek, beni de alıp götürecek.’
Mala Şênê*: Şene’nin ailesi
Elegez*: Ermenistan sınırları içinde olup, Digor’dan da görülen ve çoğunlukla Kürtlerin yaşadığı bir dağ.