Toplumsal bellekte 21.yüzyıl sosyalizmini yeniden canlandıran ve şimdinin hakkını vererek toplumsal hareketler içinde yer alan ve yazdığı makale ve kitaplarıyla Latin Amerika halklarının radikal demokrasi deneyimlerine rehberlik eden kadın sosyalist yazar, eylemci Marta Harnecker’i (1937-2019) kaybettik. Hiç değişmezmiş gibi duran eski dünyayı yenilenmeye çağıran ve bunun için durmaksızın eyleyen bir beden, geride kalan toplumsal bedene muazzam bir deneyim ve düşünce ile bağlanarak bu dünyadan ayrıldı.
Kendisine armağan edilmiş hayatı, büyük bir sorumlulukla yaşayan Marta Harnecker, Şili doğumlu bir sosyalist, gazeteci, yazar. Şili’deki 1970–1973 devrim süreçlerinin aktif eylemcisi. Latin Amerika’daki toplumsal dönüşüm deneyiminin çözümleyicisi, araştırmacısı. Seksenden fazla eserin yazarı. Küba devrimi ve sosyalist demokrasi üzerine pek çok çalışmaları olan bir siyaset bilimci. Venezüella devriminin aktif katılımcısı. Chavez’in yoldaşı ve danışmanı ve yaşamını amacına adamış bir sosyalist.
Marta Harnecker’in hayatı formlara sığmıyor, taşıyor adeta. Bu betimleme bana Georg Simmel’in hayat ve forma dair sözlerini anımsatıyor. Simmel insana dair şeyleri hayat ve form olarak ikiye ayırıyor. Hayat, salt biyolojik düzeyin ötesine geçip tin düzeyine geliştiğinde, diyor Simmel, tin de kültür düzeyine yükseldiğinde bir iç çatışma ortaya çıkar.” Hayat, insanın biyolojik yaşamına dair her şeydir. Form ise onun yaratıcı hareketinden türeyen ifade biçimlerine, yani kültüre denk gelir. Meyvesi kültür olan bu çatışma öyle bir kez olup bitmez, aksine hayat forma hep tehdittir; form hayatı bir kalıpta tutmaya çalışırken, hayat da kendi akışı içinde formu dağıtmaya adaydır. İşte, dönüşüm veya devinim dediğimiz şey tam da bu minvalde çıkar ortaya (1).
Demokrasi mücadelesi, sosyalizmden ayrılamaz!
Harnecker açısından yapılan sorgulamaların ardından Latin Amerika solu bazı sonuçlara ulaştı. Yeni politik örgütlenmeler topluma dayanmalı ve halk katmanlarıyla iç içe geçmeliydi. Kanımca bu solun bilmediği bir konu değildi. Ne var ki işçi sınıfının içsel çeşitliliği dikkate alınarak sınıfın yeni bileşimlerine uygun politik örgütlenmeler gerekiyordu. Toplumsal cinsiyet, etnik ve dinsel aidiyetleri ile emeğin yan yana gelişinin yeni yolları, formları, ilişkilenme ve kesişim mekanizmaları bulunmalıydı. Böylece solun gündemine emekçi sınıfın tüm çeşitliliği gözetilerek yazara göre “farklılığa duyulan saygı, kullanılan dilde farklılaşmalar, farklı özneler için örgütlenme biçimlerinin çeşitlendirilmesi ve bilgi ve gösteri çağında yeni görsel işitsel araçların geliştirilmesi gerekiyordu. Ayrıca sol, asıl meselenin politik örgütlenmeye insan taşımak olmadığını, demokrasinin halkın en sevdiği etiketlerden biri olduğunu ve demokrasi mücadelesinin sosyalizm mücadelesinden ayrılamayacağını, çünkü demokrasinin yalnızca sosyalizmde tam anlamıyla gelişebileceğini anladı (2).
Reel sosyalizm formunu aşan bir sosyalizm
“21. Yüzyıl Sosyalizmi”ne gelince; yazara göre, Sovyetler Birliği ve diğer Doğu Avrupa ülkelerindeki çöküşün ardından ‘sosyalizm’ kelimesine olumsuz çağrışımlar yüklenmiştir: devletçilik, devlet kapitalizmi, totaliterlik, bürokratik merkezi planlama, farklılıklara saygı göstermeyip aynılaştırmayı amaçlayan bir kolektivizm, dogmacılık, ateizm, geçiş sürecine öncülük etmesi için tek partinin gerekliliği. Sosyalizme dönük bu olumlu çağrışımları söz ve eylem ile ortaya koymak gerekiyor (3). Bugünün kapitalist koşullarında bunun olanağı var. Çünkü reel sosyalizme yöneltilen eleştirilerin bugün pek çoğu, alternatifi kalmadığı için “tarihin sonu” tezlerini üreten kapitalizmler için de geçerli. Neo-liberal otoriterlik, kamusal alanın yok oluşu, devletin sivil toplum örgütlerinin üzerine çöküşü, sivil toplumun adeta devletleşmesi, gücün merkezileştirilmesi, bürokratik teknokratik hükümetlerin halkın ihtiyaçlarından bağımsız politikalar uygulaması vb. Dolayısıyla sosyalizmden bahsetmemizin tek sebebi var: bugün de tüm dünyanın fazlasıyla adaletsizlikle ve eşitsizlikle dolu olması.
Bir krizden diğerine yol alan Türkiye kapitalizminin yarattığı ekonomik, siyasal ve toplumsal hayat, yukarıdaki eleştirilerden bağışık değil. Giderek otoriterleşen sağ iktidarın gücü merkezileştirmesi, birkaç adam yönetiminin tesis edilmesi, sivil toplum örgütlerinin devletleştirilmesi ve muhalif örgütlenmelerin nerdeyse tamamının kapatılması veya baskılarla etkisizleştirilmesi, şirketleşen bir devlet yapılanması, siyasal İslamcı yerli-ve milli bir kültür hayali ile toplumun aynılaştırılmak istenmesi, patriyarkal bir toplum imgesinin kamusal sahneye yerleşmesi. Yüz binlerce yurttaşın pasaportlarına şerh konularak yurt dışına çıkışlarının engellenmesi. Yüz kırk bin dolayında kamu çalışanının idari kararla işlerine son verilmesi ve sivil ölüme mahkûm edilmesi.
21. yüzyıl sosyalizmi nasıl olabilir?
Harnecker, 21. yüzyıl sosyalizminin demokratik mekanizmalara sahip olması gerektiğini vurguluyor. Bu nedenle 21. yüzyıl sosyalizmi, bir hükümet ya da aydınlanmış bir öncü yol gösterdiği için gerçekleştirilemez; yukarıdan dayatılamaz; o, sıradan insanlarla birlikte inşa edilen ve halkın, kendi koşullarını dönüştürürken kendisini de dönüştürdüğü bir süreçtir. Bu süreçte sapma olarak nitelediği ve karşı durduğu olguları tüm açıklığı ile ortaya koyuyor Harnecker (4), Birincisi, öncücülük (vanguardism), dikeycilik (verticalism), otoriteryanizm (authoritarianism). İkincisi, tarihsel somut koşulların somut analizini içermeyen kuramcılık ve dogmacılık. Üçüncüsü ise tarihsel öznenin nesneleştirildiği çarpıtılmış bir “öznelcilik”tir.
21. yüzyıl sosyalizmi, geleceğin toplumunun, tüm insani potansiyelin tam gelişimini sağlayacağını ifade eden Marx ve Engels’in çizdiği ufka yerleşmiştir. Tam anlamıyla gelişmiş insanlar, kapitalizmin yarattığı tek boyutlu ve kötürüm insanların yerine geçecektir. Komünist Manifesto’da bu yeni toplum, her bir kişinin özgür gelişiminin, herkesin özgür gelişiminin önkoşulu olduğu bir birlik olarak betimlenir. Hedef, daha iyi değil, iyi yaşamak fikrinin yayılmasıdır. Yeni iktisadi modeli inşa etmek için yalnızca üretim ilişkilerini değil, bölüşüm ve tüketim ilişkilerini de yeniden yapılandırmak gerekir. Chavez’e göre, bu öğeler, (i) üretim araçlarının toplumsal mülkiyeti, (ii) işçiler tarafından örgütlenen toplumsal üretim ve (iii) komünal ihtiyaçların giderilmesidir (5). Harnecker’e göre, “ulusal geleneklerle demokratik bir sosyalist toplum inşa etme fikrinde asıl mesele yabancı modelleri kopyalamak ya da kendimizinkini dışarıya ihraç etmek değildir. Her bir ülke, farklı bir sosyalizm modeli inşa edebilir.
Sosyalist bir etik
Marta Harnecker, bir yapı sorunu kadar sosyalist bir etiğin de inşasının önemini vurguluyor. Yazara göre bu, “kadın, erkek ve herkes arasında sevgi, dayanışma ve eşitliğe dayalı” sosyalist etik (6). Sosyalist fikirler ve değerler çok eskidir. Bunlar, Chavez’e göre, kutsal metinlerde, İncil’de ve yerli halkların pratiklerinde bulunabilir. Dolayısıyla yeni olan bir düşüncenin ve eylemin tüm kültürel geçmişten kopması mümkün değil. Bu nedenle, yeni bir politik yaklaşım için sol, geçmişin ve bugünün kültürünü harmanlayarak, bir kısmını eleyerek, diğer kültürlerle etkileşerek, karılarak, etki ederek ve etkilenerek ve melezleşerek yol alacaktır.
Harnecker’in bu uyarısı, Anadolu ve Mezopotamya kültürleri içinden çıkabilecek sosyalist bir demokrasi düşüncesine ışık tutuyor. Tüm renkleri ve çeşitliliği ile emek hareketi, kendini daha özgürlükçü bir politik ufuk içinde tanımlamış laik hareketler, tüm canlılığı ve renkliliği ile kadın ve LGBTİ hareketi, anti-kapitalist Müslüman kültür hareketi, kendi dili ve kültürü ile direnci örgütleyen Kürt siyasal hareketi, doğaya kötü davranan her türlü kapitalist aksiyomatiğe karşı koyan ekoloji hareketleri ile birlikte karılmış toplumsal mücadeleler, hep birlikte toplumcu bir “iyi yaşam” ufkuna bağlanabilirler.
Hegemonya mücadelesi, radikal demokrasi ve sol
Gramsci’ye göre egemen olmak ile hegemonik olmak farklıdır. Devlet zora ve siyasal egemenliğe dayalı bir iktidar alanı iken, sivil toplum rızaya dayalı hegemonya alanıdır ve devlet ancak hegemonya tesis edildikten sonra ele geçirilebilir. Rıza üretimi ile eşitsizlik ve kapitalizmin şiddet içeren boyutu meşruiyet kazanıp görünmez kılındığı gibi, sivil toplum alanında, ezilenlerin de bir kısmının rızasıyla, entelektüel egemenlik sağlanır. İşte, bu nedenle ele geçirilmek istenen, siyasal, ekonomik, toplumsal iktidara ilaveten, kültür alanıdır. Böylece hegemonyanın sürekli olarak yeniden ve yeniden tesis edilmesi gerekir. Türkiye gibi, otoriterleşme yönelimleri gösterse de, hâlâ “demokrasi mücadelesini” kaybetmemiş, bunu çeşitli yollarla ve güçlü biçimde sürdürme gayreti ve umudundan vazgeçmemiş bir ülkede, hegemonya mücadelesinin tamamlanması mümkün değildir (7).
Gramsci ve Harnecker’e göre hegemonyayı ele geçirmek gerektiğine inanan bir sola ihtiyacımız var. Bu da fikirlerimizi başkalarına empoze etmekten değil, onları ikna etmek ve rızalarını almaktan geçiyor. Yazarların sözleri, ufkunu 21. Yüzyıl sosyalizmine bağlayan, eşitlik ve özgürlük mücadelesine yoğunlaşmış radikal demokrat bir hareketin oluş sürecini çağrıştırıyor. Bu anlayış çerçevesinde, Paulo Freire’nin Latin Amerika deneyimi içinde hayata geçirdiği radikal eğitim ve halk eğitimi hareketini anımsatıyor Harnecker.
Marta Harnecker’e saygıyla.
Dip Notlar:
(1) https://t24.com.tr/k24/yazi/guzel-sureyya, 2261
(2) http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/ 37/2049/21285.pdf Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 56:2 (2015), ss.203-207 DOI: 10.1501/Ilhfak_ 0000001442 Marta Harnecker, 21. Yüzyıl Sosyalizmi ve Latin Amerika, İstanbul: Kalkedon Yayınları, 2010. Çev. Barış Baysal. 132. ISBN: 978-6055679521 Tamer Yıldırım, Sakarya Üniv. İlahiyat Fakültesi.
(3) https://monthlyreview.org/product/ a_world_to_build/
(4) https://monthlyreview.org/2010/07/01/latin-america-twenty-first-century-socialism/
(5) Aynı.
(6) Aynı
(7) https://t24.com.tr/k24/yazi/akp-nin-kultur- sayfasindaki-soluk-resim-sanatcilar, 2267, 10.06.2019.