DSG Genel Komutanı Mazlum Abdi, merak edilen konulara dair gazetemizin sorularını yanıtladı:
- Suriye sahil kentlerinde ve Süveyda’da güç kullanıldı. Ancak bu bir çözüme yol açmadı ve sonuç olarak çok insan öldürüldü. Bana göre en büyük eksiklik şu: Sahil halkıyla bir diyalog kurulmalıydı. Şam hükümeti onları diyaloğa dahil etmeli ve haklarını vermeliydi. Aynı şey Süveyda için de geçerli, hükümet bu noktaya gelmesine izin vermemeliydi
- Gruplar yüzde yüz devlete göre hareket etmiyor. Devletin kontrolü altında değiller ve aynı zamanda devletin onlara ihtiyacı var. Devletin kendisi onları kıyıya ve Süveyda’ya gelmeye çağırdı. Onları çağırıyor ama üzerlerinde hiçbir kontrolü yok, bu bir çıkar meselesi. Suriye’deki güvenlik boşluğu doldurulmalıdır
- Süveyda’ya gidenler, Kuzey ve Doğu Suriye bölgesini de videolarla tehdit ettiler. Özellikle Kürtler hakkında konuştular. Açıkça, ‘Süveyda’yı bitirirsek size geliriz’ dediler. Suriye’nin tüm bileşenlerinin geleceği birbirine bağlıdır. Önce Alevileri, sonra Dürzileri yok etmek, sonra da Kürtlere yönelmek yanlış bir yaklaşımdır
- Biz Suriyeliyiz. Kendi sorunlarımızı kendimiz çözmek istiyoruz. Bu nedenle Türkiye de olumlu bir rol oynayabilir. DSG’nin Suriye ordusuna dahil edilmesiyle ilgili süren müzakere konuları Türkiye için bir tehdit oluşturmuyor.
Mehmet Ali Çelebi / Doğan Cihan
Kürt, Arap, Türkmen, Süryani, Ermeni, Alevi, Ezidî gibi halkların katılımıyla Kuzey ve Doğu Suriye’de kuruluşunu Ekim 2015’te ilan eden ve IŞİD’in kentsel hakimiyetine son veren Demokratik Suriye Güçleri (DSG) Genel Komutanı Mazlum Abdi, söyleşinin bu bölümünde Sahil kentlerinde Arap Alevilere ve Süveyda’da Dürzilere yönelik pogromları ve krizi bitirecek çözüm yollarını değerlendirdi. Süveyda Savaşı sırasında Kuzey ve Doğu Suriye’ye yönelik tehditlere, Kürtlere yönelik tehditlere işaret etti. Abdi Suriye coğrafyasındaki entegrasyon tartışmaları konusunda da “İki güç var: SDG ve iç güvenlik güçleri. Toplam sayıları 100 bin. 100 bin kişinin yeni bir orduya entegre edilmesinden bahsediyoruz ve bu zaman alıyor” dedi. Türkiye’ye yakın gruplar için de Mazlum Abdi, “Şam’daki toplantıda Savunma Bakanının bana söylediğine göre, Suriye’de 139 küçük grup var ki bunların çoğu Türkiye’ye yakın. Henüz birleşmediler” diye konuştu. Abdi merak edilen güncel konulara dair sorulara şu yanıtları verdi:
- Suriye’de istikrar aranırken bir anda 6-10 Mart’ta sahil kentlerinde Arap Alevilere yönelik pogrom, Nisan-Mayıs’ta Şam’ın Jaramana, Sahnaya bölgelerinde Dürzilere yönelik pogrom yaşandı. 13 Temmuz’da da Dürzilerin kenti Süveyda’ya tekbir getirilerek saldırı dalgası başlatıldı. Neden bu saldırılar durdurulamadı, Şara sürekli birlik vurgusu yaparken ordu neden saldırıda yer aldı? Silahlı aşiretler ve SMO söylendiği gibi kendiliğinden mi konvoylar halinde seferber oldu?
Yaşanan bu olaylar, Suriye sorunlarının güçle değil, diyalogla çözülmesi gerektiğini bir kez daha göstermiştir. Suriye sahil kentlerinde ve Süveyda’da güç kullanıldı. Ancak bu bir çözüme yol açmadı ve sonuç olarak çok insan öldürüldü. Bana göre en büyük eksiklik şu: Sahil halkıyla bir diyalog kurulmalıydı. Şam hükümeti onları diyaloğa dahil etmeli ve haklarını vermeliydi. Aynı şey Süveyda için de geçerli, hükümet durumun bu noktaya gelmesine izin vermemeliydi. Güvenlik açısından ortaya çıkan sonuçlar iki temel sonuca varıyor: Birincisi, Suriye’de bir güvenlik boşluğu olduğu. Güçlerin var olduğu ve sayılarının çok olduğu doğru, ancak tek bir çatı altında değiller. Suriye kıyılarında ve Süveyda’da katliam yapanlar devletin kontrolü altında değil. Devletin talebi üzerine de gittikleri doğru, ancak yaptıkları eylemler… Devletin kontrolünde profesyonel bir güç yok ve sadece kendi çıkarları doğrultusunda hareket ediyorlar. Bu gruplar yüzde yüz devlete göre hareket etmiyor. Bunu kendileri de ifade ediyorlar. Devletin kontrolü altında değiller ve aynı zamanda devletin onlara ihtiyacı var. Devletin kendisi onları kıyıya ve Süveyda’ya gelmeye çağırdı. Onları çağırıyor ama aynı zamanda üzerlerinde hiçbir kontrolü yok, bu bir çıkar meselesi. Suriye’deki güvenlik boşluğu doldurulmalıdır. Kıyı şeridinde ve Süveyda’da dini kimlik temelinde yaşananlar kesinlikle kabul edilemez. İmzaladığımız 10 Mart Anlaşması, kıyı şeridindeki katliamları durdurmak için genel bir ateşkese dayanıyordu. Aslında Süveyda’ya destek olmaya çalıştık. Süveyda sorununu diyalog yoluyla çözmeye çalıştık. Genel olarak yaşanan olaylar doğrudan devletin sorumluluğundadır. Devlet “bu benim sorumluluğum” demeli. Demezse sorun daha büyük demektir, devlet egemen değildir, halkını koruyamaz demektir. Çözüm nedir? Suriye’deki sorunların diyalog yoluyla çözülmesindedir.
‘Süveyda’yı bitirirsek size geliriz’
- Süveyda Savaşı sonrası Suriye tablosu nasıl özetlenebilir. Benzer senaryonun Kuzey ve Doğu Suriye’ye yönelik de tekrarlanabileceği yönünde yorumlar var. Sizin değerlendirmeniz ne yönde?
Süveyda’ya gidenler, Kuzey ve Doğu Suriye bölgesini de videolarla tehdit ettiler. Süveyda’ya girdiklerinde, Dürzilerden çok Kuzey ve Doğu Suriye ve özellikle Kürtler hakkında konuştular. Açıkça, ‘Süveyda’yı bitirirsek size geliriz’ dediler. Çoğu daha önce bize karşı savaşmış kişiler. Bu olaylar tüm gerçeği ortaya çıkardı. Bu nedenle, Süveyda’daki olaylardan sonra, uluslararası güçler de dahil olmak üzere herkes, Suriye sisteminin herkesin haklarına sahip olduğu “merkeziyetsiz” yani la-merkezi bir sistem olması gerektiğine inanmaya başladı. Herkesin memnun olduğu bir sistem uygulanmalı. Suriye’nin tüm bileşenlerinin geleceği birbirine bağlıdır. Biri olmadan diğeri var olamaz. Önce Alevileri, sonra Dürzileri yok etmek, sonra da Kürtlere yönelmek yanlış bir yaklaşımdır. Bu yaklaşım uygulanabilir değildir. Gerçek şu ki, bileşenlerin hak talepleri bir araya gelerek çözülebilir.
Şam ile entegrasyon müzakereleri
- Türkiye’de çözüm sürecine rağmen AKP yönetimi, Suriye’deki Kürtler konusunda sık sık kırmızı çizgileri olduğu vurgusu yapıyor, Şam yönetimi federatif bir gidişata yol açsa dahi müdahale edeceği imalı açıklamalar yapıyor. Milli Güvenlik Kurulu’nun 30 Temmuz 2025’teki toplantı kararında da “Suriye’deki gelişmeler, bölgemizde yaşanan hadiselerin tesirleri de göz önüne alınarak etraflıca görüşülmüştür. Bu süreçte yeniden bir şiddet sarmalına ve kaos ortamına sürüklenmek istenen Suriye’nin egemenliğini hedef alan saldırılar ve işgaller ile her türlü bölücü, yıkıcı ve ayrılıkçı faaliyetin engellenmesinin öncelik arz ettiğinin altı çizilmiştir” gibi ifadeler kullanıldı. Nasıl okumak gerekir bu tutumu?
Türk devletinin dile getirdiği tehditler yerinde değil. Şu anda görüşme sürecindeyiz. Süreç şeffaf ve uluslararası güçler de dahil. Suriye’nin bölgelerini, ordu da dahil olmak üzere Suriye’nin ulusal kurumlarını birleştirmek için stratejik bir karar aldık. Bu adımı hayata geçirmek için bir diyalog süreci var. Türkiye’den beklenen, bu süreci desteklemesi ve teşvik etmesidir. Her iki tarafı da teşvik etmelidir ki zemin oluşabilsin. Sonuç olarak biz Suriyeliyiz. Kendi sorunlarımızı kendimiz çözmek istiyoruz. Bu nedenle Türkiye de olumlu bir rol oynayabilir. DSG’nin Suriye ordusuna dahil edilmesiyle ilgili süren müzakere konuları Türkiye için bir tehdit oluşturmuyor. Bu görüşmeler meyvesini verirse, Türkiye’ye yönelik tehditler de azalacaktır. Bu açıklamaların Suriye diyaloğuna zarar verdiğine ve Suriye hükümetine diyaloğu ilerletmemesi için baskı yaptığına inanıyorum. Ayrıca Suriye’ye müdahaleye de olanak sağlıyor. Aynı konuları Türkiye ile görüşmeye açığız. Buna karşı değiliz. Örneğin, Türkiye ile sınır kapılarının açılmasını istiyoruz. Türkiye’nin tavrının değişmesini umuyoruz. Türkiye bizi PKK’nin bir parçası olmakla suçladı. Şimdi Türkiye, PKK ile olan sorununu çözüyor.
‘Ortak Askeri Komite oluşturacağız’
- AKP-MHP koalisyonu ve hükümet basını YPG, YPJ ve DSG’nin (QSD) silahsızlandırılması gerektiğini yeniden gündemleştirdi. Şam yönetimiyle askeri konulardaki görüşmeler ne aşamada? Kuzey ve Doğu Suriye’nin askeri konudaki formülasyonunda neler var?
Türkiye’nin bu konuyu ele alış biçiminin yanlış olduğunu düşünüyorum. Mesele silahlanma değil, Suriye ordusunun birleşip birleşmeyeceği. Bir Suriye ordusu olmalı. Bu ordunun nasıl kurulacağı Suriyeliler arasında tartışılıyor. Bu nedenle, daha önce de söylediğim gibi, askeri kurumlarımızı birleştirmeye karar verdik. Kararımız, DSG’nin Suriye ordusunun, -Suriye Savunma Bakanlığı’nın bir parçası olması.
Gelecekte, elbette DSG, Savunma Bakanlığı bünyesinde, görevleri dahilinde olacak. Bu bölgelerde Savunma Bakanlığı temsilcileri bulunacak. Tüm yapıları(-halkları) temsil eden ve koruyan ulusal bir ordu oluşturulması temelinde köklü değişiklikler yapılacak. Hedefimiz bu ve üzerinde çalışıyoruz. Aksi takdirde, bunun nasıl ve ne şekilde olacağı basında tartışılmıyor. Görüşme sürecini başlattık. DSG ve Suriye Savunma Bakanlığı arasında kapsamlı bir görüşme için bir ortak Askeri Komite oluşturacağız. Askeri meseleler basit değil. Bahsettiğimiz, iki güç var: SDG ve İç Güvenlik Güçleri. Toplam sayıları 100 bin. 100 bin kişinin yeni bir orduya entegre edilmesinden bahsediyoruz ve bu zaman alıyor. Birçok detay var ve emek gerektiriyor. İhtiyaç duyulan şey, bu sürece destek sağlamak. Örneğin, şu anda Türkiye’ye bağlı küçük gruplar var ve Türkiye bunları finanse ediyor. Şam’daki toplantıda Savunma Bakanının bana söylediğine göre, Suriye’de 139 küçük grup var ki bunların çoğu Türkiye’ye yakın. Henüz birleşmediler. Son 8 aydır birleşmeye karar vermişler ve Suriye Savunma Bakanlığı bünyesinde önemli sorumluluklar üstlenmiş olsalar da, hâlâ yerlerindeler. DSG ve Asayiş gibi büyük bir güçten bahsediyorsak, bu büyük bir dosya ve üzerinde çalışılması gerekiyor. Ve bu konu medyada tartışılacak bir konu değil, pratiğe bırakılmış. Ancak tüm unsurları temsil eden ve milliyetçilikten uzak bir Suriye ordusu olacağından emin olabiliriz.
- Şara aralık ayında seçimlerin 4 yıl içinde ancak yapılabileceğini söylemişti. Dürzilere yönelik saldırı sonrası Şara yeni bir takvim açıkladı ve seçimlerin Eylül 2025’te yapılacağını ilan etti. Suriye, sosyolojik olarak, siyasi, askeri olarak seçime hazır mı? Seçim için Kuzey ve Doğu Suriye kantonları, Süveyda, sahil kentleri Lazkiye, Tartus, Banyas kentlerinin hazır olması için Şam’ın yapması gerekenler nelerdir?
Bahsettikleri seçimlerin genel seçim olmadığına inanıyorum. Parlamento için bir seçim yöntemi var. Tek bildiğim, halkın sandık başında oy kullandığı seçimler olmadığı. Geçmişte de benzer deneyimler yaşandı. Böyle bir şeyin olmasına karşı değiliz, ancak halkımızın özgürce katılması, bir araya gelip kendi aralarından doğru kişileri seçmesi gerekir. Ancak daha önce yapılanlar, Hesekeli bazı kişileri Şam’da toplayıp ilan etmeleri ve aynı şeyi Rakka için de Rakkalı olan birkaç kişiyi Şam’da toplamaları, ilan etmeleri doğru değil. Şimdi de aynısını yaparlarsa, elbette yanlış olur ve kabul edilemez.
- Son olarak Kasr-ı Şirin Anlaşması, Sykes Picot Anlaşması, San Remo Konferansı, Lozan Anlaşması gibi anlaşmalarla sınırlar çekildikten sonra Ortadoğu’daki ülkelere dağılan Kürtlerin ulusal kongre düzenlemesi gündemdeydi. Bir yüzyılı daha kaçırmamak adına Mesud Barzani, Bafıl Talabani ile görüşme trafiğiniz vardı. Bu anlamda görüşmeler sürüyor mu? Ufukta genel bir kongre görülüyor mu?
Kürt hareketinin tarihinde, Kürt ulusal birliği için güçlü bir temel atıldığına inanıyorum. Rojava Kürdistanı’nda düzenlenen Kürt konferansı da bunun bir sonucu, çünkü Kürt güçleri de birbirine daha da yakınlaştı. Genel Kürdistan Kongresi’nin bir zaruret haline geldiği kanısındayım. Görüşmelerimize göre, şu ana kadar herkes bu fikre sıcak bakıyor. Ana Kürt güçleri de dahil olmak üzere herkesle görüştüğümüz doğru. Gördüğüm kadarıyla herkes süreci ilerletmeye hazır. Elbette, bu adımların örgütlü ve planlı olması gerekiyor. Biz de bu süreci sonuna kadar destekliyoruz. Ve Kürtlerin ilk kez bu düzeyde birlik oluşturmasının zamanının geldiğini söylüyorum.
Bitti