HTŞ yönetimi ile Suriye’nin durumunun diyalogla çözüme kavuşturulması konusunda hemfikir olduklarını belirten QSD Genel Komutanı Mazlum Abdi, çelişki çıkarmak isteyenlerin önünün kesilmesi gerektiğini belirtti
QSD Genel Komutanı Mazlum Abdi, Suriye’deki son gelişmeler, Kuzey ve Doğu Suriye’ye dönük saldırılar, mevcut sorunların çözümleri için yapılan girişimler, QSD ile HTŞ arasındaki diyalog ve Kürt tarafları arasında birlik çabalarına dair Hawar Haber Ajansı’nın (ANHA) sorularını yanıtladı.
- Suriye rejiminin devrilmesinin üzerinden bir buçuk aylık süre geçti. Bu süre zarfında Suriye’de askeri ve siyasi açıdan önemli gelişmeler yaşandı. Siz bu süreci ve Suriye’nin mevcut durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Suriye’de yaşanan tarihi bir değişim olarak Baas rejiminin devrilmesi, Suriye halkının tüm bileşenleri tarafından sevinçle karşılandı. Kuzey ve Doğu Suriye halkları, devrimin başlangıcından, yani 2011’den bu yana Esad rejimine karşı herkesten önce mücadele yürüttü. Bu nedenle ki başta Kürt halkı olmak üzere tüm halklar büyük bir sevinçle karşıladı bu gelişmeyi. Bugün ortaya çıkan görüntü, adım adım netlik kazanmaya başlıyor. Ancak Suriye’de herkes için net bir yol ortaya çıkmış değil. Suriye’nin yeni bir döneme girdiğini ve eski durumuna dönmeyeceğini hepimiz görüyoruz. Suriye halklarından bölgesel ve uluslararası güçlere kadar hiçbir kesim bölgede iç savaş ya da kriz çıkmasını istemiyor. Tüm kesimler yeni bir Suriye’nin inşa edilmesi için mevcut değişimlerden ve fırsatlardan faydalanmaya çalışıyor.
Uluslararası güçler başlarda Şam’da yaşanan değişim ve girilen dönemden endişelenmişti. Fakat bugün tutumları ve pozisyonları netleşiyor. Bu güçler Şam’daki yeni yönetim ile devam etmek hem de bu yönetimde bazı değişikliklere gidilmesini istiyor.
Demokratik Suriye Güçleri (QSD) ve Kuzey ve Doğu Suriye bileşenlerini temsil edenler olarak, bu değişimlerin, Suriye’nin yeni dönemi için bir temel oluşturmasını istiyoruz.
Suriye’nin yeni dönemi birçok zorluk ve engelle karşı karşıya. Bu da haliyle tüm Suriye halkları içinde endişeye neden oluyor. Üzerinde önemle durulması gereken konu güvenlikteki büyük boşluktur. Bazı çevrelerin ihlallerde bulunduğunu duyuyoruz. Bu ihlaller Suriye bölgelerinin istikrarını bozuyor. Ekonomik durum kötü ve daha da kötü oluyor. Suriye halen kuşatma altında. Ülke üzerindeki ekonomik abluka halen kalkmış değil. Uluslararası güçler, bu ablukanın kalkması konusunda tam bir kanaate varmış değil. Nedeni ise ülkenin şimdiye kadar gereken yeni yönetim formuna kavuşmamış olması. Öte yandan sorumlu güçler bu yönetimin uygun olup olmadığı konusunda hâlâ net bir tutuma varabilmiş değil. Yeni yönetime karşı bu yaklaşımlar, Suriye’nin siyasi geleceği için de endişeler ortaya çıkarıyor. Başlıca endişe Suriye topraklarına yönelik saldırıların devam etmesi olasılığı. Bu konuların hepsini Suriye halkının önünde duran sorunlar olarak, ülkenin gelişmesine engel olarak görüyoruz.
Yeni bir tarihi sürecin içinde olduğumuzu belirtebilirim. Bu yüzden Suriye toplumundan, bölgesel ve uluslararası güçlerden, hepimizden istenen, farklılıkların kabulü temelinde bir Suriye inşa etmek için işbirliği yapmaktır. Suriye devriminin 14 yıllık döneminde 3 yönetim ortaya çıktı, biri yıkılan Baas rejimiydi. Şimdi onun yerine Heyet Tahrir El Şam var. Diğer iki yönetim ise Doğu Fırat ve Batı Fırat olarak adlandırılanlar. Fırat’ın batısındaki yönetim geçici hükümet tarafından yönetiliyor ki bu yönetim mevcut şekli ve sistemi ile istenmiyor. Çünkü adı üstünde geçici yönetim. Bizim yönetimimiz ise kurumsal, siyasi ve askeri düzeydeki tecrübemizin ürünüdür. Yönetimimiz demokrasi prensiplerinin güçlendirilmesi için çalışıyor. Yeni Suriye’de etkili ve büyük bir rol oynamak istediğimizden şüphe yok.
- Suriye’de kalıcı barış için diyalog ve ülkenin yeniden inşası için adım atılması için çağrıların yapıldığı bir süreçte Kuzey ve Doğu Suriye bölgeleri Türkiye ve bağlı grupların yoğun saldırılarına maruz kalıyor. Özellikle Tişrîn Barajı ve Qereqozaq Köprüsü’nde yoğun saldırılar var. Bu saldırıların amacı nedir, son durum ne?
Bu büyük ve açık bir çelişki. Suriye’nin çoğu yerinde savaş durma aşamasına gelmiş ama bazı küçük çatışmalar var. Bir düzeyde istikrar hakim. Büyük bir savaş, çatışma yok. Sadece Kuzey ve Doğu Suriye’ye yönelik saldırılar var. Sizin de dile getirdiğiniz gibi Qereqozaq ve Tişrîn Barajı ile diğer bölgelerimize dönük her gün saldırı var. Günlük olarak uçak ve topçu atışlarıyla bombardımanlar oluyor.
Bu Türkiye’nin en büyük çelişkisidir. Bahsettikleri şekilde Suriye’nin içinde bulunduğu duruma da krizin çözüm noktasına vardığı söylemlerine de çelişik ifadelerdir. Mevcut durumda Türkiye’ye bağlı ‘Milli Ordu’ adlı gruplar, Türkiye’nin uçak ve topçu bombardımanı desteğiyle bölgelerimize saldırılarını sürdürüyor. Esad rejiminin devrilmesiyle bu saldırıların durması, halkımızın da Suriye halkları gibi güven içinde yaşaması, ayrıca savaşın durması için birçok öneride bulunduk. Örnek olarak Kobanê’ye yönelik saldırıların durması için önerilerde bulunduk. Şimdi de Tişrîn Barajı ve Qereqozaq bölgesine saldırıların durması için önerilerimiz var. Özellikle Amerika Birleşik Devletleri (ABD) aracılığıyla bu konuda çalışıyoruz. Bazı kesimlerin saldırıların durması için olumlu yaklaşım sergiliyor, biz de saldırıların durması için gelen tüm önerilere olumlu yaklaşıyoruz.
Bize karşıt olan taraflar saldırılarda ısrarlılar ve saldırılarını sürdürüyorlar. Bölgemizi de Suriye’nin diğer bölgeleri gibi güven ortamına çekecek genel ve sürekli bir ateşkes için halen çalışıyor ve siyasi sürece önem veriyoruz. Fakat bu kesimlerden şimdiye kadar herhangi bir olumlu yaklaşım görmedik. Bahsi geçen taraf şimdiye kadar savaş kararından başka bir kararı varmadı bu konuda. Bu nedenle saldırılar da hâlâ devam ediyor ve burada, Suriye’nin yeni yönetimine bir sorumluluk düştüğünü görüyoruz. Suriye’nin yeni yönetimi, saldırılar hakkında net bir tutum ortaya koymalı, saldırıların durması için çalışmalıdır. Yeni yönetim kendini tüm Suriye’den sorumlu görüyor ve Suriye’nin geleceği konusunda ortak çalışma ve diyalog için bizimle görüşüyor. Haliyle bu saldırıları durdurmak yeni yönetimin görevidir.
Söz konusu saldırılar Suriye krizinin çözüme kavuşması için yapılan iç ve dış girişimlere karşıdır. Bu nedenle Suriye yönetimi ve kendini Suriye’deki krizin çözümü için çalışan taraf olarak gören, ülkenin inşa ve siyasi sürece girmesi için çalışanlar, her şeyden önce Kuzey ve Doğu Suriye’ye yönelik saldırıları durdurmak için çalışmalıdır. Çünkü bu saldırılar Kuzey ve Doğu Suriye halkları olarak gelecek siyasi süreçte etkili çalışmamızın önüne geçiyor. Suriye için çalışmamız ve destek olmamız, bölgelerimize yönelik saldırıların durmasına bağlıdır.
- Qereqozaq ve Tişrîn Barajı cephesinde son durum nedir? Türkiye ve bağlı gruplar neden ısrarla buralara saldırıyor?
Tişrîn Barajı ve Qereqozaq Köprüsü, coğrafi olarak Minbic ve Kobanê arasında bulunuyor. Saldırıların devam etmemesi ve savaşın tamamen durması için, güçlerimizin Minbic’den çekilmesi konusunda diğer taraf ile anlaşma sağladık. Ama şunu gördük; anlaşma sağlanan sınırları geçme ve Fırat’ın doğusuna girme girişimleri sürdü, saldırılar devam etti. Saldırıların durması için anlaşma sağlanan sınırlar, doğal coğrafi sınırlardı.
Savaşın durması konusunda Fırat’ın batısındaki sınırları belirleyen anlaşma çerçevesinde Minbic’den çıktık. Türk ordusunun Süleyman Şah türbesine kadar gelmesine için yol açtık. Anlaşmamıza göre Tişrîn Barajı, ‘Milli Ordu’nun ulaşamayacağı bölgedeydi. Anlaşma, Minbic’in kırsal bölgelerine kadardı. Fakat onlar Kobanê’yi ablukaya almak için Tişrîn Barajı ve Qereqozaq Köprüsü’ne saldırdı, Fırat’ın doğusuna ulaşma girişiminde bulundu. Tişrîn Barajı’nı kontrol etmek, Fırat’ın doğusuna ve Sirrîn bölgesine geçerek Kobanê’nin ablukasını tamamlamak istediler.
Fakat halkımızın direnişi bunları boşa çıkarttı ve (onlar) Fırat’ın batısına çekildiler. Hâlâ da Fırat’ın doğusuna geçme çabasındalar. Eğer ki amaçları Süleyman Şah türbesini geri almaksa buna yol verebiliriz. Ama bu çabalar bölgede yeni bir savaşın başlangıcı için ise, hiç şüphe yok ki buna yol vermeyiz.
Tişrîn Barajı’nda bugün Kobanê savunuluyor. Bölgelerimize zorla girme ve bahsettiğimiz planlarının gerçekleşmemesi için kararlıyız. Türkiye ve ona bağlı gruplar ile genel ve kapsamlı bir ateşkes olmaması durumunda, diğer bölgelerimizi işgal etme planları sürecektir. Bu yüzden direnişimiz de sürecektir. Bir kez daha belirtiyoruz, barajı geçmelerine, Fırat’ın doğusuna girmelerine geçit vermeyeceğiz.
- Bir süre önce güçleriniz içinde hava birlikleri oluşturulduğunu görmüştük. Askeri gelişmelerle bağlantılı olarak önümüzde süreçte böyle bir planınız var mı?
Önceki röportajımda da belirtmiştim, Demokratik Suriye Güçleri artık eskisi gibi değil. Yaklaşık 4 yıldır güçlerimiz, askeri gelişmeler üzerinde kendini hazırlıyor ve özsavunma çerçevesinde yeni taktikler üzerinde çalışıyor. Biz saldırı amacıyla değil, özsavunma amacıyla kurulmuş bir gücüz. Bu gelişmeler içinde savunma ve tünel savaşı yöntemlerini öğrenmek önemli. Bu tedbirler hava saldırılarına karşı önem arz ediyor.
Saldırılara karşı önemli tedbirleri almak için büyük çalışmalar yürütüldü. Herkes şunu iyi bilmeli ki bölgelerimize yönelik her bir saldırı kolay başa çıkılabilecek türden değildir. Aldığımız tedbirler, Türk devletinin bombardımanlarından korunabilen bir güç olduğumuzu göstermiştir.
Teknikle yapılan saldırılara karşı, kara ve hava düzeyinde tedbirlerimizi aldık. Bu tedbirler neticesinde Türkiye’nin birçok drone’unu düşürdük. Bölgelerimize dönük hava ve kara saldırılarını boşa çıkarmak için birçok yenilik üzerinde çalışıyoruz. Şimdiye kadar görünenler tedbirlerimizin sadece bir kısmıdır. Hepsi yerel imkanlarımızdır, yerli isimlerle önümüzdeki dönemde öğrenilecektir.
- QSD ve Özerk Yönetim tarafından seferberlik ilan edildi. Çok ses getirdi ve halktan geniş bir karşılık buldu. Bu önemli süreçte seferberliğe katılımları nasıl görüyorsunuz?
Böyle bir dönemde seferberlik ilanı gerekliydi. Çünkü bölge önemli bir süreçte ve bizim kazanımlarımızı güvenceye almamız lazım. Halkımızın tümü bunun öneminin farkında ve bu minvalde seferberliğe katılım gösterdi.
Seferberliğin bir diğer tarafı da Kuzey ve Doğu Suriye’nin tüm halkları, bölgelerini korumak için tek ses oldu ve irade gösterdi. Görüyoruz ki bölge halkları sokaklarda, köylerde, beldelerde gönüllü bir şekilde güvenlik ve huzuru korumak için savunma güçleriyle birlikte seferlik halinde. Bu çok büyük bir değerdir. Bölge halkları daha önce de buna benzer tutumlar sergilemişti.
Dikkat çekmek istediğim bir başka konu ise gençlerin QSD saflarına katılımıdır. QSD güçlüdür ancak katılımlarla daha da güçlü olmalıdır. Daha büyük bir geleceğe ve kazanımlara doğru ilerliyoruz. Bu nedenle büyük katılımlara ihtiyaç var. geçici ve kalıcı katılımlar önemli. Böyle katılımlar Şam yönetimi ile görüşmelerde duruşumu güçlendirir ve kazanımlarımızı bertaraf etme girişimlerini boşa çıkartır.
- Demokratik Suriye Güçleri ve bölge halkları, Kasım ayının sonunda Efrîn ve Şehba’dan Kobanê ve Tişrîn Barajı’na kadar Türkiye ve bağlı grupları saldırılarına karşı mücadele ediyor. Savaşçıların ve halkın direnişini nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu direniş Suriye kamuoyunda ve uluslararası toplumda nasıl bir etki yarattı?
Direniş ve karşı durma kararı sadece savaşçıların ve askeri komutanlığın kararı değildi, Kuzey ve Doğu Suriye halklarının genel kararıydı. Halkımız, direnişe inanıyor, Türkiye’nin ve ona bağlı olanların planlarını biliyor. Bugün görüyoruz, halkımız barajda nasıl direniyor, burada eylemler yapıyor.
Bu münasebetle askeri güçlerimizin komutanlığı olarak, halkımızın manevi desteği ve saldırıları kabul etmeyen tutumunu değerli ve tarihi görüyoruz. Onların daimi direnişini selamlıyoruz.
- Türkiye’nin son saldırılarına karşı uluslararası tutumu nasıl değerlendiriyorsunuz? Birleşmiş Milletler ve uluslararası topluma mesajınız ne?
Başından beri saldırıların durması için girişimler var. Başta uluslararası koalisyon ve ABD olmak üzere birçok gücün bu konuda girişimleri var ve bu girişimler devam ediyor. Bunun örneğini Kobanê’de gördük. Bu bölgede ve diğer tüm bölgelerde istikrarlı ortamın olması, bu güçlerin güçlerimize verdiği desteğin sonucudur. Qereqozak ve Tişrîn Barajı’nda halkımızın ve QSD savaşçılarımızın direnişi, bu güçlerin güçlerimiz için desteğini artırmasına ve söz konusu güçlerin olumlu girişimlerinin artmasına vesile olmuştur.
Kobanê için nasıl bir girişim hareketliliği olduysa Tişrîn Barajı ve Qereqozaq için de ateşkes girişimleri var. Ateşkes girişimleri, saldırıların genişlemesini önledi fakat saldırıların durması konusunda herhangi bir sonuç ortaya çıkaramadı.
Bu yüzden tarihi direnişimizi sürdürmemiz gerek. Saldıran taraf iyi bilmeli ki ne kolaylıkla ne de zorla baraja ulaşamayacaklar. Kararımız nettir ve bölgenin işgal edilmesine geçit vermeyeceğiz. Güçlerimiz, sözünü ve kararlarını yerine getirebildiğini ispatlamıştır.
Bir yandan askeri direnişimiz devam ederken diğer yandan da diplomatik çalışmalarımız sürüyor ve bu şekilde devam ederse sürecin başarıyla sonuçlanacağına inanıyoruz. Savaşçılarımızın ve Tişrîn Barajı’ndaki halkımızın direnişi, bizi yeni bir sürece taşıyacaktır. Bahsini ettiğimiz yeni süreçte kapsamlı bir ateşkes başlar ve savaş sonrası diyalog, inşa sürecine girilir. Uluslararası koalisyon ve diğer güçler, halkımızın taleplerini göz önünde bulundurarak Türkiye’ye baskı yapmalı ki bölgelerimize yönelik saldırıları dursun. İnanıyorum ki saldırıların durması Suriye’de siyasi diyalogların başlamasına vesile olacaktır.
- QSD ile HTŞ arasında kriz ve çatışma olduğu iddiaları var. Bu iddiaların gerçekliği nedir? Söz konusu iddiaların Suriye halkları ve halkların geleceği üzerinde nasıl bir etkisi var?
Şimdiye aramızda herhangi bir çatışma çıkmadı. Operasyona başladıklarında benimle konuşmuşlardı, hedeflerinin Suriye rejimi olduğunu, QSD bölgelerinin hedeflerinde olmadığını, bizle çatışmaya girmek istemediklerini söylemişlerdi. Aramızda arabulucuların desteğiyle Reqa, Dêrazor ve Halep kenti konusunda bugüne kadar devam eden askeri koordinasyon var. Birçok kesim bizlerle onlar arasında çatışma olduğunu iddia ediyor fakat böyle bir şey yok. Böyle iddiaları çıkaranlar, bölgenin istikrarını bozmak, iki tarafı çatışmaya sürükleyerek faydalanmak istiyorlar. Ancak QSD olarak biz ve Heyet Tahrir El Şam tarafı, bu planları ve perde arkasını bildiğimiz için, o kesimlere sadece şunu söylemek istiyorum, planlarınız boşa çıkacaktır.
- Üçüncü bir tarafın sizi HTŞ ile savaşa çekmek istediğini söylediniz. Böyle bir şeyin olması durumunda kim, nasıl bir fayda sağlayacak?
Şüphesiz üçüncü bir taraf var. Hem bazı iç kesimler hem de bazı devletler aramızda her türden savaşın çıkmasını için çalışıyor. Öte yandan fitne yayan bazı şahsiyetler ve gruplar da var. Gizli de değil, açık bir şekilde yapılıyor. Bazen Şam’daki Emevi Meydanı’na çıkıp savaş ve çatışma olduğunu söyleyip, bu minvalde çağrılar yapılıyor. Ama QSD ve HTŞ de dahil tüm kesimler ve uluslararası güçler, diyalogdan ve ulusal projelerden yanadır ve savaşın çıkmasını istemez.
Savaşın ortaya çıkması durumunda ise hiç şüphesiz tüm taraflar zarar görür. Herkesten önce Suriye büyük zarar görür. Ayrıca uluslararası güçlerin bölgedeki çıkarları da zarar görür. Herkesin bunu bildiğine inanıyorum. Haliyle kimse Suriye’deki krizin silahlı savaş ile çözülmesini istemez. Suriye’de iç çelişkilerin yeniden ortaya çıkması kimsenin çıkarına değildir.
- HTŞ ile aranızda görüşmelerin olduğu söyleniyor. İki taraf arasında şimdi nasıl ilişkiler var. Bu görüşmelerde öne çıkan konular neler. Uzlaştığını ya da görüş ayrılığına düştüğünüz konular neler?
Halkımız ve Kuzey ve Doğu Suriye’nin tüm bileşenleri, ilişkilerimizin düzeyini, nereye vardığımızı ve neleri konuştuğumuzu bilmek istediğini düşünüyorum. Tartışmalar devam ediyor. Öncelikle onların görüşünün ne olduğunu öğrenmek, onların da bizim ne düşündüğümüzü bildirmek için Şam’a gittik. HTŞ yönetimiyle, Sayın Ahmed El Şara ile uzun görüşmeler yaptık. Üzerinde görüş birliğine vardığımız bazı noktalar var. Bu noktalar; Suriye’nin gelecekteki ordusu içinde QSD’nin durumu ve geleceği, Suriye’nin toprak bütünlüğü, parçalanmanın reddi, diyalogların aktifleştirilmesi ve siyasi çözüm konularıdır.
Bizler esasen ve stratejik olarak genel bir Suriye üzerinde düşünüyoruz. Birlik halinde bir Suriye istiyoruz, ayrılıkçılık gibi bir niyetimiz yok. Birçok kişi, bizim Suriye’de iki ordu oluşturmak ve devlet içinde devlet için çalıştığımız propagandalarını yapıyor. Böyle bir niyetimiz hiçbir şekilde yoktur. Siyasi planlarımız ve hedeflerimiz gayet açıktır. Temel noktalarda iki taraf arasında farklılık bulunmamaktadır.
Suriye’de tek bir ordunun olması ve QSD’nin de bu ordunun parçası olması konusunda anlaştık. Fakat mekanizmasının ne olacağı, nasıl yürütüleceği gibi konularda görüşmeler devam ediyor. QSD 10 yıldır var ve Kuzey ve Doğu Suriye’nin tüm bileşenlerinden oluşan bir güç. Kendisine bağlı birçok askeri kurum var ve yeni bir güç inşa etmek için hazırlıklar yapıyor.
Üzerinde biraz anlaşamadığımız konu, bunların ne zaman olacağı konusu. Şimdi Tişrîn Barajı’nda çatışmalar var. Bu baraj ulusal bir kurumdur ve genel Suriye’yi alakadar ediyor. Dolayısıyla sorun, Şam yönetimi aracılığıyla çözülmelidir. Aramızda bir çelişki yok ve en önemlisi de şu ki her tarafta da diyalog niyeti var. Bu yüzden sabırlı bir düzenleme yapmak gerekiyor. Hızlı hareket etmek bu durumda olumsuz sonuçlar ortaya çıkarabilir. Sağlam temellere oturtmak ve bir daha sorunlara neden olmaması adına biz, meselenin düşünerek, adım adım, zaman içinde çözülmesini istiyoruz.
Şimdi bölgemizi siyasi sürece nasıl dahil edeceğimiz üzerinde çalışıyoruz. Gerçekleştirilmesi planlanan ulusal diyalog kongresine nasıl katılacağımız konusunda net bir çerçeve ortaya çıkarmalıyız; önümüzdeki aylarda kurulması planlanan geçiş hükümetinde nasıl yer alacağız, bunlar üzerinde çalışıyoruz. Hükümetteki rolümüz ne olacak, bu noktanın netleştirilmesi lazım. Öte yandan Suriye gelecekte hangi prensipler üzerine kurulacak, demokratik olacak mı, nasıl yönetilecek? Bunların netleştirilmesi lazım. Çünkü bu konular tüm Suriye’yi ilgilendiriyor.
Genel olarak şu söyleyebilirim, Suriye’deki mevcut durumun diyalog yoluyla çözülmesi ve ayrıştırma yayan kesimlerin önünün alınması konusunda hemfikiriz. Birçok kesim ve güç, Şam’da hazır olmamız ve Şam hükümetinin temsilcilerinin bölgelerimizde olması için destek veriyor.
Birkaç gün önce bir toplantımız olmuştu, görüşlerimizi onlarla paylaştık. Onlar bazı taleplerini bize sundular ardından biz de kendi taleplerimizi onlara ilettik. İnanıyorum ki bize yanıtımızı verecekler ve bazı noktalar netleştirilecek. Genel Komutanlık düzeyinde bizler ve onlar, bazı düzenlemelerin yerine getirilmesi adına pratik adımların atılması için toplantılar gerçekleştirebiliriz. Fakat gerçekleştirilecek adımların aramızda görüşülmesi ve netleştirilmesi lazım. ‘DAIŞ ve teröristlere karşı mücadele, binlerce kişinin yaşadığı Hol Kampı’ konularında onlarla (HTŞ ile) çalışabileceğimizi düşünüyorum. Şam’dan bir komitenin bölgemize gelerek biz ve Hol Kampı yönetimi ile bir koordinasyon oluşturmalı, kamptakilerin yurtlarına nasıl döneceğini netleştirmelidir. Diğer yandan Kuzey ve Doğu Suriye’deki Til Koçer ve Qamişlo sınır kapılarının açılması için araştırmalar yapılmalıdır. Çünkü bu mesele hükümetle alakalıdır.
- HTŞ’nin nasıl taleplerde bulunduğundan biraz bahseder misiniz?
Değerlendirmelerimizde taleplerinden biraz bahsettik. Söz konusu talepler halen tartışma ve görüşme aşamasında olduğu için kapsamlı bir şekilde bahsetmek istemiyorum. Şimdiye kadar verdiğim bilgilerin yeterli olduğu kanaatindeyim.
- HTŞ’li yetkililer tarafından QSD hakkında bazı birbirini tutmayan açıklamalar oldu. Bazıları diyalogun devam etmesinden bahsederken bazıları da güçlerin lağvedilmesinden ve silahların teslim edilmesinden bahsetti. Bunları nasıl değerlendiriyor, hangi sonucu çıkarıyorsunuz?
Çelişkili açıklamaların birçok nedeni var. Kendilerine baskı yapılıyor. Uluslararası ve bölgelerin güçlerin istekleri var. Bizim için en önemlisi HTŞ yöneticisi Sayın Ahmet El Şara’nın açıklamalarıdır. HTŞ ve Şam yönetimi ile doğrudan görüşmeler var. Aramızda bazılarımızın gidiş gelişleri oluyor. İlişkilerimiz üst düzeydedir. Diyalog ve diyalogların devam etmesi konusunda aramızda çelişki olduğunu düşünmüyorum.
- Gündemdeki bir konu da bölgedeki Kürt güçleri arasında birlik. Son olarak siz Hewlêr’e ziyaret gerçekleştirdiniz ve KDP yöneticileriyle bir araya geldiniz. O bölgedeki diğer kesimlerle de görüşmeler yaptınız mı, yaklaşımları nasıldı? Birlik konusunda son durum nedir?
Hewlêr ziyareti dışında herhangi bir görüşme olmadı ama Kürdistan Bölge Başkanı Nêçîrvan Barzanî ile telefon görüşmemiz oldu. Sizin de bildiği üzere YNK Başkanı Bafil Talabani ile irtibatımız sürüyor. Bu dönem herkes için, özellikle de Kürtler için yeni bir dönem. Dolayısıyla mevcut dönemde Kürt birliğinin gerçekleşmesinin gerekliliği her dönemdekinden daha da önemli bir hal almıştır ki adım atılabilsin. QSD olarak sadece Kürt halkıyla değil, Kuzey ve Doğu Suriye’nin tüm bileşenleriyle ilgiliyiz.
Bazı kesimler Kuzey ve Doğu Suriye meselesine, özellikle yalnızca Kürt konusunu üzerinden değerlendirmek istiyor. Bu doğru değil.
Bölgenin tüm bileşenleriyle birlikte aynı mevzide savunmamızı yapıyoruz ve bütün bileşenlerin kanları aynı mevzide aktı. QSD, bölgenin tüm bileşenlerinden oluşuyor. Suriye’nin geleceğinde, Kuzey ve Doğu Suriye’nin tüm bileşenlerinin haklarını güvenceye alma mücadelemizi sürdüreceğiz. Bu çerçevedeki girişimlerimiz de sürecek.
Fakat bu şu demek değildir ki Kürt sorununu bir kenara bırakalım. Kürtler bu süreçte güçlerini ne kadar gösterir, ne kadar birleşirse, bizler de amaçlarımıza o kadar ulaşır ve kazanımlarımızı koruruz.
Kürdistan Bölgesi’nin tutumu olumluydu ve Şam yönetimiyle görüşmelerimizde Rojava’ya, Kuzey ve Doğu Suriye’ye destek olmak istiyorlar. Önümüzdeki günlerde Rojava’daki Kürt siyasi taraflar bir toplantı düzenlemesi gerek. Rojava’daki Kürt güçleriyle önümüzdeki günlerde bir araya gelip, Rojava’daki Kürtler için ortak bir siyasi tutum ve program ortaya koymak; birlik oluşturmak için çabalayacağız. Böylece Şam’daki görüşmelerimize, Özerk Yönetim ve QSD’nin Kuzey ve Doğu Suriye konusundaki duruşuna destek olunmuş olacaktır. Bu bağlamda temaslarımız sürecek.
Beklentimiz toplantıların gündemini belirlemek, tüm kesimlerle bir araya gelmek ve bu esaslar üzerine masaya oturmak. Taleplerimizi bir yapmalı ve ne istediğimizi ortaya koymalıyız. Diyalogların başlıca amacı, Rojava adına birleşik bir heyet oluşturarak Şam’a gitmek ve hak talebinde bulunmaktır. Kürdistanî güçlerin ittifaka varacağı inanıyorum. Biz de sonuna kadar bu konudaki girişimlere destek olacağız. En kısa zamanda bu görüşmelere başlamayı düşünüyoruz.
HABER MERKEZİ