Meclis’te fezlekeler, yerel yönetimlerde kayyumlar 7 Haziran sonrasında uygulamaya konulan ‘çökertme planı’nın en temel iki ayağı olmuştu. HDP’yi bitirmek, muhalefeti susturmak, halkı korkutmak temel amaçtı ama bir türlü tutmadı
M. Ender Öndeş
“Teröre destek veren sözde milletvekillerinin dokunulmazlıkları için geçen hafta anayasa değişikliği teklifimizi imzaya açmıştık. İmzalar tamamlandı. Biraz önce de son imzayı bizzat ben attım. İnşallah bugün yarın milletvekillerimizin teklifi Meclis’e sunulacak her şey ayan beyan ortaya çıkacak.”
Şimdilerde ‘çiçeği burnunda’ bir muhalefet partisinin lideri olarak, “Selahattin Demirtaş’ın hapiste olmasını haksız bulduğunu” söyleyen Ahmet Davutoğlu, 12 Mayıs 2016 günü, tam tamına bu cümleleri kurmuştu. Bahsettiği ‘sözde’ milletvekillerinin kim olduğu da çok açıktı: Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ dâhil HDP’liler! O gün, üstüne bir de şunu demişti Davutoğlu: “Tarihe herkes bu tutumu ile geçecek. Kimse ileride pişman olacağı bir adımı atmasın!”
Tam da öyle oldu! 20 Haziran 2016 gecesinde herkes (en azından o gün emirle el kaldırmış olan 376 kişi) ‘tarihe geçmiş olmak’tan son derece mutlu ve huzurluydu. Meclis’teki kutsal mesailerini tamamlayıp, poz poz fotoğraflar çektirdikten sonra evlerine varmışlar, elbirliğiyle “vatanı kurtarmanın” keyfini yaşıyorlardı. Ertesi gün gidecekleri Meclis artık o eski Meclis değildi; daha doğrusu artık Meclis’ten başka her şeye benzer hale gelmişti ama olsun, onlar vazifelerini yerine getirmişlerdi…
‘B planı’nın sırrı…
Erdoğan, 7 Haziran seçimlerinden yaklaşık 15 gün önce, 22 Mayıs’ta, şöyle diyordu: “İmralı tabulaştırıldığı için İmralı’dan gelebilecek mesajların dağı, siyasi hareketi etkilediği düşünülüyor. Burada biz bir hukuk devleti olduğumuz için bunları hukuk çerçevesinde yapmak durumundayız. Bu çiğnendiği zaman devlet B planını, C planını devreye koyacaktır. Devletin böyle planları mevcut. 7 Haziran bir kırılma sürecidir.”
Gerçekten de 7 Haziran 2015 tam bir kırılma süreciydi. Daha doğrusu, yakın tarihin peş peşe gelen üç olayı; Gezi Direnişi, Kobanê protestoları ve 7 Haziran, çoğu zaman zannedildiği gibi, sadece AKP’nin değil, bir bütün olarak Türkiye’nin siyasal kalıplarının kırılması anlamına geliyordu. Üç olayın ortak özelliği, Türkiye siyasetinin kemikleşmiş iki kanallı mecrasının zorlanması, toplumun gerekirse ‘üçüncü bir yol’dan da yürüyebileceğinin kanıtlanmasıydı. Bu, yalnızca AKP açısından değil, ‘milli ve yerli’ muhalefet de dahil olmak üzere kurulu düzenin tümü açısından çok tehlikeliydi.
Dolayısıyla, evet, 7 Haziran gecesi gerçekten de bir ‘B planı’ vardı. Ama sonradan anlaşıldı ki, o gün değil, çok önceden vardı. 2014 Eylül ayında, henüz hiçbir çatışma yokken, Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı’nın hazırlayıp, Genelkurmay Başkanlığı’na sunduğu ve Genelkurmay Strateji Plan Dairesi, Strateji Şube Müdürlüğü’nün ‘çöktürme’ planı olarak savaş simülasyonuna denemesini yaptırarak hükümete sunduğu Gizli ibareli eylem planı hazırlanmıştı bile.
Sıra dokunulmazlıkta
42-43 sayfalık planın detayları artık biliniyor. Daha doğrusu 7 Haziran 2015’ten bu yana Türkiye’de ne olmuşsa aşağı yukarı hepsi raporda mevcut. Şehirlerin kuşatılıp operasyonlar düzenlenmesi, yaşam alanlar tahrip edilerek yurttaşların göçe zorlanması, kitlesel tutuklamalarla demokratik siyasetin darbelenmesi vb. vb…
Böylece, Urfa’nın Ceylanpınar ilçesinde 2 polisin şaibeli şekilde öldürülmesi olayına gelindi. Sonra Suruç ve Ankara katliamları ve sonra sokağa çıkma yasakları… Yine de 1 Kasım seçimleri istedikleri gibi olmadı. Ucu ucuna iktidarı kurtarsalar da sistem-dışı bir unsur olarak HDP yerli yerinde duruyordu ve bütün tutuklamalara, baskılara rağmen yıkılacak gibi de görünmüyordu.
Bundan sonrasına en çok altı ay dayanabildiler. Ama bu kadarı da yetmiyordu. Bu kez, gözaltılar ve tutuklamalarla bitirilemeyen HDP’nin Meclis’teki varlığı ve yönetim kademeleriyle birlikte yerel yönetimler açıkça hedef haline getirilecekti.
Sinyal 2 Ocak 2016’da geldi! Suudi Arabistan gezisi sonrasında uçakta konuşan Erdoğan’ın, HDP’nin eski Eş Genel Başkanları Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ’ın “anayasa suçu” işlediğini savunarak “Dokunulmazlıklarının kaldırılması suretiyle başlayacak süreç, terörle mücadele açısından ülkemizdeki havayı da olumlu yönde etkileyecektir” demesinin ardından süreç başladı. Sinyali alan AKP grubu, Anayasa’nın dokunulmazlıkla ilgili 83’üncü maddesini fiilen askıya alan Anayasa değişikliği teklifini 7 Nisan’da imzaya açtığını duyurdu. Daha doğrusu bütün hazırlıklar ocak ayından beri yapılıyordu.
Anayasa’ya aykırı ama…
13 Nisan’da CNN Türk’te bir programa konuk olan CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ise teklife açık destek sunarak, “Anayasa’ya aykırı ama evet diyeceğiz” deyince, artık elleri rahatlamıştı. CHP’nin bunun için çok mühim gerekçeleri vardı. Oylamadan bir ay sonra Kılıçdaroğlu, gerekçelerini açıklarken, “Eğer bugün Türkiye dokunulmazlıklar konusunda referanduma gitseydi ayrışırdı. Bunun sorumlusu kim olurdu? CHP olurdu. Ayrışmaya zemin hazırlamış olurduk, ret oyu kullandığımızdan. Dokunulmazlıklarda asıl hedef HDP değildi, CHP’ydi. HDP’lilerin dokunulmazlıklarını kaldırmak isteselerdi getirirlerdi Meclis’e, o gün kaç milletvekili varsa ‘Evet’ oyu kullanılırdı ve dokunulmazlıkları kalkardı. CHP’yi köşeye sıkıştırmak için Anayasa değişikliğini getirdiler. Şimdi yaptıklarından pişmanlar çünkü CHP tuzağa düşmedi” dedi ama bunun nasıl bir ‘başarı’ olduğu bugün bile hâlâ anlaşılamadı.
Oylaması bile usulsüz
Böylece başlayan hızlı bir sürecin ardından Meclis Genel Kurulu’nda oylanan dokunulmazlıkların kaldırılmasını içeren Anayasa değişiklik teklifinin birinci maddesi 373, ikinci maddesi ise 374 evetle kabul edildi. Teklifin tümü üzerindeki oylama da 376 oyla kabul edildi. Gizli oylama olmasına rağmen özellikle AKP’li vekillerin açık oy kullandığı, kabinlere bile girmeden oyların kullanıldığı Meclis Genel Kurulu’nda bu nedenle sık sık tartışmalar yaşandı. Tahminen 20’den fazla CHP’linin kabul oyu verdiği oylamada HDP Grup Başkanvekili İdris Baluken, “gizli oylama”nın kurallarına hiçbir şekilde uyulmadığını, iç tüzük ve anayasa ihlali yaşandığını söyledi; ancak Meclis Başkanlığı itirazları dikkate bile almadı.
Onay bekletildi
TBMM Başkanlığı yasayı, 24 Mayıs 2016’da Cumhurbaşkanlığı’na gönderdi. Cumhurbaşkanının değişikliği 15 gün içinde onaylaması ya da TBMM’ye geri göndermesi gerekiyordu. Ancak, AKP grubu teklifin Meclis’te görüşülmesi için acele ederken Erdoğan’ın onayı ağırdan alması ilginçti. Durum sonradan anlaşıldı. Anayasa değişikliği, “Maddenin yürürlüğe girdiği tarihte soruşturma ve kovuşturma izni vermeye yetkili mercilerden savcılıklardan, mahkemelerden ve Adalet Bakanlığı’ndan Meclis’e gönderilen dosyaları” kapsıyordu ve Erdoğan’ın süreyi uzatarak, halen savcılık ve Adalet Bakanlığı’nda bulunan dosyaları da beklediği ve bunların da kapsama girmesini istediği ortaya çıktı.
Ama resmi onayın bekletilmesinin çok önemli bir sebebi daha vardı! Erdoğan, Kürt halkına yapılan zulümlerin zamanlamasını her zaman ‘ayarlayan’ Türk devlet geleneğinden kopmadı. Değişikliği, tam da 7 Haziran 2015’in yıl dönümünde, 7 Haziran 2016 günü onayladı, 8 Haziran 2016’da Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdi.
‘Kendi ayağımızla gitmeyiz’
Teklifin kabul edildiği dönemde, TBMM’de 27’si AKP, 51’i CHP, 50’si HDP, 9’u MHP üyesi ve CHP’den ihraç edilen Bağımsız Ankara Milletvekili Aylin Nazlıaka olmak üzere toplam 138 milletvekili hakkında fezleke vardı. 138 milletvekili hakkındaki toplam dosya sayısı ise 667 idi. Bunların 46’sı AKP, 192’si CHP, 405’i HDP, 20’si MHP milletvekillerine, 5’i ise Aylin Nazlıaka’ya aitti.
Teklifin Meclis’te kabul edildiği gün HDP Eşbaşkanı Demirtaş Meclis’te yaptığı açıklamada “Ben dahil hiçbir arkadaşımız kendi ayağımızla tıpış tıpış hiçbir şey olmamış gibi savcılıklara mahkemelere gitmeyeceğiz. Ya tutuklama çıkaracaksınız, ya yakalama, ya zorla getirme” ifadelerini kullandı.
Adalet Bakanlığı, TBMM tarafından iletilen dokunulmazlık dosyalarının tamamını 22 Haziran’da ilgili savcılıklara göndermeye, dosyaları inceleyen savcılıklar ise söz konusu milletvekillerini ifade için çağırmaya başladı. Anayasa değişikliğinin ardından, yargıdan gelen bu çağrılara uyan MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli 13 Temmuz’da, AKP Adana Milletvekili Ünüvar 14 Temmuz’da, eski CHP Genel Başkanı Deniz Baykal 3 Ağustos’ta ifade vermeye giderken, HDP’liler ifade vermeyi kabul etmedi.
Tutuklamalar başlıyor
Bunun ardından, aralarında HDP Eşbaşkanları Selahattin Demirtaş ile Figen Yüksekdağ’ın da bulunduğu vekillerin evlerine 4 Kasım’dan başlayarak polis baskınları düzenlendi. Grup Başkanvekili ve Bingöl Milletvekili İdris Baluken Bingöl’de, Mardin Milletvekili Gülser Yıldırım Diyarbakır’da, Diyarbakır Milletvekili Nursel Aydoğan Şırnak’ta, Şırnak Milletvekili Leyla Birlik Şırnak’ta, Hakkari Milletvekili Selma Irmak Hakkari’de, Şırnak Milletvekili Ferhat Encu’nun Şırnak’ta ve Hakkari Milletvekili Abdullah Zeydan, Hakkari’de tutuklandı. Ankara Milletvekili Sırrı Süreyya Önder, Diyarbakır Milletvekili Ziya Pir ve Diyarbakır Milletvekili İmam Taşçıer ise adli kontrol şartıyla serbest bırakıldı. Faysal Sarıyıldız, Tuğba Hezer Öztürk ve Nihat Akdoğan hakkında ise yakalama kararı çıkarıldı. Akdoğan, sonradan tutuklandı.
Çok değil, 4 ay sonra, 11 Eylül 2016’da ise halk belediyelerine kayyum dalgası başladı. İlk anda 28 belediyeyle başlayan gasp harekâtı, gitgide genişledi, DBP’nin kazandığı belediyelerin neredeyse tümüne el konuldu.
Ama bütün bunlara karşın HDP’nin gücü kırılamadı. Bütün bu süreçler boyunca yalnızca vekiller ve belediye eşbaşkanları değil, binlerce üye ve yöneticisi de tutuklanan HDP, 7 Haziran sonrasında girdiği bütün seçimlerden başarıyla çıkarken, Meclis’in üçüncü büyük partisi olma konumunu koruyor.
Biri ‘beyaz’ üç vekil
DP’li vekillerle ilgili son hamle, geçen yılın haziran ayında geldi. Ancak bu kez, HDP’li Leyla Güven ile Musa Farisoğulları’nın yanında CHP’den Enis Berberoğlu da eklenmişti. 4 Haziran 2020’de üç vekilin dokunulmazlıkları kaldırılınca, ertesi gün üçü de tutuklandı. Berberoğlu’nun macerası kısa sürdü, 6 Haziran’da serbest kaldı. Ardından Leyla Güven de serbest kaldı. Ama Güven’inki geçici bir durumdu, yılsonunda 22 yılı aşkın ceza vererek onu da tutukladılar. Dokunulmazlık süreci ise üç vekil açısından farklı işledi. Farisoğulları ve Güven’in itirazları ve AYM başvuruları bir biçimde reddedilirken, Berberoğlu tartışmalı bir sürecin ardından kabul edildi ve yeniden milletvekili olduğu ilan edildi.
Fezlekede dünya rekoru
1 Kasım 2015’ten günümüze kadar gelen süreçte, yani Meclis’in 26. ve 27. dönemlerinde AKP yargısı tam bir rekor kırdı. Bu süreçte, HDP’li vekiller hakkında toplam bin 555 fezleke düzenlenirken, 20 Mayıs 2016 sonrasında düzenlenen fezleke sayısı 860 oldu. Aynı vekiller hakkında toplam 362 dava açılırken, hakkında en çok fezleke düzenlenen milletvekilleri olarak Selahattin Demirtaş (96), Pervin Buldan (87), Sibel Yiğitalp (70), Ayşe Acar Başaran (56) ve Berdan Öztürk (52) öne çıktı.
Garê’nin intikamı fezlekeler
Son aylarda MHP tarafından başlatılıp AKP tarafından da desteklenen “HDP’nin kapatılması” tartışması sürerken, tartışmalı Garê operasyonunun ardından yeni bir fezleke dalgası geldi. Bu kez hedefte, Fatma Kurtulan, Garo Paylan, Hüda Kaya, Meral Danış Beştaş, Hakkı Saruhan Oluç, Serpil Kemalbay Pekgözegü, Sezai Temelli, Pero Dundar ile Eşbaşkan Pervin Buldan vardı ve fezleke gerekçesi, 6 yıl önceki Kobanê protestoları hakkında düzenlenen iddianameydi. Aynı günlerde Yargıtay 16. Ceza Dairesi’nin, HDP Kocaeli Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu’na, “terör örgütü propagandası yapma” suçundan verilen 2 yıl 6 ay hapis cezasını onaması ise rastlantı değildi ve insan hakları için en çok çaba gösteren Gergerlioğlu’nun susturulmasını amaçlıyordu. Bu arada, HDP’li vekiller hakkındaki soruşturmalar da ardı ardına gelmeye başladı. İçişleri Bakanı’nın bir itirafçının ifadesine dayanarak suçladığı Ağrı Milletvekili Dirayet Dilan Taşdemir hakkında hızlıca soruşturma başlatılırken, Van Cumhuriyet Başsavcılığı da Berdan Öztürk, Sezai Temelli, Muazzez Orhan Işık, Tayip Temel ve Murat Sarısaç hakkında soruşturma başlattı. Ardından çoğunluğu HDP’li 33 dokunulmazlık fezlekesi Meclis Adalet Komisyonu’na sevk edildi. Bütün bu gelişmelerden sonra kamuoyunda AKP’nin bir ‘ara seçim’ planladığı iddiaları yayılmaya başladı.