Türkiye Cumhuriyeti’nin hukuk devleti olabilmesi için yasaların pratikte uygulanması gerektiğine işaret eden Eren Keskin, Medeni Kanun’un pratikte uygulanmadığını belirterek, ‘Tek güvence kadın kurtuluş hareketidir’ dedi
Türkiye Cumhuriyeti, 29 Ekim 1923 tarihinde kurulduğunda kadınlara tanınan haklar arasında 1926’da Medeni Kanun ile evlenme ve boşanma hakları, 1933’te muhtarlık ve ihtiyar meclisine seçilme hakları, 1934’te seçme ve seçilme hakkı yer aldı. Ancak Cumhuriyet’in kadın hakları karnesi iktidarlar açısından oldukça zayıf kalırken, kadınlar açısından ise mücadelelerle dolu. Aradan geçen 102 yılda Türkiye’de kadın olmak, geçmişte olduğu gibi hala önemli bir mücadele alanı.
1934 yılında kadınlara seçme ve seçilme hakkı veren ilk ülke olmakla övünülürken, kadınlar her alanda var olma mücadelesini sürdürüyor. Toplumsal cinsiyet eşitliği konusunda ciddi sorunlar yaşayan kadınlar, şiddet, ayrımcılık ve eşitsizliğe karşı direniyor. Yaşam hakkı ihlaline varan erkek şiddet ise son yıllarda artış gösteren en önemli sorunlardan biri. Anayasa’da yer alan ve “kanun önünde eşitlik” ilkesini özel hukuk alanında (aile, miras, mülkiyet vb.) hayata geçiren Medeni Kanun, kadının özgürlük ve kimlik sorunlarına bir cevap olmadığı gibi tanınan haklar bir bir hedef haline geldi. Ataerkil zihniyetin saldırı halkası ise, İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılması, “toplumsal cinsiyet eşitliği” sözcüğünün kullanılmasının yasaklanmaya çalışılması ve 2025 yılının “Aile Yılı” ilan edilmesiyle genişledi.
İnsan Hakları Derneği (İHD) Eş Genel Başkanı Eren Keskin, Cumhuriyet’in kuruluşunun yıldönümü dolayısıyla Medeni Kanun ve kadınların toplumsal alandaki durumuna ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
‘Medeni Kanun pratikte uygulanmıyor’
Hukuk devletinden bahsetmek için yazılı ve pratik uygulamanın birbiriyle paralel olması gerektiğini belirten Eren Keskin, Medeni Kanun’un pratikte uygulanmadığını belirtti.
Medeni Kanunu’nun ülkede kadın-erkek eşitliğini sağlamadığına dikkat çeken Eren Keskin, şunları belirtti:
“Sadece kendi iç hukuku değil, altına imza attığı uluslararası sözleşmeler de kadın-erkek eşitliğini zorunlu kılıyor. Mesela; Kadınlara Yönelik Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Uluslararası Sözleşmesi (CEDAW) var. Bu sözleşme, yaşamın her alanında kadınların erkeklerle eşit düzeyde hak sağlama üzerine kurulu. Türkiye’de bu gerçekleştiriliyor mu hayır. Kadınlar açısından kazanılmış haklar bile uygulamada yeterince kadınlar tarafından kullanılamıyor.”
Aile yılı
İktidarın 2025 yılını “Aile Yılı” ilan etmesine de değinen Eren Keskin, “Aile, erkek egemen, militer, feodal zihniyetin örgütlendiği en küçük birimdir. Resmi ideoloji ve anlayışın örgütlenmesi önce ailede başlıyor. O nedenle devlet, aileye bu kadar önem veriyor” dedi.
Kadınların hak kazanımları konusunda Medeni Kanunu’nun önemli olduğunu ancak yeterli olmadığını vurgulayan Eren Keskin, kadın hareketinin güçlenmesiyle Medeni Kanun’daki bazı eksikliklerin tamamlandığını ancak yazılı hukukun uygulanmaması nedeniyle bunun öneminin azaldığını söyledi.
‘Güvence kadın kurtuluş hareketi’
Tek güvencenin kadınların kurtuluş hareketi olduğuna dikkat çeken Eren Keskin, iktidarın İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmesine tepki göstererek, şunları belirtti:
“Tayyip Erdoğan döneminde imzalandı ve yine Tayyip Erdoğan döneminde sözleşmeden geri dönüldü. Demek ki kadınlar açısından böyle bir garanti yok. Kadınların şiddet görmesini önleyecek yasamız var. Ama siz istediğiniz kadar bu yasaya göre başvurun, koruma, uzaklaştırma kararı alın yine de erkekler şiddeti uygulamaya devam ediyor. Hatta birçok kadın, koruma kararı varken cinayete kurban gidiyor. Bu bir akıl işidir. Devletin bunu içselleştirmesi gerekiyor. Kadınla erkek arasında her alanda eşitliğin sağlanması, kadına yönelik şiddete karşı erkek egemen bakışın silinmesi, şiddetin meşrulaştırılmasından vazgeçilmesi gerekiyor. O nedenle yazılı hukuk tek başına garanti değil, demek istiyorum.”
‘Kadın mücadelesi güçleniyor’
Kürt kadın hareketi ve feminist hareketin son 20 yılda güçlendiğine dikkat çeken Eren Keksin, sözlerini şöyle sonlandırdı:
“Bu önemli çünkü iç hukuk düzenlemelerinde bu durum kendini gösteriyor. Taleplerimiz halen devlet tarafından baskıyla karşılanıyor. Ama bir taraftan da kadın mücadelesi bastırılmak isteniyor. Çünkü kadın mücadelesi biatsız bir mücadele, çünkü bizim hayatımızdan başka verecek hiçbir şeyimiz yok. Kadın hareketinin oldukça görünür olduğunu düşünüyorum. Özellikle sosyal medyayla birlikte bilginin bu kadar çabuk dünyaya yayılmasının da gündemde olduğu bu süreçte artık kadın hareketinin geriye gitmeyeceğini düşünüyorum.”
Haber: Ömer İbrahimoğlu / MA









