Barındığımız, var olduğumuz, kimliğimizi şekillendiren mekânın demokratik temelde örgütlenmesi, ancak örgütlü politik öznelerin Demokratik Toplum mücadelesini sahiplenmesiyle mümkündür. Demokratik mekân üretimi, toplumun demokratik biçimde örgütlendiği alanlarda anlam kazanacaktır
Berken Güneş
Varlık, kendini sorgulayan, hakikati arayan, sonlu olduğunu bilen, sürekli oluş halinde olan bir özne. Almanca, Arapça ve pek çok farklı dilde ‘varlık’ (bin ) ve “barınmak” (bauen) aynı etimolojik kökten geliyor. Mekân, farklı farklı hissedilen, deneyimlenen, zamanla ilişkilendirilen bir kavram. Mekânın tarihselliği ve insan deneyimiyle bütünleşmesi, onun bir bellek, kimlik, hafıza, kolektif etkinlik alanı veya miras haline gelmesi, mekânın çoklu işlev ve işlevselliğiyle ilişkili. (Çeper, 2025) Oysa pozitivist bilim mekân tanımlaması yaparken sonsuz koordinat sistemleri, nesnel bir boşluk, homojen bir uzam olarak tanımlar. Bu nötr tanımlamalarına karşı nötr bir kavram değil; oldukça politik. Bir dağ, bir bulut, bir nehir hepsi süreğen bir oluşun anlık kesitidir. Modern mimarlık, bu “oluş”u göz ardı eden durağan bir anlayışa sahiptir. Bu yüzden modern mekânların çoğu ölüdür. Kullandığımız inşa süreçleri mekaniktir. Mühendis hesaplar, belediye onaylar, taşeron inşa eder. Her biri birbirinden kopuktur; kimse bütünün sorumluluğunu hissetmez. Bu süreçte “yaşam” ortaya çıkmaz çünkü parçalar arası uyum yoktur. Her şey sonuca, hedefe, “ürüne” yöneliktir; sürecin kendisi anlamını kaybetmiştir. Bu katman katman oluşmamış parça parça olmuş kentlere ait hissedemiyoruz. Tek tip, tekrar ve dar kentlerde ufuk çizgimizi kaybettik.
İnsanlığın belki de kaybettiği anahtarı, yine ilkselliği barında, mekânda araması bir kök hücre etkisidir. İki taşı taş üstüne koymaktan, Uruk kentinden, iktidarın hegemonik kentlerine kadar tüm örneklerde mekânın nasıl üretildiği, kimin tarafından üretildiği ve kimler için üretildiği sorularına iktidarın mekânsal biçimlenişiyle cevap aranabilir. Mekânın politikliğine karşı, iktidarın mekânına; karşı- mekân diyebiliriz. Karşı- mekânın düşüncesinin bir uzantısı olarak “balyozla ulus yaratma” düşüncesi ulus-devletin kolonyal şiddeti Kürdistan’ın her metrekaresinde anıtlarıyla, büstleriyle, meydanlarıyla, barajlarıyla, askeri yapılarıyla her gün yeniden hatırlatır. Ramazan Çeper, Aram Yayınları’ndan çıkan ‘Mekânsal Irkçılık’ adlı kitabında, Hasankeyf üzerine yapılan çalışmalarda, baraj sularına gömülmeden önce, bir grup arkeoloğun M.Ö. 12 binli yıllara ait kalıntılarla karşılaştıklarını ve baraj yapımının durdurulması gerektiğini duyurduklarını, söyler. Ancak bu çağrılar karşılıksız kalmıştır. Hasankeyf’e dair tek bir çakıl taşı dahi yerinden oynatılmazken, Selçuklu dönemine ait olduğu söylenen bir türbenin taşınması için dünyanın en gelişmiş teknolojilerinin kullanılması, mekânsal kolonizasyonun tipik bir biçimidir.
Mekanın demokratik örgütlenmesi
Mekânın devinim hâlinde olması; iktidarın oluşturduğu karşı-mekanı’nın bütün düzeninden, hiyerarşisinden, nizamından, ahlakından, felsefesinden sorumlu olduğunu sandığı karşı-mekânında dahi aslında hiç de öyle olmadığı, politik iradenin çeşitli arayışlarla mekanı dönüştürmesidir. Tschumi, olay-mekânı için rastlantısal deneyimlerin çakışması, öngörülmemiş olasılıkların koşullarının tasarlanmasıyla ilişkilidir, der. Başka olasılıkların varlığına işaret eden olay-mekânına güçlü örneklerden birisi “İmralı Adası’nı barış adası yapacağız” söylemidir. İktidarın mekânı tasarlarken yok saydığı ve hapsetmek istediği politik irade, direnişle karşı-mekânın amacını, işlevini ve anlamını değiştirerek toplumsal anlamına yeniden ulaştırır. İktidarın mekâna atadığı bu yeni karakteri de savunmalar ve demokratik görüşme kanallarıyla dönüştüren Sayın Abdullah Öcalan, bu karşı-mekânda dönemsel gedikler açmayı başarmıştır. İktidarın mekâna atadığı anlam o kadar dar ve giydirmedir ki her dönemde deforme olmuş, çatlaklar oluşturmuştur. Ne gariptir, yine ıssızlaştırmaya ve yaşamdan koparmaya çalıştıkları İmralı Adası, kıyılarına belirli bir mesafeden itibaren gemilerin ve balıkçı teknelerinin ulaşmaması nedeniyle Marmara Denizi’nin deniz canlılığının en zengin olduğu, deniz yaşamın kendini gözle görülebilir düzeyde gösterebildiği bir yer haline gelmiştir. Yaşam iktidarın onu sıkıştırdığı dar kalıptan her gün yaşam taşırmakta ve iktidarın karşı-mekân tahayyülleriyle adeta alay etmektedir.
Öcalan, Kürt sorunun demokratik çözümünde bugün de ısrarcı. Öcalan’ın baş müzakereci rolü, sürece yön veren, eşik atlatan, dönüştüren niteliktedir. 1920 yılında halkların ortak iradesi ile kurulan Büyük Millet Meclisi 1924’ten itibaren anlamından uzaklaştırılmışken, bugün Demokratik Toplum paradigmasıyla yeniden demokratik bir mekâna dönüşebilir. Barındığımız, var olduğumuz, kimliğimizi şekillendiren mekânın demokratik temelde örgütlenmesi, ancak örgütlü politik öznelerin Demokratik Toplum mücadelesini sahiplenmesiyle mümkündür. Demokratik mekân üretimi, toplumun demokratik biçimde örgütlendiği alanlarda anlam kazanacaktır.
Kaynakça:
- Çeper, R. (2025), Mekânsal Irkçılık, İstanbul: Aram Yayınları
- Batuman, B. (2017), Mimarlığın ABC’si, İstanbul: Say Yayınları
- Alexander, C. (1981), Thy Nature of Order
- Lefebvre, H. (2014). Mekanın Üretimi, İstanbul: Sel Yayıncılık









