Her geçen gün maden başvurularının arttığı Meletî’de halk projelerin bölgedeki su kaynaklarına, inanç merkezlerine ve tarım alanlarına zarar verdiğini belirterek yaşam alanları üzerindeki tehdidin son bulması için çağrı yapıyor
Duygu KIıt
6 Şubat depremlerinin ardından maden projelerinin sıklaştığı Meletî’de halk hem yaşam alanlarının tahribatı hem de geçim kaynaklarının yok olma tehdidi nedeniyle rahatsız. Türkiye’de kayısı üretiminin merkezi olan Meletî’de bir yandan büyük kayısı bahçeleri satışa çıkarılırken diğer yandan da yeni ruhsatlarla altın, demir, bakır, kurşun olmak üzere çeşitli madenler için aramalar yapılacak. Özellikle Hekimhan ilçesinde yoğunlaşan maden faaliyetlerine karşı bölge halkı projelerle topraklarından göçe zorlandığını söyleyerek yaşam alanlarında herhangi bir madencilik faaliyeti yapılmasını istemiyorlar. Hekimhan Belediye Başkanı Mehmet Şerif Yıldırım, Malatya Ekoloji Platformu üyesi Hüseyin Çıplak ve doğa savunucusu Mustafa Ceylan hemen hemen her ilçesinde madencilik faaliyeti olan kentteki duruma ilişkin gazetemize konuştu.
‘Altın madenciliğine geçit yok’
Meletî’nın Hekimhan ilçesi 1950’den itibaren madencilik faaliyetlerinin yürütüldüğü bir bölge olarak ciddi tahribat altında. Hekimhan Belediye Başkanı Mehmet Şerif Yıldırım Türkiye’de maden yataklarının hem çeşitlilik hem rezerv büyüklüğü açısından en yoğun olduğu yerin Hekimhan olduğunu belirtti. İlçede uzun yıllardır altın madenciliği yapılmak istendiğini aktaran Yıldırım, Hekimhan’daki genel duruma ilişkin şu bilgileri verdi,
“Hekimhan ülke genelinde demir yataklarının en büyük olduğu yer. Dağların altı zengin cevher yataklarıyla dolu dağların üstünde yoksul bir yaşam var. Kısacası zengin yatakların üzerinde yoksul yaşamın sürdüğü bir yer. Biz burada madenler ekonomiye kazandırılırken halk da kazansın, çevre de kazansın, doğa tahrip edilmesin istiyoruz. Ama aynı zamanda burada altın ve gümüş madenciliği yapmak isteyen, uzun yıllardır sondaj çalışması yapan altın firmaları da var. Tavrımız net. Altın madeni üretimine karşıyız. Diyorlar ki ‘Altı yıllık üretim yapacağız.’ Altı yıl için altı yüz milyon yıllık doğayı tahrip etmeye değer mi?”,
‘Olumsuz her projenin karşısındayız’
“Hekimhan’da OYAK’a ait Erdemir Maden ile Kolin Grubu’na ait Hekimhan Madencilik’in ciddi yatırımları ve işletmeleri var.” diye devam eden Yıldırım doğaya zarar verecek her projenin karşısında olduklarını kaydederek sözlerini şöyle sürdürdü,
“Madenler milli ekonomiye kazandırılmalı fakat çevreye, insana, tabiata, börtü böceğe zarar vermeden yapılmalıdır. Getirisi götürüsünden çok olmalıdır. Çevre, su kaynakları, doğa katledilmesin, talan edilmesin. Gerek devlet gerek yerel yönetimler madenciyi bir yatırımcı halkı da refahını yükseltmesi gerekenler olarak gördüğünde sorunlar minimize olur. Aksi durumda maden çıkarılacak diye doğayı katletmek, insanların sağlığıyla oynamak kabul edilebilecek bir şey mi? Bugün şirketler insanların tarlasını türlü yollarla almaya çalışıyor. Bunları engelleyemeyebiliriz ama halkın sağlığına, doğaya, börtü böceğe zarar verecek her türlü girişimin karşısında kale gibi duracağız.”
‘Hekimhan yaşanılacak durumda değil’
Doğa savunucusu Mustafa Ceylan özellikle Hekimhan’da Alevi yerleşkelerinin madenlerle tehdit altında olduğu bilgisini aktardı. “Proje bölgelerinde insanların temel geçim kaynakları, inanç merkezleri, endemik bitkiler ve önemli su kaynakları bulunuyor.” diye belirten Ceylan şu bilgileri paylaştı,
“Hekimhan’ın tamamının başı şu an madencilikle dertte. Arguvan’dan başlayıp Kangal yönüne doğru özellikle Alevi köylerinin bulunduğu bölüm tamamen maden sahasına giriyor. Ayrıca bu bölgeler Alevi yerleşkesi olduğundan dolayı projeler sebebiyle inançsal ve kültürel yıkım da meydana gelecek. Ziyaretlerimiz tamamen yok olacak, insanlar göçe zorlanacak. Çünkü köylerimizin tamamı maden sahalarının içinde kalıyor. Böyle olursa burada bir yaşam sürdürülemeyeceği ortada. Zamanla insanların yaşam alanları daralmaya başlayacak. Hayvancılık ve tarım sona erecek. Göç etmek zorunda kalan insanlar büyük şehirlerde daha büyük bir yoksullukla karşı karşıya kalacak. Bu nedenle topraklarımızı korumak için tüm faaliyetlere karşı mücadele etmekte kararlıyız.”
‘Her karış toprakta maden faaliyeti’
2024 yılında Meletî genelinde toplamda 1300 proje başvurusu yapıldığını aktaran Malatya Ekoloji Platformu üyesi Hüseyin Çıplak ise Malatya’nın tamamının maden şirketleri tarafından kuşatılmış durumda olduğuna vurgu yaptı. Çıplak şunları söyledi,
“Meletî’de madencilik faaliyeti yürütülmeyen tek ilçemiz yok. Biz Malatya Çevre Platformu olarak bazı projeleri iptal ettirdik ama giderek artan bir şekilde projelerde ‘ÇED Gerekli Değildir’ kararları veriliyor. Halkın katılım toplantısı olmadan, halkın kararı olmadan proje konusu bölgede, köyde, ilçede, ormanlık alanda istedikleri faaliyeti yürütüyorlar. Gelinen noktada ise yürürlüğe giren son yasa ile artık hukuki anlamda bir mücadelenin de pek fazla anlam taşımadığı açığa çıkıyor.“
‘Şirketler insanları kullanıyor’
“Maden lobileri her yerde olduğu gibi Meletî’de da halkın düşürüldüğü yoksulluktan kalkınmaya çalışıyor.” diye konuşan Çıplak sözlerini şöyle sürdürdü,
“Özellikle Meletî’de maden lobicileri çevreciler hakkında anti propaganda yürütüyor ve aynı zamanda halka çeşitli vaatlerde bulunuyorlar. ‘Sizi iş aş sahibi yapacağız, çocuklarınızın eğitimini üstleneceğiz.’ gibi beyanlarda bulunuyorlar. Özellikle 6 Şubat depreminden sonra Meletî’de büyük bir yıkım oldu. O yıkımdan dolayı işini, evini kaybeden insanlar var. Bu tür vaatlere kanıyorlar ve arazilerini cüzi bir rakamla şirketlere devrediyorlar. Böylece şirketlerin işleri kolaylaşıyor. Kısacası Türkiye’nin çeşitli yerlerinde bu şirketlerin yaptığı vaatler bugün de Meletî’de yapılıyor.”
‘Meletî maden için göçe zorlanıyor’
Maden faaliyetlerinin devam etmesi halinde Malatya’da tarımsal faaliyetin ve kayısı üretiminin yok olma tehdidiyle yüz yüze kalacağına değinen Çıplak son olarak şu bilgileri verdi,
“Meletî’nin genelinde HES, RES, GES, jeotermal enerji dâhil birçok proje var. 4. Grup madenlerin dışında taş ocakları, mermer ocakları kum gibi yüzlerce proje var. Tüm bunların yanı sıra özellikle deprem sonrası plansız kaldırılan molozlar ve yıkımlar insanlar için ciddi bir risk oluşturuyor. Yoğun asbest sebebiyle birkaç yıl içinde kanser vakalarında ya da solunum yolları rahatsızlıklarında patlamalar meydana gelebilir. Halk deprem sonrası yaraları sarılmadığı için mağdur, mağdur olduğu için de şirketlerden beklenti içine giriyor. Meletî’nin bir değil birçok sorunu var. Tüm bunların hepsini dayanışmayla çözebilir, topraklarımıza ancak mücadeleyle sahip çıkabiliriz.”