Ercan Ayboğa-Mezopotamya Ekoloji Hareketi
Uzun bir hazırlığın ardından 6 ve 8 Nisan 2019 günleri arasında Mezopotama Su Forumu (MSF) Güney Kürdistan’ın Süleymaniye kentinde düzenleniyor. 2012 yılından beri Dicle Nehri’nin savunması için ortak kampanya yürüten Irak’lı, Kuzey, Batı ve Güney Kürdistan’lı, İran’lı ve Avrupalı sivil toplum kuruluşları 2018 yılı başında bu fikri hayata geçirmek amacıyla çalışmalara başladı. Silemani Üniversitesi’nde düzenlenecek olan MSF’ye 200 civarında su aktivisti, araştırmacı, yerel yönetim temsilcisi katılacak. İlk gün, 3 temel sunumla (barajlar, ekosistem, katılımcılık) birlikte genel tartışmalar yapılacak, ikinci gün, 40’ın üstünde sunumla birlikte 10 tane atölye düzenlenecek. Üçüncü gün ise Kuzey Kürdistan, Kuzey Suriye, Irak ve Güney Kürdistan’ın yerel yöneticileriyle bir panel sonrası atölyelerin sonuçları toparlanıp sonuç deklarasyonu hazırlanacak.
Son yıllarda Ilısu, Silvan ve Dersim’deki gibi yıkım ve sömürü getiren barajlara karşı toplumsal mücadelelerin de etkisiyle birçoğumuz ‘Su boşa akmasın’ sözünü sorgulamaya başladı. Doğal yaşamın doğal su varlıkları olmaksızın mümkün olmayacağı bilincine ulaşıldı. Suyun kültürel ve manevi boyutunu anlamaya çalışanlar ise çoğaldı. Kürdistan’da özgürlük ve dayanışma için mücadele edenler, su varlıkları ve bütünen doğanın savunulması ve onlarla tekrar dengeli bir yaşam kurulması gerektiği bilincine 2000’li yıllarla birlikte varmaya başladığı zaman, neoliberalizmin de etkisiyle doğa hiçbir zaman olmadığı kadar saldırı altına girdi. Devletler, irili ufaklı şirketlerle birlikte doğayı ve onun unsurlarını sınırsız şekilde rant olarak görmeye başladı. Mezopotamya, Anadolu ve İran coğrafyasında binlerce irili ufaklı barajlar bunun ifadesiydi.
Bu dönemde; sulara, ormanlara, toprağa, toprağın altına tarihte olmadığı kadar bir saldırı yaşanıyor. Son yirmi yılda, teknik ve mali imkanların da artmasıyla sanayi, kentler ve çiftçilerin birçoğu kontrol ve lisanslar olmaksızın yer altındaki sular yeryüzüne çekilip yeraltı adeta kurutuluyor. Bunun üstüne küresel düzeyde yaşanan iklim değişikliği de kendisini gittikçe daha çok göstererek sorunları derinleştiriyor. Mezopotamya coğrafyası dahil Ortadoğu’da yağışlarda 1999 yılından bu yana yüzde 11 düşüş söz konusu. Bu düşüşün yüzde 25’lik aşması 10-20 yıl içinde yaşanacakğı öngörülüyor.
Mezopotamya deyince savaşları da unutmamak gerek. Savaş; ölüm ve zorla göçün dışında milyonlarca kez atılan bomba, kimyasal silah, yanan veya sızan petrol kuyuları, etrafa atılan çöpler, yanan ormanlar ve tarım alanları ile kirletilen akarsular demek. Bugün Mezopotamya’da ‘Rojava/Kuzey Suriye’ dışında demokrasi ve özgürlükler de yok. Dünyanın bir çoğunda ‘sınırları aşan’ nehirler için (Nil de buna dahil) devletler anlaşabilirken Mezopotamya için bu hiç de geçerli değil.
Zor bir ortamda MSF düzenleniyor
Mezopotamya düzeyinde demokrasi ve eşitlik temelinde siyasi ve sivil aktörleri bir araya getirme fikri yıllardır değişik kesimlerce ifade edildiği için Mezopotamya Su Forumu çok yeni bir fikir değil. Kürt Özgürlük Hareketi (KÖH) bunlar arasında belki de en çok fikirleriyle ön plana çıkıyor; çünkü KÖH sadece devletler arasında bir anlaşmadan bahsetmiyor, daha çok halkların, yerel toplulukların ve sivil toplum kuruluşların su uzlaşısını öneriyor. Suyun tahakküm aracı olarak değil, halkların kardeşliğini geliştiren bir olgu olarak görülmesini dile getiriyor. Bu sözlerin lafta kalmadığını, bazı eksikliklere rağmen Kuzey Kürdistan’daki yerel yönetim ve Rojava’daki bölgesel yönetim pratiğinde görülebiliyor. MSF’yi düzenleyen grupların aktivist sayısı ise öyle çok sayıda değil ve kendi toplumları içinde etkileri de sınırlı. Ancak yıllardır birbiriyle gönüllülük temelinde ortak çalışmakta ve birbirine güvenmektedirler. İşte gücü ve sağlamlılığı burada saklı.
MSF neleri ortaya çıkarabilir?
Öncelikle MSF, devletlerin su politikalarına karşı yıllardır geliştirdiğimiz eleştirinin daha fazla insana ve halklara ulaşmasında yardımcı olacak. Özellikle baraj ve büyük sulama sistemlerine dayanan merkeziyetçi-tahakkümcü politikaların sadece sermayeye yaradığını ve geniş halk kesimlerine sosyal, kültürel ve ekolojik olarak yıkım getirdiğini vurgulayacağız. Kapitalist modernitenin suya yaklaşımı Güney Kürdistan hükümetinde de aynı. TC ve İran’ın barajlarına benzer çok daha fazla baraj inşa etmek istiyor. Bizler, suyun üzerinde hegemonya kurulmasına ve bir silah olarak kullanılmamasına karşı haklara duyarlılığı yaymak istiyoruz. Sonuç olarak vizyonumuz olan “Mezopotamya Su Meclisi”nin kurulması için ilk adım olan bir ağı kurmayı düşünüyoruz. Ağı kuracak olan belli sayıda sivil toplum kuruluşları zamanla ilke ve somut hedeflerini belirleyerek mesleki kuruluşları, sendikaları ve demokratik yerel yönetimleri de dahil etmesini hedefleyecek. Uzun vadeli hedef ise bütün aktörlerin buna dahil edilmesi olacak.