Ekolojinin yitirdiği yoldaşı
Hakan Tosun’un anısına…
17-19 Ekimde Amed’de 2. Mezopotamya Su Formu (MSF) yapılıyor. Şiddetin, gaspın kurallarla, yasalarla meşrulaştığı bir rejimin içinde buluşuyoruz kadim topraklarda.
Her alanda sessizce kamerasıyla dayanışmaya katılan, haberciliği görünmez emeğine özverisini ekleyen ekolojinin yoldaşı Hakan Tosun’un katledilmesinin acısını, öfkesini yaşadığımız bir dönemde. Ekoloji mücadelesinin egemen sistemi rahatsız ettiği her yükselişte ortaya çıkan katillerin, şiddet tehdidinin hortladığı sürece inat sözümüzü kuracağız, birlikteliğimizi düşüncenin, sözün, dayanışmanın gücüne evireceğiz.
Irak’tan, Suriye’den, İran’dan, Türkiye’nin dört bucağından, Avrupa’dan gelenlerle tartışacağız Mezopotamya’nın kaderini değiştirmeye çalışan tüm tahakküm süreçlerini. Kapitalizmin, ulus devletlerle yapılaşmasını emperyalizmle sürdürdüğü müdahalelerin, yıkımlarım, kırımların bizlere verdiği sorumluluğu üstlenerek sürdüreceğiz buluşmamızı. Egemen sistemlerin tahakkümüne, tahakkümünün aracı savaşlara karşı, Mezopotamya havzasında Fırat ve Dicle’nin sularında yaşayan, onun yüzlerce yıllarda tanıklık ettiği kültürle yoğrulan halklar yaşamın özgürlüğü için birlikte olacak, 2. Mezopotamya Su Forumu’nda. Yurtdışından gelenlerle Türkiye’de yaşayan ekoloji örgütleri, meslek örgütleri, bağımsız gazeteciler ile buluşacak.
17-18-19 Ekimde Amed’deyiz. Yeni Yaşam gazetesi güne merhaba dediğinde 2. Mezopotamya Su Formu başlıyor olacak.
Mezopotamya’ya can veren Fırat ve Dicle nehirlerine, onları besleyen sularına, onların beslediği havzasında yaşananların paylaşımını bölgede hüküm süren su politikalarının tartışılması ve değerlendirilmesi izleyecek. Birlikte üreteceğiz sistemin tahakkümüne karşı Mezopotamya’nın sularını, su havzalarını korumanın, özgürleştirmenin yöntemini.
“Nisan 2019’da Kürdistan’ın Silemanî (Süleymaniye) kentinde gerçekleşen birinci forum gibi, İkinci Mezopotamya Su Forumu (MSF) de alternatif bir su hakkı buluşması olacak. Bu forumda, Mezopotamya Havzası’ndaki su ve suyla ilişkili meseleler, havzaya can veren Dicle ve Fırat nehirleri ile Van Gölü’nün özgünlüğü temelinde, su havzaları bütüncül bir yaklaşımla ele alınacak. MSF, doğanın ve halkların su hakkını savunurken, egemen ve kapitalist su politikalarına karşı dışlanmış ve bastırılmış seslere öncelik tanıyacak.
Farklı etnik ve dini kültürlere ev sahipliği yapan Mezopotamya, insanlık tarihinde ilk sistematik sulama sistemlerinin geliştirildiği, tarımın başladığı ve ilk şehirlerin kurulduğu kadim bir coğrafyadır. Ancak bugün bu coğrafyada karşı karşıya olduğumuz sorunlar, tarihte hiç olmadığı kadar büyük ve sistematik boyuttadır. Geçmişte yaşanan ve süregiden savaşlar ile çatışmalar, bunlara paralel olarak halklara ve inançlara uygulanan ayrımcı politikalar ve kapitalist sistemin neden olduğu iklim değişikliği, Mezopotamya’daki dört devletin (Irak, Suriye, İran ve Türkiye) yürüttüğü merkeziyetçi, güvenlikçi ve sermaye odaklı su politikalarıyla birleşerek bölgeyi derin bir ekolojik yıkıma sürüklemektedir. Bu yıkım, milyonlarca insanın yaşam koşullarını doğrudan etkileyerek bölgeyi bir ekokırım felaketiyle yüz yüze bırakmakta.
MSF, yaşamın özgürlüğü, ekosistemlerin dengesi ve ekolojik adalet ilkelerine dayanan bir su politikasını benimsemekte. Bu yaklaşımın temelinde, suyun tahakküm ve egemenlik aracı olmaktan çıkarılıp, dayanışma ve barışın kurucu unsuru haline getirilmesi yer almakta. MSF, yaşamın özgürlüğü ve su hakkı için mücadele eden sivil toplum kuruluşları, aktivistler, araştırmacılar, gazeteciler ve yerel topluluk temsilcileri arasında sınır tanımaksızın suya dayalı kolektif dayanışmayı desteklemeyi ve güçlendirmeyi amaçlar.
Aynı zamanda MSF, devletlerden ve hükümetlerinden, su ve suyla ilişkili politikalarını halkların ve doğanın ihtiyaçları doğrultusunda dönüştürmelerini talep eder. İktidar ve sermaye odaklı kalkınma ve enerji politikalarına karşı, yerel toplulukların bilgi birikimini, dayanışma pratiklerini ve doğayla uyumlu yaşam biçimlerini esas alır. Bu nedenle forum, su varlıklarını koruma mücadelesini kültürel çeşitliliğin ve topluluk temelli yaşamın savunusuyla birlikte ele almakta.
Mezopotamya’da su varlıkları yalnızca yaşam kaynakları değil, aynı zamanda halkların tarihsel hafızasını, kültürel çeşitliliğini ve dayanışmacı yaşam biçimlerini taşıyan yaşamsal varlıklardır. Bu nedenle su hakkı mücadelesi sadece çevresel değil, aynı zamanda adalet, özgürlük ve öz-yönetim arayışının da bir parçasıdır. Bu forum, su ile tahakkümsüz ilişki biçimlerinin nasıl inşa edilebileceğini birlikte düşünmek, tartışmak ve üretmek için kolektif bir zemin sunmaktadır. MSF, suyun metalaştırılmasına, güvenlik aracı haline getirilmesine ve özelleştirilmesine karşı; ortak yaşamı, barışı ve halkların suya erişim hakkını esas alan alternatif yolları birlikte kurmaya çağrıdır.”
Forum süresince tanıklıklardan, birikimlerden süzülenlerle birikecek her söz barışı, yaşamın özgürlüğünü örecek, biliyoruz. Halkların sözü ve kararlılığı açığa çıkacak.
Ve biliyoruz Fırat- Dicle’nin gücü, Mezopotamya’nın ve Van Gölü’nün özgünlüğü örecek Barış’ı, halklar arası dayanışmayı. Mezopotamya’nın kültürel ve tarihsel belleğinin yaşamı besleme yetisine, sularının sınır tanımazlığı eşlik edecek, suyun ve yaşamın haklarını açığa çıkaracak. Kadınlar, emekçiler, politikacılar, ekolojinin/yaşamın özgürlüğünü savunanlar sularla birlikte aşacak sınırları, barışa ve özgürlüğe yolculuğu bizim kılacak.
Bu davet; suyun özgürlüğünde buluşmaya, suları, yaşamı özgür kılmaya. Bugüne ve yarına yaşam boyu olmaya, hepimizden hepimize, bu davet bizim.
Not: Yazıda tırnak işareti arasında verilenler 2. Mezopotamya Su Forumu çağrı metninden alınmıştır.