Devlet Bahçeli’nin daha ilk konuşmasında dile getirdiği ‘Umut hakkı’ konusunda herhangi bir gelişme söz konusu değil. Halbuki, hukukçular bu hakkın kullanımının önündeki engellerin çok kolay kaldırılabileceğini, bunun için önemli olanın irade beyanı olduğunu dile getiriyorlar
Ali Sinemilli
Devlet Bahçeli’nin Meclis’te yaptığı konuşma ile start alan, Önder Apo’nun 27 Şubat’taki ‘Barış ve Demokratik Toplum’ çağrısıyla yeni bir aşamaya geçen süreç gündemdeki yerini korumaya devam ediyor.
Hatırlanırsa, 27 Şubat çağrısının hemen akabinde merhum Sırrı Süreyya Önder ek bir not okumuştu, notta ‘Şüphesiz pratikte silahların bırakılması ve PKK’nin kendini feshi, demokratik siyaset ve hukuki boyutun tanınmasını gerektirir’ deniliyordu.
Malum, PKK bu zaman zarfında kongresini topladı ve örgütsel varlığına son verdiğini açıkladı. Hakeza, silahlı mücadele ile ilgili alınan kararı da deklare etti. Doğaldır ki, PKK’nin açıklamasından sonra, kamuoyu iktidarın-devletin atacağı adımlara odaklandı. Herkes iktidar-devlet bu fırsatı değerlendirmeli, somut adımlar atarak sürecin önünü açmalı, dedi.
Fakat gelişmeler, bu temelde olmadı. Aradan geçen uzun zamana rağmen, gözle görülür bir adım atılmadı. AKP çevrelerine bakılırsa, hala PKK’nin adım atması bekleniyor. Güya, PKK’nin silahları tümden devre dışı bıraktığı görülmeden iktidar adım atmayacakmış. AKP sözcüsünün son açıklaması mealen bu şekilde.
Mesela! Meclis’te bir komisyonun kurulması için yapılan çağrılara -ki böyle bir komisyonun kurulması konusunda neredeyse Meclis’in tümü mutabık- bile AKP’liler ilk günlerde sıcak bakmadıklarını, zamanının gelmediğini söylediler. Yoğun tartışma-eleştiri, kamuoyu baskısı ardından, Meclis’te böyle bir komisyon kurulmasına AKP evet demek mecburiyetinde kaldı. Meclis Başkanı Numan Kurtulmuş bu bağlamda harekete geçirildi. Hani denir ya, göz göre göre, süreci ağırdan alan, zamana yayan bir tutum söz konusu. AKP’lilerin hem söylem hem de eylemleri bunu gösteriyor. Aslında öyle üstü örtülü bir durum da yok, ne diyorlarsa onu yapıyorlar.
Haliyle, merak edilen husus şu oluyor: Devlet Bahçeli-MHP, AKP’nin bu ayak direten yaklaşımına ne diyor, ne düşünüyor? Bahçeli-MHP, güçleri yetmediğinden mi yoksa kendileri de bu görüşleri paylaştığı için mi AKP’ye ses çıkarmıyor, AKP’nin harekete geçmesi için zorlayıcı olmuyor? Bağlantılı olarak, son soru; Bahçeli’nin MHP’si ile Erdoğan’ın AKP’si arasında bir rol paylaşımı mı söz konusu yoksa sürecin gidişatı konusunda, yol haritası konusunda görüş ayrılıkları mı mevcut?
Açık ki, bütün bu sorular hem erkenden cevaplanmayı bekliyor hem de bu biçimde devam eden her gün, MHP’nin yükünü ağırlaştırıyor. Evet! AKP bu biçimde sürece yaklaşmayı sürdürdükçe, işin doğası gereği, MHP ile ilgili son dönemlerde kamuoyunda oluşan ‘ülkenin en temel sorununda elini taşın altına koydu’ biçimindeki değerlendirmeler ortadan kalkıyor. Bunların yerini ‘MHP devlet aklının kendisine verdiği rol çerçevesinde üzerine düşeni yapıyor, AKP ile MHP arasında ciddi bir fark yok’ yorumları alıyor.
Kuşkusuz, neden bu yorumlar yapılıyor, denilemez. İşte! Devlet Bahçeli’nin daha ilk konuşmasında dile getirdiği ‘Umut hakkı’ konusunda herhangi bir gelişme söz konusu değil. Halbuki, hukukçular bu hakkın kullanımının önündeki engellerin çok kolay kaldırılabileceğini, bunun için önemli olanın irade beyanı olduğunu dile getiriyorlar. Yine, sürecin ilerlemesinde atılması gereken en kolay adımlardan siyasi tutsakların serbest bırakılması konusunda bir ilerleme olmadı. AKP’nin günlerce propagandasını yaptığı 10. Yargı Paketi’nden hiçbir şey çıkmadı ve MHP’nin buna itirazı çok cılız kaldı. Meclis’teki komisyon için bile bu kadar zaman kaybı yaşanırken, MHP ancak bazı serzenişlerde bulunmakla yetindi. Yani MHP’ye dönük bu yorumların gelişmesi boşuna değil. MHP durduğu yer itibariyle bunları besliyor, kendisine yönelik oluşan pozitif algıyı giderek dağıtıyor.
Dolayısıyla, sürecin geldiği aşamayı değerlendirirken, her gücün aldığı pozisyonu da yeniden değerlendirmek, nasıl bir yerde durduğunu sorgulamak, oldukça önemli. Elbette, bu sürecin ilerlemesi en fazla Kürt ve Türk halklarına kazandıracaktır. Önder Apo’nun deyimiyle bir halklar baharı yaşanacaktır. Fakat ilerlememesi de belli yapılara, güçlere büyük kaybettirecektir. Örneğin, böyle bir aksamada süreci başlatan taraf olarak MHP’nin ciddi manada sorgulanacağı tartışma götürmez. Ki, geçmiş deneyimler halkta beklenti yaratıp sonradan yerine getirmeyenlerin akıbetinin pek de iyi olmadığını gösteriyor. Umarız bu defa tarih tekerrür etmez.