Evrende hiçbir şeyin amaçsız ve rastlantısal olmadığını düşünürsek tarihsel roller dağıtılırken Kürtlere verilen kök toplum misyonu ona yeni ödevler ve görevler yüklemektedir… Bir grup devrimcinin başlattığı, sonu gelmeyen kelebek etkisiyle milyonlarla buluşan özgürlük yürüyüşü Ortadoğu’yu aşıp evrenselleşerek yeni yaşamın alternatifini oluşturacak niteliktedir
Veysel Seyitvan
“Tarih, ibretlik bir ayna değildir.” Canlı, akışkan, devrimsel, öncekini bağrında taşıyan, anda yaşayan, sonrakini kuran, kurgulayan olgular birikimidir. Tarihsel okumalarda yer-zaman-koşul sabitlerinden azade yapılan anlatılar, yetersiz ve kusurlu olacaktır. İnsanlık tarihinde birçok dönüm noktası vardır. İlk büyük dönüm noktasına toplumsallaşmanın adımlarının atıldığı kadın etrafında gelişen gıda ve kültür üretimiyle ulaşıldı ve uygarlıkların üzerinde yükseleceği temeller de atılmış oldu. İkinci büyük dönüm noktasına ise devletçi hiyerarşinin somutlaştığı, cinsiyet çatışmalarının sistemleştirilip eril ittifaklarla, kadınla beraber yaratılan değerlere el konulmasıyla varıldı. Bu tarihi kırılma noktasına “insanlığın sıfır noktası” demek de abartı olmayacaktır. Özü itibariyle artık-değer gaspına dayalı tekelci, iktidarcı zihniyet, tarihten günümüze kendisini farklı biçimlerde topluma dayattı. Köleci-feodal-kapitalist devlet formasyonlarıyla köleci toplumsal düzen “yumuşatılarak” daha da derinleştirilip insanlık primatlaşmaya doğru tersine bir yürüyüşe sürüklendi. İnsanlığın kültürel, sosyal, inançsal, siyasal ve toplumsal tüm değerlerin yaratımında Kürtler, kök toplum olarak tarihi hakikate sahip halklardandır. Bu hakikat, egemenlerin tarih anlatımında kullandığı yöntemlerden çarpıtma ve milliyetçi saiklerle ortaya atılmamıştır. Tarihsel araştırmalar, filoloji, arkeoloji, antropoloji, mitoloji ve dinler referans alınmıştır.
Klasik yunan kuşkucuları, imparatorlar ve seyyahlar arasında Mezopotamya’yı ziyaret etmeyen yoktur. İnsanlığın Doğu-Afrika çıkışından orta çağın başlangıcına kadar esin ve cazibe merkezi olan Ortadoğu’nun mevcut hâlde olmasının temel nedenleri devrimsel yaklaşımlara, felsefeye ve bilime sırtını dönmesidir. Batının kilise-imparatorluk merkezli iktidarının aşılmasına karşı başlattığı zihniyet mücadelesi Rönesans’ı gerçekleştirdi, daha sonraki süreçler reform ve aydınlanma dönemlerini ortaya çıkardı. 18. yüzyılda kartezyenci düşüncenin de etkisiyle aydınlanmacı düşünürler devletin mutlaklaştırılması adına toplumsal rızanın üretilmesini teorikleştirdiler. Devleti ebedî ve tinsel ele alan düşünceler hakimleşti. Bu dönemde Fransız ve İngiliz devrimi gibi bazı gelişmeler de yaşanmıştır. Toplumu ve doğayı kaba materyalist çerçevede iğdişleştiren devlet, dönemin düşünce ve bilgi havuzunun düzeyinden dolayı yeterince tahlil edilememiştir.
Kapitalist modernite 18. yüzyılda ulus-devletle iktidar ve sermaye birikimini tekelleştirmeyi sistem haline getirirken alternatif olma iddiasıyla Marx’ın geliştirdiği bilimsel sosyalist kuramı esas alan reel sosyalizm deneyimi de bu virüsten nasibini alıp karşıtının mezhebine dönüşmüştür. Moderniteyi çözümle(me)yen Marksizm’e yapıcı eleştirilerde bulunarak sosyalist mücadeleyi devletin gölgesinden kurtarıp demokratik ulus perspektifiyle yürütebiliriz. Devletçi uygarlığa karşı yapısal ve zihinsel mücadeleye de ortaya çıktığı ve ihraç edildiği mekândan başlamalıyız. Çünkü Ortadoğu, dünyanın temelidir. Bölgede gelişecek köklü değişimler tüm dünyayı etkileyecektir.
Kapitalist modernite kendi tarihinin en derin çoklu krizini yaşıyor. Kriz hâlini azamî kâr ve sınırsız sömürü düzenini daha da derinleştirip topluma cehennemi yaşatarak aşmayı hedefliyor. Öcalan, batılı soyutlamalardan kaçınarak moderniteye yaptığı tarihsel, kuramsal, derinlikli eleştiri ve tahlillerle merkezine demokratik, kadın özgürlükçü, ekolojik yaklaşımı yerleştirdiği demokratik modernite paradigmasının halklara büyük kazandıracağını müjdeliyor.
Özgürlük hareketinin gelişimiyle beraber Kürt ve Kürdistan gerçekliği, varlık ve bilinç temelinde tarihsel hakikate kavuşarak egemenlerin inkâr ve asimilasyona dayalı resmî tarih hikâyesini de çökertmiş oldu. Bilinç devrimi sayesinde öznel tarihini direniş geleneğiyle yazan Kürtler aynı zamanda demokratik toplumun zihin inşasının temellerini de atmış oldular. Etnik-politik toplumun tezahürü olan demokratik toplum Cornelius Castoriadis’in belirlemesinde de olduğu gibi devasa bir pedagojik kurum, durdurulamaz bir öz eğitim mekânıdır. Kapitalist modernitenin insanlığın zihnine teferruat olarak yerleştirdiği anlam ve anlamlandırmayı kolektif değişim dönüşümü süreklileştirerek düstur edinebiliriz. Anlam yoksunluğunun ulus-devlet yurttaşlarında yarattığı tahribatlardan biri de barışmanın üzerinde tepinmektir. Kuruluşundan günümüze kadar Türkiye’nin siyasal tarihinde hiçbir dönem, güçlü bir toplumsal barış ve demokrasi hareketinin zemini oluşturulamamıştır. Kürt siyasî hareketinin girişimleri de platonik kalmıştır. Toplumsal barışın gelişimini örgütleyebilecek sol-sosyalist, demokratik yapılar; gözlem, öneri ve rapor yönteminin ötesine geçememişlerdir. Bu yapılar ve karakterler, resmî ideolojinin açtığı alan içerisinde mücadelelerini yürütüp hak savunuculuğunda seçici davranıp devletin sinir uçlarına dokunmaktan çekinmişlerdir. Bu yaklaşımlar sonucunda barış, devletin inisiyatifine bırakılmış, içi boşaltılıp güvenlik ve “terör” parantezine sıkıştırılmıştır. Artık barışı egemenlerin pragmatist emellerinden kurtararak ortak ve birlikte yaşam iradesini geliştirme zamanıdır. Eğer başarabilirsek bölgenin bütününe sirayet edecektir.
ABD-İngiltere-İsrail öncülüğündeki hegemonik kapitalist sistem, 20. yüzyılda Sovyet döneminde şekillenmiş tüm siyasal yapıları tasfiye etmek istiyor. Ortadoğu’nun resmî sınırlarında çok ciddi değişiklikler olmasa da sahada büyük dönüşümler gerçekleşiyor. Küreselleşme ve yeni Ortadoğu planı, jeopolitik değişimleri beraberinde getirebilir. İmtiyaz hakkını tek tip ulus yapısına veren sistemler bölgenin siyasal, sosyal gerçekliğine yanıt olamamaktadır. İktidar erkleri “Arap Baharı” olarak anılan süreci, Jin-Jiyan-Azadî isyanlarının enerjisini vb. toplumsal dinamikleri çıkarları temelinde ele alarak daha otokratik, baskıcı bir karaktere büründüler. Bu krizli ve kaotik süreçte ideolojik ve politik olarak daha örgütlü olan Kürtler ise “Rojava Devrimi” ile Suriye’deki değişim arzusunu somut hâle büründürdüler. Her olay ve olgu, kendi içerisinde bir kaos aralığını taşır. Öz, biçimi taşımayacak hâle gelir ve bir kaos aralığı oluşur. Bununla birlikte yeni bir biçim arar. Bu aralıkta hangi taraf ağır basarsa o oluşur. Örneğin bu kaosta demokratik değerler daha ağır basarsa demokratik bir sistem ortaya çıkar. Fakat devletçi uygarlığın değerleri ağır basarsa o zaman da bundan yana değişimler yaşanır. Sonsuzluk an içindedir, şimdi de an içindedir. Oluşum anı önemlidir. Kaos aralığında bir oluşum anı, özgürlük anı vardır. Buna dair Nietzsche, “Dans eden bir yıldız doğurmak istiyorsan içinde bir kaos yaratmalısın.” der. Özcesi kimler bu kaos aralığını karşılayabilecek yapısal, anlamsal ve düşünsel potansiyele sahipse onlar kazanıma dönüştürür.
Evrende hiçbir şeyin amaçsız ve rastlantısal olmadığını düşünürsek tarihsel roller dağıtılırken Kürtlere verilen kök toplum misyonu ona yeni ödevler ve görevler yüklemektedir. Yarım asır önce bir grup devrimcinin başlattığı, sonu gelmeyen kelebek etkisiyle milyonlarla buluşan özgürlük yürüyüşü Ortadoğu’yu aşıp evrenselleşerek yeni yaşamın alternatifini oluşturacak niteliktedir. Bizi bu yürüyüşte zihinsel prangalarımız haricinde dizginleyebilecek bir engel olmadığı gibi özgürlüğün hasadını bizim adımıza gerçekleştirebilecek başka bir güç de yok. Uzun zamandır siyasal iktidar tarafından dokunulmazların (kolluk-milletvekili) mücadelesine sıkıştırılarak unutturulmaya çalışılan yurtseverlik görevlerimizi barış ve demokratik toplum döneminin ruhuyla kuran-kurgulayan değişen-dönüşen anlayışlarla bina edebiliriz. Demokratik Modernite, Ortadoğu’da yaşanacak köklü değişimlere ve yeni bir uygarlık çıkışına olanak sağlamaktadır. Bölgemizde yaşanacak değişimler Monet tablolarına ilham olan, doğanın tüm renklerini barındıran bahçe gibi bir halklar bahçesine de ilham olabilir. Özgürlük yolculuğu elbet o limana varacaktır. Gemimiz (yani paradigmamız) sağlam, kaptanımız kudretlidir.