Suriye’de Rojava bölgesi, Kürt halkının öz yönetim, demokrasi ve kadın özgürlüğü temelli bir sistem inşa etme çabasını temsil etmektedir. Ancak bu çaba, Türk devleti tarafından sürekli bir tehdit altında. Karakozak Köprüsü ve Tişrin Barajı, Rojava’nın altyapısının ve ekonomik sürdürülebilirliğinin temel taşlarıdır
Arif Koçgiri
Tarih boyunca köprüler, yalnızca fiziksel değil, aynı zamanda sosyal, ekonomik ve politik bağların sembolü olmuştur. Ancak tarih boyunca köprüler, çatışma dönemlerinde stratejik hedefler olmus, yıkımları buyuk toplumsal travmalara ve tarihsel kirilmalara yol acmistir. Bosna Savaşı sırasında Mostar Köprüsü’nün yıkılması, yalnızca tarihi bir mirasın yok edilmesi değil, aynı zamanda bir halkın kimliğine, tarihine ve dayanışmasına yönelik bir saldırıydı. Köprüler altından sular akarken üstünden halkların kültürü yürür geleceğe, yeni kuşaklara. Benzer bir anlam, bugün Suriye’de Rojava bölgesinde yer alan Karakozak Köprüsü ve Tişrin Barajı için de geçerlidir. Türk devleti tarafından bu yapılar hedef alındığında, bunun anlamı yalnızca bir barajın ya da köprünün yıkılması değil, ayni zamanda bölge halklarının tarihsel, toplumsal, ekonomik ve politik bağlarının koparılması, yıkılmasıdır. Karakozak ve Tişrin Baraji üzerinde yaşanan saldirilar, 1990’larda Bosna savasi sirasinda yıkılan Mostar köprüsünü hatirlatiyor.
Mostar Köprüsü: Bir Halkın Kimliğine Saldırı
Mostar Köprüsü, 1566 yılında Osmanlı İmparatorluğu tarafından inşa edilmiş ve yüzyıllar boyunca Bosna-Hersek’teki çok kültürlü yapının bir sembolu olmustur. Ancak 1993 yılında Hırvat güçlerinin köprüyü hedef alarak yıkması, yalnızca fiziksel bir yıkım değil, Boşnak halkının ortak hafızasına ve kültürel dayanışmasına bir darbe olarak görüldü. Bosnak toplumunun hafızasında kapanmayan bir travmaya dönüştü. Köprü, Bosnalı Müslümanlara karşı uygulanan etnik temizlik politikasının bir sembolü haline geldi. Bu yıkım, halkın direnişini tetikledi ve köprü daha sonra bir birlik ve yeniden doğuş simgesi olarak yeniden inşa edildi.Hirvat liderler ise Lahey Adalet divaninda insanliga karsi suçlardan mahkum oldular!
Tişrin Barajı ve Karakozak Köprüsü: Rojava’da Direnişin Simgeleri
Suriye’de Rojava bölgesi, Kürt halkının öz yönetim, demokrasi ve kadın özgürlüğü temelli bir sistem inşa etme çabasını temsil etmektedir. Ancak bu çaba, Türk devleti tarafından sürekli bir tehdit altında. Karakozak Köprüsü ve Tişrin Barajı, Rojava’nın altyapısının ve ekonomik sürdürülebilirliğinin temel taşlarıdır. Tişrin Barajı, bölgenin enerji ihtiyacını karşılarken, Karakozak Köprüsü, halkın hareketini ve ticari bağlantılarını sağlayan stratejik bir yapıdır.
Türk devletinin bu yapıları hedef alması, yalnızca askeri bir strateji değil, aynı zamanda Rojava Öz Yönetimi’nin temelini sarsma girişimidir. Bu durum, Mostar Köprüsü’nün yıkımına yol açan zihniyetle paralellik göstermektedir. Her iki durumda da hedef, yalnızca fiziksel bir yapıyı yok etmek değil, halkların özgürlük ve dayanışma mücadelesini kırmaktır.
Barış Görüşmeleri ve Tarihsel Bağlantılar
Adi konulmamis yeni bir sürec baslamisken tarihsel bir bagdastirma yapacak olursak; Öcalan ile Türk devleti arasında 2013-2015 yılları arasında yürütülen çözüm süreci, Kürt sorununa barışçıl bir çözüm bulma umudunu taşıyordu. Ancak bu süreç, Türk devletinin militarist politikaları nedeniyle sonuçsuz kaldı. Aynı dönemde, Rojava bölgesi, Suriye iç savaşının kaosunda Demokratik Öz Yönetim modelini hayata geçirdi. Rojava’nın başarısı, Kürt halkı için yeni bir umut kaynağı olurken, Türk devleti için bir tehdit olarak algılandı.
Türk devletinin, Karakozak Köprüsü ve Tişrin Barajı gibi stratejik noktalara yönelik saldırıları, yalnızca askeri bir operasyon değil, aynı zamanda çözüm sürecinin sona erdirilmesinin bir devamı olarak değerlendirilebilir. Tipki Kobani’nin Işid’e saldirilari karşısındaki tarihi direnisine yaklaşımı gibi görülebilir. Kobani düşseydi ne olacak disa, köprü ve baraj düşerse benzeri olacaktir. Rojava askeri olarak katılarak Işid’in yarim biraktigi soykirim tamamlanmak istenecek, İmrali kapilari bilinmez kac yil daha kapanacaktir. Aksi ise fiziki özgürlüge varacak yollari acacaktir. Bu anlamda Karakozak/Tişrin direnisi 2. Kobani Direnişi olmustur. Tıpkı Mostar Köprüsü’nü yıkan güçlerin haklarin dayanışmasını hedef alması gibi, bu saldırılar da Rojava direniş ruhunu, Rojava halklarinin demokratik, özgür, ortak yaşamını hedef almıştır. Rojava halklarida buna karsi baraj üstünde F-16 bombalarina karsi korkmadan, yilmadan ölümüne özgürlük halayina durarak yarinlarina sahip cikiyorlar.
Mostar Köprüsü’nün yeniden inşası, bir halkın direnişi ve yeniden doğuşunun sembolü olmuştur. Aynı şekilde, Karakozak Köprüsü ve Tişrin Barajı’na yönelik saldırılara rağmen Rojava halkı, öz yönetim modelini koruma ve geliştirme mücadelesini sürdürmektedir.
Köprüler yalnızca birer yapı değil, halkların dayanışmasını, kimliğini ve umudunu taşıyan sembollerdir. Mostar’dan Karakozak’a uzanan bu tarihsel bağ, direnişin evrensel doğasını ve baskıya karşı ortak mücadelenin önemini gösterirken, inkar ve imha diktatörlerin sonunun ne olduğunu da bizlere bir kez daha umutla hatırlatıyor. Rojava halkının geleceği, bu bağların korunması ve güçlendirilmesine bağlıdır.
Rojava Öz Yönetimi’nin karşılaştığı zorluklar ve halkın direnişi, tarih boyunca köprülerin simgesel anlamlarını yeniden hatırlatmaktadır. Bugün, hem Mostar hem de Rojava/Karakozak/Tişrin, halkların özgürlük ve barış mücadelesinin ortak sembolleri olarak tarih sahnesinde yerini alıyor.