İslam siyaset tarihinde Muaviye yalnızca bir kişi değil, bir dönüm noktasıdır, kapital İslam’ın bir fenomenidir. Onun iktidar anlayışı, İnancın adalet merkezli değerlerinden çok, güç, çıkar ve yönetim hırsına yaslanıyordu. Bu nedenle “Muaviye zihniyeti” dediğimiz şey, sadece geçmişte kalmış bir siyaset tarzı değil; bugün de Ortadoğu’nun damarlarında dolaşan bir bilinç.
Muaviye, Mekke’nin zengin ve aristokrat Ümeyye ailesinde dünyaya geldi. Ticaretle, yönetimle ve diplomasiyle iç içe büyüdü. Mekke’nin o dönemdeki yönetici elitleri arasında yer alan ailesi, iktidar hırsı, pragmatizm ve siyasal kurnazlığıyla tanınırdı. Muaviye Mekke’nin “derin iktidarı” olarak tanımlanan Ümeyye ailesine ait “Beyaz Araplar”lardandır.
Dolayısıyla Muaviye’nin iktidar anlayışı, sadece kişisel hırslarından değil, ait olduğu sınıfın tarihsel mirasından besleniyordu. Bugün “kapital İslam” diye adlandırılan anlayışın temelleri de o dönemde atılmıştır. Muaviye rejimi ya da Emevi İslam anlayışının dayandığı sınıfsal, ekonomik ideolojik altyapıyı iyi irdelemek gerekiyor. Sınıfsal olarak aşiret toplumsal formu üzerinden kendini ifade etmişti. Ekonomik olarak “Fetih” adı altında talan, istila ve ganimet, resmi ideoloji olarak da iktidar İslami ve kadercilik.
Hz. Muhammed’in Medine’de kurduğu eşitlikçi ve adalet merkezli yapı olan “Medine Sözleşmesi” İslam siyaset düşüncesinin demokratik toplum örneğidir. Ancak Muaviye döneminde adalet, ehliyet, meşveret ve maslahat değerleri iktidarın ayakları altında can çekişir duruma düştü.
Hilafet, yerini saltanata; yöneticilik, teolojik meşruiyetle süslenmiş bir egemenlik biçimine bıraktı. Bu değişim, yalnızca siyasal düzeni değil, toplumsal bilinci de dönüştürdü. Eleştiri kültürü zayıfladı, adaletin yerini düzeni koruma anlayışı aldı. İtaat, dini bir erdem haline getirildi.
Kur’an’ın mızraklara takıldığı gün
Muaviye zihniyetinin en sembolik anı, Sıffin Savaşı’nda Kur’an sayfalarının mızraklara takıldığı o gündür. “Kur’an hakem olsun” çağrısı, aslında İslam tarihinde en kutsal olanın siyasallaştırılmasının en erken örneklerinden biridir.
O andan itibaren din, iktidar için kullanılabilir bir araç haline geldi. Muaviye’nin siyasal teolojisinde sadakat, imanın bir gereği olarak sunuldu; muhalif olanlar “fitne, fesat, mülhit, kafir” olarak damgalandı. Tıpkı günümüz tekçi zihniyeti esas alan devletlerinde muhalif olanların ” eşkıya, sergerde, bölücü, komünist” olarak tanımlandığı gibi. Böylece Tanrı’nın adı, iktidarın devamı için işlevselleştirildi. Tanrı ile kul arasındaki ilişki bağı devlet ile yönetim erkinin varlığına sadakatle bağlı olma ile aynı manadadır. “Fitne” korkusuyla muhalefeti bastıran Emevi siyaseti, modern çağda “bölücülük”, “ihanet” veya “düzen düşmanlığı” gibi kavramlarla yeniden üretiliyor. Dönemler değişse de yöntem aynı: iktidarın eleştirisi günah sayılıyor.
Modern devletlerde Muaviye’nin izleri
Bugün Ortadoğu’daki birçok otoriter rejim, meşruiyetini “dini birlik” ve “istikrar” söylemleri üzerinden inşa ediyor. Tıpkı Emevi döneminde olduğu gibi, devlet kutsallaştırılıyor, itaat yüceltiliyor. Muaviye zihniyetinde otoriterliğin kastik katil (avcılar kulübünün) teolojik kılıfa bürünmüş ilk karşıt İslam biçimi diyebiliriz.
Bugün “kutsal birlik” söylemiyle toplumsal rıza üretiliyor; sadakat, siyasal katılımın yerini alıyor. Eleştiri değil, biat makbul sayılıyor. Böylece toplum, iktidarın ideolojik sınırları içinde edilgenleşiyor.
Muaviye döneminden itibaren ulema, bağımsız bir ahlaki otorite olmaktan çıkıp devletin ideolojik aygıtı haline geldi. Hutbeler, fetvalar, dini söylemler, müftüler, ulemalar, camiler hafızlar, tefsirciler, saray fakihleri, iktidarın devamı için seferber edildi. Bu kurumlar ve kişiler Muaviye zihniyetinin ideolojik aygıtları haline geldiler. Birer ziggurat haline gelen Muaviye Sarayında ulema devletleşirken, dini bilgi iktidarın rıza üretimi aracına dönüşmüştür
Modern ulus-devletlerde bu durum yalnızca biçim değiştirdi. Resmî din yorumları, devletin meşruiyet aracına dönüştü. Hatta bazı seküler rejimlerde bile “seküler iman” anlayışı, aynı mantığa hizmet etmeye başladı: devlete sadakat, Tanrı’ya sadakatin yerini aldı. İnancın temelini oluşturan edep-erkanı ( Ahlak ve politika) yaşamsal kılmanın yerini, ritüelleri ile gösteri toplumuna dönüşen bir durum almıştır. Muaviye rejiminin dini araçlaştırması anlayışına rıza göstermeyen Alevi toplumunda ritüellere yönelik ölçü “Heq için olsun, seyir için olmasın” ilkesi esastır.
Muaviye her ne kadar kişisel zekâsı ve politik yeteneğiyle öne çıkmış olsa da, iktidarını kalıcı kılan şey karizması, yetenekleri değil; soy, gelenek ve “tanrısal düzen” söylemiydi. Emevi saltanatının resmi ideolojisi haline gelen Muaviye zihniyetinde yapılan bütün icraatlar ” Allah adına” yapıldığı söylenerek “yaşadığımız kaderimizdir, Allah’ın taktiri” belirlemesi devletin resmi ideolojisi haline gelmiştir. Kendisini “Zilullah- Tanrının Gölgesi ” olarak tanımlıyordu. Sarayın şatafatından dolayı çoklu krizleri yaşayan emekçi Müslümanların yaşadıklarını “kaderleri” olarak tanımlıyordu.
Bugünün Ortadoğu rejimleri görünürde modernleşmiş olsalar da özünde aynı teolojik kalıbı taşımaktadırlar. Emevi İslam anlayışı, sadece bir tarihsel dönem değil; günümüze kadar devriye olan nahak bir zihniyet biçimidir.
Dolayısıyla mesele sadece siyasal bir sorun değil; teolojik bir süreklilik problemidir. Muaviye zihniyeti, iktidarın dini araçsallaştırmasının en köklü biçimlerinden biridir ve hâlâ yaşamaktadır. Alevilerin, yalan, hileci, sözünde durmayan, parayla satın alan, oyunbozan, ikrarında durmayan, istismarcı, toplumun en kutsal değerlerini yok sayan, siyasette kurnaz olan, farklılıklara rıza göstermeyen kişiliklere “Muaviye gibi” benzetmesi tarihsel bir hafızanın dile getirilmiş halidir.
Günümüzde Ortadoğu’daki Emevi- İslam anlayışına sahip ulus devletlerin yaşadıkları kriz yalnızca siyasal temsil ya da anayasal düzeyde değil, Muaviye rejiminin köklerinde yaşanmaktadır.
Ortadoğu’daki tekçilik üzerine kendini inşa eden Muaviye rejimleri derin bir kriz ve Kaos halini yaşarken, Hüseyin’i duruş hakikat ve özgürlük arayışındaki barış ve Demokratik toplumu esas alan Kürtler şahsında devriye halindedir. Bu devriye hali Muaviye’nin zamanında valilik yaptığı Şam’da Kürtler, Aleviler ve Dürzülere delil olacaktır.
Hüseyin’i duruşa ikrar verip devriye edenlere Aşk olsun.