Hak, hukuk, adalet ve eşitlik gibi kavramların geçerli olmadığı ya da önemsenmediği yönetimlerde toplum kaba olarak egemenler ve ezilenler şeklinde ayrışır. Zira hukuksuzluğun, adaletsizliğin ve eşitsizliğin olduğu bir düzlemde ayrışmanın olması kaçınılmazdır. Zorunlu olarak ortaya çıkan bu ayrışma sorunlu, haksız ve dengesiz bir ayrışmadır. Haliyle bu dengesizlikte ezen ve ezilen olmak üzere iki ayrı sınıf ortaya çıkar. Bu da mücadele dediğimiz olguyu gündeme getirir.
Egemenler kurdukları egemenliklerini kaybetmemek, geliştirmek ve yaygınlaştırmak amaçlı her türlü imkanları kullanırken ezilenler de bu egemenliği yıkmak adına aynı şekilde tüm imkanlarını kullanmayı ister. Her iki taraf da mevzilerini güçlendirmek için elinden geleni yapma eğiliminde olur. Bu mücadelede esas belirleyici olan zihinsel olarak güçlü olma hususudur. Hangi taraf mücadeleyi daha akılcı yürütür ve sathını geniş tutarsa o taraf kazanır.
Egemen olanları egemen kılan şey, ayrışmanın ilk başladığı safhada daha akılcı, daha kollektif ve daha planlı hareket etmeleridir. Bu safhada payına ezilmek düşenler ise dağınık, örgütsüz ve plansızdır. Aradaki bu fark paylaşmanın yönünü de belirleyen farktır.
Başlangıçta mevziyi kaybeden ve bu kayıpla birlikte tepesinde zulmü ve zalimi bulan ezilen kitle, yaptığı hatanın telafisi uğruna arayışa geçer ve bir mücadele geliştirir. Bunu yaparken genelde iki yanlış yapılır. Birincisi yeni bir egemen sınıf kurgusu üzerinden mücadele edilir. Ki bu mücadele başarıya ulaşırsa şayet, egemenler yer değişir ama egemen/ezilen durumu kalıcı olur. İkinci yanlış da egemenliğin kendisine karşı mücadele verilmesine rağmen ezilenler arasındaki ayrışma ve her bir kesimin kendi ezilmişliğine karşı mücadele pratiği ortaya koymadaki yanlışlıktır. Bu mücadele genelde başarısızlıkla sonuçlanır. Zira bölük pörçük bir mücadeleden istenen sonucu ortaya çıkarmak olanaklı değildir. İktidarı elinde bulunduran egemen güçlere karşı mücadele eden muhalif kesim iki noktayı ilke edinmelidir. Birincisi; mücadele, egemen olan ve bu egemenliği başkalarına karşı hukuksuzca kullananlara karşı olmalı; iktidarı ve gücü hukuksuzca kullanmanın kendisine yönelmelidir. İktidar odağının adres değişimine yönelik bir mücadele; ezilmişliği, hukuksuzluğu ve eşitsizliği ortadan kaldırmaz / kaldıramaz. İkincisi ise ezilenlerin ve hukuksuzluğa tabi olanların topyekün mücadeleye katılımı sağlanmalıdır. İktidar karşısında hak talebi olan; gücün başkalarını ezmesine itirazı olan; özgür, adil ve yaşanılır bir dünya hayali olan herkesin; hedefinde adaletsizlik, hukuksuzluk ve zulüm olmalıdır. Mücadele, odaklardan çok olgu ve sisteme yönelmelidir. Aynı zamanda mücadeleyi kitleyle, kitleyi de mücadeleyle buluşturmalıdır. Muhalif tüm kesimler ortak paydalarda buluşabilmeli farklılıklar kendi aralarında ayrışmanın nedeni olarak görülüp işlenmemelidir.
Bu açıdan bakıldığında Türkiye coğrafyasında muhalif tavır sergileyenler maalesef etkili bir mücadeleyi ortaya koyamadıkları gibi etkili bir mücadele yöntemini de geliştirebilmiş değiller. Muhalif odaklar birbiriyle sürdürdükleri muhalefeti çoğu defa iktidara karşı sürdürmekten uzaklar. Birbirlerine harcadıkları enerjinin belki de yarısını iktidara karşı kullanmazlar. Bu haddi zatında iktidar sahiplerinin zihinlerde oluşturduğu tahrip ve tahriften kaynaklıdır. Zihnini egemenlerin dayattığı zindanlardan azad edemeyenler ve o zindanlarda zihnen hapsolanlar, ne iktidarları devirebilirler ne de insanları özgürlüklerle buluşturabilirler.
Türkiye sathında özellikle Kürt halkının ortaya koyduğu ve ağır bedellerle sürdürüp büyüttüğü mücadelenin hala Kürt halkı adına anayasal düzlemde bir tek kazanıma evrilmemesinin nedeni burada yatmaktadır. Onca mücadeleye rağmen hala Kürt halkının dili bilinmeyen dil olarak Meclis’te tututanaklara geçiyorsa bunun vebali mücadeleyi ortaklaştıramayan herkesin ve herkesimin boynundadır.
Yaklaşan seçim sürecinde bu bilinçle hareket etme gerekliliğine binaen Kurcusu ve MYK üyesi olduğum İnsan ve Özgürlük Partisi (3 Mayıs 2018’de kuruluş dilekçesini İçişleri Bakanlığı’na sundu.) Cumhurbaşkanlığı seçiminde Sayın Selahattin Demirtaş’ı, milletvekili seçimlerinde de HDP’yi destekleyeceğini deklare etti.
Bu tavrı HDP ile birçok konuda ayrı düşünmemize rağmen sergiliyoruz. Belli konularda eleştirilerimizin olmasına rağmen desteğimizi sunuyoruz. Zira tüm farklı kesimlerin içinde olduğu zor durum, hukuksuz uygulamalar, olağanlaşan olağanüstü halin kurbanı olan yüzbinler bize bu tarihi sorumluluğu yüklüyor. Tarihe karşı sorumluk gereği ortaklaşmaktan kaçmayacak kadar sorumluluk hissetmeyenler, tarihin akışında asla hayırla yad edilemezler. Bu adımın her şeye rağmen muhalif kesimlerce hak ettiği ölçüde değerlendirilmesinin gerekliliğine inanıyor ve başlangıç olmasını umuyoruz. Ya mücadeleyi paydaşlarla büyüteceğiz ya da her birimiz kendi dünyasına hapsolup bu makus kaderi yaşamaya rıza göstereceğiz.