Yargı operasyonuyla iktidar CHP İstanbul İl Yönetimini tasfiye etti ve CHP’lilerden oluşan bir kayyum heyetini İl Yönetimine getirdi. Bu adım 15 Eylül günü yine yargı operasyonuyla iktidarın CHP Genel Merkezi’ne el koyacağının işareti oldu.
Özgür Özel ve Ekrem İmamoğlu ekibinin yerine TBMM’de kurulan Komisyon’a CHP’nin katılmasına karşı olduğunu ilan eden Kılıçdaroğlu ekibinin getirilmesinde ilk büyük adım olarak İstanbul İl Yönetiminin yerine CHP eski Genel Sekreteri’nin getirilmesi bu operasyonun “barış ve demokratik toplum sürecine” karşı yıkıcı bir operasyon olduğunu gösteriyor.
Bu gelişmeleri yorumlayan CHP yanlısı gazeteciler, İl Yönetiminin tasfiye haberinin ilk saatlerinde CHP’nin bu durumda Komisyondan çekileceğini kesin bir dille ilan ettikleri halde, Halk TV’nin programında konuşan Özgür Özel beklenenin tersine TBMM Komisyonundan, şimdilik çekilmeyeceklerini açıkladı.
CHP’nin bu kararı yargı eliyle yürütülen operasyonun amaçlarından biri olan Komisyon’da yürüyen süreci baltalama girişimine karşı soğukkanlı bir cevap oldu. Özgür Özel söz konusu TV programında “CHP’nin Komisyondan çekilmesini herkesten çok Erdoğan istiyor” sözleriyle yargı operasyonunun amacını da gözler önüne serdi.
Ancak Özgür Özel Komisyon’dan ayrılmama gerekçesini, her ne kadar sürece verilen “isimdeki demokrasi terimini” partisinin koydurduğunu söyleyerek açıklasa da, Komisyon’daki varlığını “ulus devleti” korumanın “teminatı” olarak açıkladı. Satır aralarındaki bu eğilim, CHP içindeki ve çevresindeki gruplardan gelen “Komisyondan çekilin” baskısına karşı bir “savunma” refleksinden ileriye gelse de, iktidarın yargı operasyonlarının devamı halinde bu “savunmacı tutumun” CHP’yi Kürt sorununda çözüm hedefinden uzaklaştıracağı açıktır.
Buradan hareketle söyleyebiliriz ki, CHP’ye karşı yürütülen operasyonların asıl amacı, CHP’yle Dem Partiyi karşı karşıya getirmek, Dem Partiyi ve daha önemlisi Başkan Öcalan’ı büyük riskler karşısında “sorumluluğunu yüklendiği” süreçte “yalnızlaştırmaktır.” AKP ve MHP bu “yalnızlaştırma” operasyonunda başarıya ulaştığı gün, silahlı mücadeleye son veren ve askeri-politik illegal parti yapısını dağıtan Kürt özgürlük hareketinin Komisyonu sadece “silahsızlandırmayla” sınırlayan çözüm karşıtı adımlara karşı direnci ciddi olarak zayıflayacaktır. CHP ve diğer muhalifler de Kürtlerin desteğinden mahrum olması durumunda yalnızlaşmış olacak, direnme güçleri zayıflayacaktır. Yani “kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber, ya hiç birimiz” sloganındaki ikilemle karşı karşıyayız.
Şu anda “tıkanmaya” neden olan faktörün Suriye’deki gelişmeler olduğu ise açıktır. PKK Kurucu Önderi Öcalan, Pervin Buldan’ın son açıklamasında ifade edildiği gibi, “Suriye ve Rojava kırmızı çizgimdir” diyerek, Türk devletinin tehlikeli yönelimine kesin bir dille karşı çıkmıştır. Esaret altında olan Başkan Apo’nun bu direnişle yalnız çözüm sürecine değil, kendisine karşı da yönelecek tahmini zor baskıları, büyük bir cesaretle göze aldığını göstermiştir. Başkanı İmralı’da “yalnızlaştıracak” her adım, bilelim ki, çözüme karşı cinayet demektir.
Önümüzde 15 Eylül’e kadar 11 gün gibi çok kritik günler var. CHP’ye karşı “son darbe” indirildiği zaman Türkiye bırakalım “demokratik toplum” hedefine yönelmeyi, bugünkü “muhalefetli otokrasiden” “muhalefetsiz diktatörlüğe” geçmiş olacaktır. Beklenen “erken seçim” yapılsa bile biçimsel olacak ve sonuç değişmeyecektir.
İç politikadaki bu gidişin ABD, İngiltere ve İsrail tarafından önleneceğine yönelik kimi Kürt çevrelerinde yaratılan algının aksine, küresel güçler rejimin böylesi adımlarını, Türkiye’yi kendi amaçları yönünde, mesela İran’a karşı savaşa sürüklemek için fırsat sayacaktır. Yani Apo’yu, Dem Partiyi ve muhalefeti “yalnızlaştıracak” olan devlet de yalnızlaşacak ve küresellerin elinde oyuncak olacaktır.
Başkan Apo’nun dediği gibi şimdi barıştan ve demokrasiden yana gerek devlet içindeki –eğer varsa ve var olmaya devam ediyorsa- norm devlet de dahil, tüm partiler ve toplumsal güçler “yeni aşamaya” nasıl geçilebileceğini acilen tartışarak karara bağlamalıdırlar.
CHP yönetimi dayatılan kayyumun CHP binalarına girmesine karşı direneceğini açıkladığına göre, Cumhuriyet tarihinde eşine şahit olmadığımız gelişmelerle karşı karşıya kalınabilir. CHP “kurduğu devleti” karşısında bulabilir ve ona karşı zayıf bir ihtimal olsa da direnebilir. Direnenler polis ve jandarmayla karşı karşıya gelebilir, o andan sonra CHP mitingleri, bizim alışık olduğumuz saldırılara uğrayabilir. CHP, böyle bir saldırı karşısında geri adım atar, binalarını kayyıma ve alanları iktidara terk ederse yıkıma uğrar. Özgür Özel Erdoğan’a meydan okuyarak, 15 Eylül günü yargı CHP yönetimini tasfiye etmeye kalkarsa “miting alanlarından eve dönmeyeceklerini” açıklamıştır.
Bu ve akla gelmeyen ihtimaller karşısında tüm muhalefet nasıl bir tutum alacağını zaman yitirmeden tartışmalı ve ortak bir karara varmalıdır.