Baro başkanları ve avukatlar “müvekillerinin menfaatini” korumak için yürüyorlar.
TBMM fiilen kapatılmış. Anayasa Mahkemesi’nden Yargıtay’a, Danıştay’a, Sayıştay’a tüm yargı Saray’ın denetimine girmiş. Muhalefet partileri zincire vurulmuş, medya devletleştirilmiş. Şimdi sırada vatandaşın hakkını, hukukunu en başta devlete, sermayeye, hırsıza, uğursuza, tecavüzcüye ve katile karşı savunan barolar ve avukatlar var. Saray bunu da başarırsa 15 Temmuz darbesi amacına ulaşmış olacak.
Aslına bakarsanız avukatları “devletin menfaatini koruyan” birer devlet görevlisi haline getirme süreci çoktan başladı.
Amed Baro Başkanı Tahir Elçi “PKK’ye terör örgütü demeyen” müvekkillerinin düşünce özgürlüğünü savunduğu için öldürüldü.
Şu anda Gurup Yorum’un “sanat özgürlüğünü” savunan avukatlar hapiste, ikisi yargıda savunamadığı müvekkillerini hapiste, açlık grevi yaparak savunmaya devam ediyor; ölümün eşiğindeler.
15 Temmuz darbesinin sabahında muhalif olduğu düşünülen hakimler binler halinde tutuklandı, meslekten atıldı. Görev başındayken yalnız “şüpheli ya da sanığın aleyhine” delil toplamayan, onun “lehine delilleri de toplayan” savcılar eskiden de azdı, şimdi artık yok. Yargı bağımsızlığı çoktan beri havaya uçtu. Şimdi de avukatları “müvekkilinin menfaatini değil de devletin menfaatini savunan” devlet görevlisi haline getirecekler.
Getirdiler bile…
Barolar Birliği Başkanı Feyzioğlu, kendisine “derin devletin adamı” imasında bulunan gazeteciye, “ben devletin menfaatini savunan bir örgütün başındayım” deyiverdi.
Demek ki, ülkedeki baroların başındaki adam, avukatlıktan bunu anlıyor.
Elbette her meslekten insan gibi, avukatlar da sağcı, solcu, İslamcı vs. olabilir. Ama eğer beyin yerine kafatasının içinde karnabahar taşımıyorsa, avukatlık mesleğini “devletin menfaatini savunmak” olarak tarif edemez.
Şimdi bu meseleyi “Bilal’e anlatır gibi anlatayım” demeyeceğim. Dersem gazeteme dava açılır. Çünkü mahkeme “Bilal’e anlatır gibi anlatayım” demeyi yasakladı. O zaman “Barolar Birliği Başkanı’na anlatır gibi anlatayım”…
Mahkeme kimlerden oluşur?
Birisi devlet adına “suçlayan” savcıdır. Adına da “iddia makamı” denir. Hüküm veremez, hüküm verilmesini talep eder.
Diğeri suçlananı “savunan” avukattır. Adına da “müdafii” denir. Savcının iddiasını çürütür, beraat talep eder.
Üçüncüsü savcıyla avukat arasındaki tartışmadan sonra hüküm veren hakim ya da hakimler heyetidir. Ya savcının iddiasını ya da avukatın savunmasını haklı bulur, hüküm verir.
Metin denilen şahsa soruyorum; “tamam mı?” Aval aval bakıyor.
Barolar Birliği Başkanı’na tekrar soruyorum:
Diyelim ki vatandaş “Bilal’e anlatır gibi anlatmaktan” yargılanıyor. Seni de avukat olarak tutmuş. Vekaletnameyi vermiş, ücretini ödemiş. Mahkeme huzuruna çıkmışsın.
Ne yapacaksın?
Savcı müvekkilin hapsini istiyor. Hakimler sana bakıyor. Ne diyeceğini merak ediyor. Sen orada “devletin mi menfaatini savunacaksın, yoksa müvekkil vatandaşın mı?”
Prof. Ünvanı taşıyan Metin “Avukatların meslek örgütü ne avukatların ne de vatandaşın hakkını devlete karşı savunamaz; Bilal Cumhurbaşkanımızın oğludur, Tayyip Erdoğan devletin ta kendisidir, onun oğluna karşı yapılmış hakaret devlete yapılmıştır, benim görevim devletin menfaatini savunmaktır” mı diyeceksin?
“Diyeceğim” diyor.
Adam “savcı” ile “avukat” arasındaki farktan habersiz.
Hem vatandaştan vekaletname ücreti alıyor, hem de “Bilal’e Bilal” diyen müvekkilini suçluyor.
Manzaraya bakın hele.
Hakim “hukuku ve yasaları” savunmayacak, devletin menfaatini savunacak.
Savcının zaten işi bu. Devletin menfaatini savunmak.
Avukat da devletin menfaatini savunmaya başlayınca vatandaş dımdızlak orta yerde kalacak.
Şimdi gelelim baroların ve avukatların yürüyüşüne.
Bu yürüyüş senin savunma hakkını koruma yürüyüşüdür ey sevgili vatandaş. Devlet evine el koymaya kalkınca o avukat senin hakkını savunacak. KHK’li olduğunda da, gizli tanığın lafıyla hapse atıldığında da, çakma darbeyle perişan edildiğinde de…
Çağrım şudur: Başınız derde girdiğinde sakın Metin Feyzioğlu gibilerini vekil tayin etmeyin. O avukat cübbesi giymiş Müdde-i Umumi’dir. Sen ücretini ödedin ama, o mahkemede “benim vekilim suçludur, devletim haklıdır, tabanlarına yüz sopa vurula, yüz altın da avukatlık ücretim bu sefil suçludan alına” diyecektir.
Allah vatandaşın yar ve yardımcısı olsun…