• İletişim
  • Yazarlar
  • Gizlilik Politikası
11 Ağustos 2025 Pazartesi
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
ABONE OL!
GİRİŞ YAP
Yeni Yaşam Gazetesi
JIN
  • Anasayfa
  • Gündem
    • Güncel
    • Yaşam
    • Söyleşi
    • Forum
    • Politika
  • Günün Manşeti
    • Karikatür
  • Kadın
  • Dünya
    • Ortadoğu
  • Kültür
  • Ekoloji
  • Emek
  • Yazarlar
  • Panorama
    • Panorama 2024
    • Panorama 2023
    • Panorama 2022
  • Tümü
  • Anasayfa
  • Gündem
    • Güncel
    • Yaşam
    • Söyleşi
    • Forum
    • Politika
  • Günün Manşeti
    • Karikatür
  • Kadın
  • Dünya
    • Ortadoğu
  • Kültür
  • Ekoloji
  • Emek
  • Yazarlar
  • Panorama
    • Panorama 2024
    • Panorama 2023
    • Panorama 2022
  • Tümü
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
Yeni Yaşam Gazetesi
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
Ana Sayfa Gündem Güncel

Muzaffer Ayata: Birleşik Suriye, demokratik Suriye ile mümkündür

KCK Yürütme Konseyi Üyesi Muzaffer Ayata Yeni Yaşam'a konuştu - 1

11 Ağustos 2025 Pazartesi - 00:00
Kategori: Güncel, Manşet, Söyleşi
Muzaffer Ayata: Birleşik Suriye, demokratik Suriye ile mümkündür

KCK Yürütme Konseyi Üyesi Muzaffer Ayata gazetemiz Yeni Yaşam’a konuştu: 

Sorun Suriye halklarının sorunudur. Güçlü bir ideolojik, siyasi, örgütsel bir mücadele yürütmeleri gerekiyor. Demokratik haklar mücadeleyle kazanılır. HTŞ’nin niyeti anlaşılmıştır. Demokrasiye karşıdırlar. Eşitlik özgürlük isteyenler, birleşmek zorundalar

Özgür Avzem

Üçüncü Dünya Savaşı Suriye denklemi üzerinden yeni bir aşamaya geldi. Suriye’de yeni bir dönem başladı. Siyasi dengeler tümüyle değişti. Suriye’de küresel güçlerin müdahalesiyle bölgesel ve yerel güçlerin pozisyonları şekilleniyor. ABD-İngiltere ve NATO yanında bölge düzeyinde İsrail-Türkiye, yerelde ise El Kaide zihniyetli HTŞ eliyle bu süreç şekillendirilmeye çalışılıyor. 8 Aralık 2024’te Baas Rejiminin yıkılmasıyla, HTŞ öncülüğündeki Ahmed El Şara (Colani) Şam’a getirildi. HTŞ’nin Baas rejiminden daha katı, merkezi ve biati dayatan, farklılıklara kapalı olan politikası, Suriye’deki iç savaşın körüklenmesine yol açıyor. Şeriatçı ideolojiye dayalı tekçi, merkeziyetçi ve teokratik bir Suriye’nin inşa edilmesi için, Türkiye’nin ve uluslararası güçlerin desteğini alıyor. HTŞ ve Türkiye, Suriye’de demokratik yaşam modelini tüm halklara sunacak tek aktör olan Kürtlerin iradelerini tanımamakta ısrarlı.

Suriye’de siyaset ve diplomasi alanında daha yaratıcı, daha akışkan ve daha doğru değerlendirme aşamasına gelindi. Nitekim Suriye’nin halklara dayalı demokratik inşası için yoğun diplomasi trafiği yaşanırken, SDG ve Özerk Yönetim, gelişen fırsatçı ve yok edici politikalara karşı, Suriye’nin ademi-merkeziyetçi bir sistemle yönetilmesine, doğru pratik-politika geliştirerek gelişmelere yön vermeye çalışıyor.

Bu gelişmeler ışığında, Ortadoğu özelinde Suriye’deki durumun analizini ve Türkiye’de devam eden diyalog sürecinde gelinen aşama üzerine Muzaffer Ayata, Yeni Yaşam’ın sorularını yanıtladı.

3 bölümlük söyleşinin ilk bölümü şöyle:

  • Ortadoğu’da savaşın ve kaosun derinleştiği ve bölgesel haritaların yeniden şekillendirildiği bir dönemde, Türkiye’de yeni bir diyalog süreci başladı. Siz, bu süreci ve Kürt meselesinin demokratik çözümüyle ilgili gelinen aşamayı nasıl değerlendiriyorsunuz?

Ortadoğu’da Hamas’ın 7 Ekim’de İsrail’e saldırmasıyla deyim yerindeyse fay hatları harekete geçirildi. Hamas’ın tahmin ettiğinin ötesinde İsrail, kapsamlı bir sindirme, temizleme, bölgesel çapta kendisini güvenceye alma harekâtına dönüştürdü. Çünkü İsrail’in yediği darbe, yaşadığı şok çok derindi. Buna hiç alışkın ve hazır değillerdi. İsrail’i tek başına ele almak doğru değil zaten. İsrail demek Amerika demektir. Batı egemen ulus sistemi ve kapitalizm demektir. Hamas yüzünden Filistin ise büyük oranda moralini, iddiasını, etkinliğini, dünya çapındaki desteğini kaybetti. Filistin hareketi parçalanarak, Hamas Gazze’yi elinde tutmuştu. Hamas’ın ideolojisi, siyaset tarzı, ilişki ve yönetim biçimi, dünyada kabul görmedi. Arap ülkelerinin çoğu da Filistin’den uzaklaştı. Suriye’de ayaklanmalar, olaylar başlayınca, kendisini barındıran, destek veren Baas rejimine karşı Hamas tutum almıştı. Bir bakıma karşı cepheyi destekledi.

Bu iç savaşta İslami hareketler etkiliydiler. İran desteğini sürdürmüştü. Erdoğan da ihvan düşüncesine yakındı. İslami görüşlerle Hamas’a yakın olduğu için, yönlendirmeye kalktı, destek verdi. Tabii Erdoğan’ın ipiyle kuyuya inilmez. Erdoğan aşırı derecede pragmatist, iktidar tutkunu, iktidarın dışında siyasette var olmayı düşünmeyen biridir. Bir yandan hem Arap toplumu üzerinde etkili olmaya çalıştı hem de içerde kitle gücünü, seçmen tabanını genişletmek, stabilize etmek için Hamas ve İslam’ı kullandı. Hamas bu saldırıyı gerçekleştirdiğinde, İran dışında dünyada haklı ve meşru gören başka bir devlet olmadı. İsrail’in saldırıları artınca, Türkiye ağız değiştirdi. Hamas’ı destekleyici açıklamalar yapmak zorunda kaldı.

İsrail ve Netanyahu defalarca “Ortadoğu’da haritalar değişecek” dedi. Hamas’ın İsrail’in karşısında tutunamayacağı genelde biliniyordu. Çünkü güç dengeleri eşit değildi. Gazze zaten kuşatma altında, ablukaya alınması çok zor değildi. Gazze küçük bir coğrafyadır. Dağlık bir bölge değil. Silah, savunma sanayisi yok. Elindeki teknikle savaşta bir yere kadar etkili oldu. İsrail bunu bilerek saldırdı, kural ve sınır tanımadı. İsrail bölgeden ve dünyadan gelen uyarıları ve tepkileri dinlemedi. İsrail Hamas’ı ciddi biçimde darbeledi. Baas rejimi de yıkıldı. Bunlar birbirinin devamıydı. Suriye’nin yıkılması, İsrail’in saldırılarından bağımsız değildi. Zincirleme ve domino taşı gibi, İsrail düşürdü bunları. İsrail’in bölgede öne çıkan bir güç olması, İran’ın giderek yalnızlaştırılması, Kürtlerle ilgili yaptığı açıklamalar, doğal olarak Türkiye devletini çok tedirgin etmişti. Türkiye, ‘2015 yılından beri ağır bir şekilde Kürtlere saldırdı. İç dış bütün güçlerini, savaş tekniklerini ve ittifaklarını kullanarak aralıksız 10 yıl Gerillaya, PKK’ye, Güney Kürdistan ve Rojava’ya yüklendi. Bu planlama ve saldırılarla savaşı kazanacaklarına kendilerini inandırmışlardı. Erdoğan da buna inandırıldı. Türkiye, NATO’nun ikinci büyük ordusuna sahip. PKK nasılsa terör listesine alınmış, Amerika ve NATO Türkiye’yi destekliyor.

Kürtler kendi içinde birleşik değiller, ortaklaşmamışlar. KDP, Türkiye’nin yanında yer aldı. Türkiye onları kendi tarafına çekti. Bu hesapları yaptıklarında gerillaya, PKK ve onunla ilgili olan güçlere, Kürtlere şans tanımadılar. Ama sonuçta istediği sonucu alamadı. Gerilla olağanüstü direndi. Kürt halkı direndi. Önderliğin duruşu savaşa, imhaya, katliama ve yenilgiye karşı bir duruştu. Bütün bu saldırılar devrimci direniş iradesine çarptı, sonuç alamadı. Önderliğin de dediği gibi savaş uzadı, tekrara döndü, pata haline geldi.

İsrail de Ortadoğu’da Dürziler ve Kürtler bizim doğal müttefiklerimizdir diye analizler yaptı. Türkiye bundan tedirgin oldu. Eğer İsrail Kürtlere destek verirse, Ortadoğu’da ben Kürtleri yalnızlaştıramam, ezemem, kontrolüme alamam diye düşündü. Çünkü İsrail desteği demek, Amerika’nın ve Avrupa’nın desteği anlamına da geliyor. En azından Amerika ve Avrupa, İsrail’in desteklediği Kürt halkını ve hareketini Türkiye’ye ezdirmez, en azından Türkiye eskiden aldığı desteği alamaz. Yani dengeler değişir. Dikkat edilirse, BAAS rejimi yıkıldığında, İran Suriye’den dışlandığında, Rusya etkisizleştiğinde, Türkiye Rojava’ya “ölümlerden ölüm beğen” dedi. “Ya teslim olacaksınız ya da silahlarınızla toprağa gömüleceksiniz” dedi. “Sizin dayandığınız dengeler yıkıldı. Meydan bana kaldı” havasındaydı. Daha sonra İsrail’in bölgedeki yükselişi ve etkisi yeni dengelerin kurulması, Türkiye’yi yeni arayışlara itti. İran’ın da canı çok yanmıştı. İdlib’de HTŞ’yi koruyan, güvenliğe alan, Astana’da İran ve Rusya’yı oyalayan, HTŞ’nin saldırılarına destek veren Türkiye’nin kendisiydi. İran buna çok öfkelenmişti. Türkiye bu olasılıkları dikkate alarak, daha önce “bir daha muhatap almayız” dediği Önder Apo’nun, İmralı’nın kapısına dayandılar.

  • Bu konuyu biraz açabilir misiniz?

Önderlik gelişmeleri titizlikle izliyordu. Yaptığı analizler, yoğunlaşmalar, hazırlıklar, süreci karşılamaya, strateji belirlemeye, hamle yapmaya hazırdı. Bahçeli’nin çağrılarını da dikkate alarak, bu sorunu çözeceğini söyledi. Önderliğin daha önceki açıklamaları da böyleydi. “Devlet olanak verirse, bir haftada bu savaşı durduracak gücüm var” demişti. Önderlik bu çağrı üzerine Türkiye’nin gerekçelerini ortadan kaldırmak için PKK’nin feshi ve silahlı mücadelenin sonlandırılması çağrısı yaptı. Barış ve demokratik toplum çağrısı içerde ve dışarda büyük bir yankı yaratarak, beklentiyi arttırdı.

Kürt sorunu Ortadoğu’nun en temel sorunlarından biridir. Türkiye her ne kadar Kürt sorununu terörize etse de bölgeden ve dünyadan izole etmeye çalışsa da artık Kürtler örgütlüydüler. Politika ve diplomasi yapıyorlardı. Kendisini dünyaya tanıtma gücüne ulaşmışlardı. Rojava’da DAİŞ’e karşı büyük bir savaş yürüttüler, bedel ödediler. Dünya halkları bu gelişmelerden haberdardır. Eskisi gibi terörist deyip, dar bir bölgeye sıkıştırarak, askeri operasyonlarla göçe ve imhaya tabi tutarak, ezme zamanı geçmişti. Bütün kötülükleri, tecridi, ezmeyi, vurmayı, kırmayı, işkenceyi, tutuklamayı her şeyi denediler. Kürtlerin başına getirmediğini bırakmadı. Ancak Kürtlerin değişen dengelerde daha güçlü yer alma olasılığı belirince, bu defa “kardeş olalım” dediler. Birden birlikte yaşadıklarını ve ortak tarihlerinin olduğunu hatırladılar. Önderlik “tamam” dedi, “o zaman kardeş hukukuna uyalım. “Silahı bırakıyoruz, savaşı durduruyoruz, PKK’nin varlığına son veriyoruz, gel kardeş olalım. Ama beni varsayarak, sistemde yer vererek” dedi.  Yani devleti yıkmıyor ve ayrı bir devlet kurmuyoruz. Önderlik, zaten devlet ve iktidar üzerinde de büyük oranda netleşmişti. Silahla, savaşla devletle iktidarla sosyalizme gidilemezdi. Daha önce devlet artı demokrasi formülünü geliştirmişti. Bütün bunlar bir araya gelince, bildiğimiz Barış ve Demokratik toplum çağrısı gündeme geldi. Fakat hükümet burada da işin doğasına uygun davranmadı. Kürtlerin varlığını tanıyorsa, eşit şartlarda bir arada yaşamayı kabul ediyorsa, bunu hızla çözmesi gerek. Önderlik inisiyatif almış, bunun önünü ve yolunu açıyor. Süreci hızlandırıyor.  Türkiye’nin de buna denk davranması gerekiyor.

  • Hem Türkiye’de hem de Ortadoğu’da çok hızlı ve önemli gelişmeler yaşandı. Baas rejimi yıkıldı, yerine HTŞ getirildi. Bu gelişen hızlı süreci ve Türk Devleti’nin HTŞ ile olan ilişkisini nasıl değerlendirmek gerekir?

Tabii Türkiye’deki gelişmeler Suriye’deki gelişmelerle bağlantılıdır. İç içe geçiyor aynı zamanda. HTŞ’nin Suriye’de iktidara getirilmesinde Türkiye’nin payı vardı. İngilizler her ne kadar HTŞ’yi hazırlasa da onların güvenliğini alan, koruyan, her türlü desteği veren, sınırları kendisine açan Türkiye’dir. Türkiye, HTŞ’yi tamamen kendisine bağlamaya ve kanatları altına almaya çalıştı. Bunu da sürekli Kürtlerin aleyhinde yontma, yönlendirme, saldırtma, Kürtleri etkisizleştirme biçiminde kullanıyor. Baas’ın yıkıldığı ilk aylarda ağır tehditlerde bulundular, saldırılar yaptılar. HTŞ gibi güçler Halep’e saldırdıklarında, Türkiye ve ona bağlı çeteler Kürtlere saldırdı. Şehba ve daha sonra Minbic’e geldiler. Bu saldırılar Tişrin’de durduruldu. Yoksa bütün Rojava’yı, Özerk bölgeleri ortadan kaldıracaklardı. Devlet olarak bölgede sadece savaşan ve saldıran Türkiye oldu. Türkiye, ortaya çıkan direniş ve gelişen tepkilerle durmak zorunda kaldı. Diğer devletler de rahatsız oldular. Suriye’de herkes var.

  • Hangi güçler var?

İç savaş yaşanıyor dedik de Suriye’deki iç savaşın içinde kimler yok ki. Amerika, Rusya, İran, Türkiye, Arap ülkeleri herkes bir biçimde taraf oldu. Aynı zamanda uluslararası bir çekişme, çatışma ve hesaplaşma alanına da dönüştü. Dışlanan İran ve Rusya oldu. Türkiye bu boşluğu doldurmak istedi. Burada da İsrail devreye girdi. İsrail, Suriye’yi Türkiye’nin denetimine bırakmak istemedi. BAAS rejiminden kalan bütün askeri üsleri ve teçhizatları bombaladı. HTŞ’nin ordu kurmasına, güçlenmesine dönük girişimlerini baltalıyor. Türkiye de tersini yapmaya çalışıyor. Her şeyi HTŞ’nin elinde merkezileştirmek, tek başına onları iktidar etmek, onlar üzerinden Suriye’yi denetimine almak, kendine bağlamak, özellikle Kürtleri etkisizleştirmek için bir ilişki ağı kurdu.

Türkiye ilk başta çok hızlı başladı. Şam hükümeti ve Özerk Yönetim arasındaki 10 Mart’ta imzalanan mutabakattan sonra, Türkiye bastırıyor, acele ediyor. “SDG’yi orduya katın, dağıtın. Özerk yönetimi dağıtın” diyor. Tek hükümet, tek ordu, tek devleti dayatarak, HTŞ’yi egemen kılmakta ısrar ediyor. Suriye ile ilgili bütün güçlerle pazarlık yapmaya çalışıyor. Türkiye, HTŞ’yi yönlendiriyor, bu konuda harekete geçiriyor. HTŞ’nin bütün yönetim mekanizmalarında Türkiye var. Kürt karşıtı, Kürtlere kapalı bir Suriye inşa edilmek isteniyor. Suriye’nin demokratikleşme, özgürleşme, halkların nefes alma umudu boşa çıkarılıyor. BAAS rejiminden daha kötü, daha baskıcı, karanlık faşist bir sistem kuruluyor. Herkesin HTŞ’ye teslim olduğu, itaat ettiği, örgütsüz, siyasetsiz bir toplum yaratılmak isteniyor. HTŞ zaten açıktan demokrasiye karşıdır. Biat dışında ortaklık, koalisyon, demokratik ittifaklar onlar açısından düşünülmez şeylerdir.

  • HTŞ öncülüğündeki Ahmed Şara, tekçi, merkeziyetçi, demokrasiye doğası gereği kapalı olan ve şeriatçı bir ideolojiye sahip olarak biliniyor. Tüm bu anlayış ve zihniyet siyasetiyle yoğrulan HTŞ’in karşısında nasıl bir mücadele yöntemi geliştirmek gerekiyor?

Ahmet Şara önderliğinde mezhepçi, demokrasi karşıtı, dini esas alan bir sistem kurmaya dönük çalışmalar var. Bu sistemden şu an görüldüğü kadarıyla sadece Türkiye rahatsız değil. Bütün Arap ülkeleri, komşular herkes tedirgin, kaygılı ve ihtiyatlı. Ama Türkiye, Dürzi katliamından sonra bile, “Biz Ahmet Şara’yı kayıtsız şartsız destekliyoruz” dedi. “Hatta askeri güç kullanmak için bize çağrı yapıldı, davet edildik” diyor. Daha önceki bütün askeri müdahaleleri gayri meşruydu, işgalciydi. Şimdi bunu meşrulaştırmak istiyor. Suriye hükümeti bizi davet etmiş, çağrı yapmış diyorlar.

Suriye devrimi tasfiye edilip, çalınıyor. Çünkü Halk örgütsüz. Büyük bir yoksulluk var, işsizlik var, parçalanmışlık var. Milyonlarca insan göçmüş, içeride yer değiştirmiş. Alım gücü tüketilmiş. Etkili, güçlü bir muhalefet yok. Sadece örgütlü olan, kendini yöneten Kuzey ve Doğu Suriye bölgesi var. Bu bölgeler de izole edilmeye çalışılıyor. HTŞ’nin kültürü bellidir. Aleviler ve Dürziler onlar için düşmandır, gidip katlettiler. Kuzey ve doğu Suriye düşmandır, bunlar tasfiye edilecek diyorlar. Yani Suriye’deki halkları kendi vatandaşı olarak görüp, ortak bir hukuk oluşturup, onlarla anlaşıp, birleşerek bir çözüm düşünmüyor. Kendisinden olmayan, kendisine biat etmeyenler onlar için düşmandır. Düşmanın katli vaciptir, diyorlar. Çocuk, kadın herkesi öldürüyorlar. Hala kadınları kaçırıyorlar, hala insanları satıyorlar. İnanılmaz bir gericilik, inanılmaz insanlık dışı bir mantık var. Türkiye de bunları her yerde meşrulaştırmaya çalışıyor. Sponsorluğunu yapıp, çok iç içe geçtiler. Böyle tanımlamak daha doğrudur.

Suriye’de demokrasi mücadelesi yürütmek hayati önemdedir. Demokratik bir Suriye dışında çözüm yoktur. Zaten Özerk Yönetim’in, Kürtlerin ayrı bir devlet kurma, ayrılma gibi bir program ve projesi yok. Suriye’nin birliği ve bütünlüğü içinde çözüm aradılar. BAAS döneminde de arayışları ve girişimleri bu yönlüydü. BAAS yıkıldıktan sonra da aynı stratejiyi izliyorlar. Aşırı katı merkeziyetçilik yerine, ademi merkeziyetçi demokratik bir Suriye kurulsun istiyorlar. Çünkü merkeziyetçi yönetimler Suriye’yi bu hale getirdi. Bu denenmiş. BAAS sistemiyle tek parti, bütün yetkilerin Şam’da olduğu, aşırı merkeziyetçi bir yönetim, toplum üzerinde ağır bir yük oluşturdu. Toplumu nefes alamaz hale getirdi. BAAS rejimi sonunda yıkıldı. Ama demokratik bir Suriye denenmiyor. Baskıcısı, tekçisi, aşırı merkeziyetçisi hep denenmişti. Bugüne kadar denenmiş, iflas etmiş sistemi, şimdi HTŞ eliyle tekrar daha katı bir biçimde kurmak istiyorlar. Suriye’ye demokratik bir şans tanımak, desteklemek ve önünü açmak gerekiyor. Hem batılı güçler bunda ısrar etmiyor hem de Türkiye buna karşıdır. HTŞ de karşı olunca, sahada facialar yaşanıyor.

HTŞ herkese evet dese de mavi boncuk dağıtsa da içeride kitle tabanı olmadığı halde, ilk fırsatta Alevi katliamını, sonra Dürzi katliamını gerçekleştirdi. Öyle ki, kendi vatandaşlarının evlerini, şehirlerini ateşe verebiliyor. Üzerlerine ağır silahlar gönderiyor. Ayrım yapmadan insan öldürüyor. Vatandaşlarını “katli vaciptir” deyip hain, ajan, emperyalistlerin, İsrail’in ajanıdırlar diye ilan ediyorlar. Diyalogla, ortak yaşam kültürüyle hareket etmiyorlar. Bu açıdan bu zihniyetle mücadele edilmesi ve etkisizleştirilmesi lazım. Suriye halklarının aydınlatılması lazım. Bu görev en fazla aydınlara, demokrasi güçlerine, örgütlü ve siyasi çevrelere düşer. Şu an da bunu en iyi yapabilecek olan Kuzey ve Doğu Suriye güçleridir. Hem güçlü bir kadın hareketi hem de yönetim deneyimi var. Toplumda güç ve irade olmuş bir pratik örnek var. Bütün halklar, inançlar, kültürler barış içinde bir arada yaşayabiliyor, ortaklaşabiliyorlar. Demokratik bir model var. Devlet ve merkezi bir hükümet olmadığı halde birlikte yaşayabiliyorlar. Demokrasi gelirse parçalanma olur lafları demagojidir. Sanki Suriye demokratikleşirse parçalanacakmış gibi. Tersi Kuzey ve Doğu Suriye’de görüldü. Demokrasi birleştirici bir unsurdur. Kimse merkezi bir hükümet kurmuyor, kimse diktatörlük kurmuyor, kimse kimsenin varlığını inkâr etmiyor. Tersine herkes eşit koşullarda bir arada yaşam olanağına kavuşuyor.

HTŞ’nin oluşturduğu anayasa, kurduğu hükümet vb. hepsi antidemokratiktir. Tekçidir, merkeziyetçidir. Bir mezhebe ve dini çizgiye dayalıdır. Bunun sonu felaket olur. Bu açıdan bütün güçlerin, başta Suriye’nin demokratik güçleri olmak üzere, koalisyon ve Arap ülkeleri, etkisi olan çevrelerin demokratik bir Suriye için çabalarını ortaklaştırmaları gerekiyor. Tabi bu sorun en fazla Suriye halklarının sorunudur. Güçlü bir ideolojik, siyasi, örgütsel bir mücadele yürütmeleri gerekiyor. Demokratik haklar mücadeleyle kazanılır. HTŞ’nin niyeti anlaşılmıştır. Demokrasiye karşıdırlar. O zaman eşitlik özgürlük isteyenler, inançların ve kültürlerin varlığını, bir arada yaşamasını bir zenginlik kabul edenler birleşmek zorundalar. Birleşik bir Suriye, demokratik bir Suriye ile mümkündür.  Neden bütün yetkiler Şam’da olsun ve bir merkezde toplansın ki! Öyle olursa, o yönetim çok masraflı olur, çok hantal ve ezici olur. Yetkileri bölgelerle paylaşmak gerekiyor. Dünyada yaşanan genel eğilim de budur. Bölgelerde, belediyelerde halk yöneticilerini seçmeli, yönetime daha aktif katılmalı, kendi kendisini yönetecek mekanizmaların olması gerekiyor.

Yarın: HTŞ’nin sözde seçimi gayrı meşrudur

PaylaşTweetGönderPaylaşGönder
Önceki Haber

Samandağ Olaylarının Düşündürdükleri

Sonraki Haber

Meletî madenlerle haritadan mı silinmek isteniyor?

Sonraki Haber
Meletî madenlerle haritadan mı silinmek isteniyor?

Meletî madenlerle haritadan mı silinmek isteniyor?

SON HABERLER

Öcalan’a hayırlı-hayırsız çağrı hakikate vesiledir

Kürt kudretini aklından alıyor

Yazar: Yeni Yaşam
11 Ağustos 2025

Meletî madenlerle haritadan mı silinmek isteniyor?

Meletî madenlerle haritadan mı silinmek isteniyor?

Yazar: Yeni Yaşam
11 Ağustos 2025

Muzaffer Ayata: Birleşik Suriye, demokratik Suriye ile mümkündür

Muzaffer Ayata: Birleşik Suriye, demokratik Suriye ile mümkündür

Yazar: Yeni Yaşam
11 Ağustos 2025

Cizîr’de 32 yıldır yasaklı olan iki köy barajla suya gömülmek isteniyor

Samandağ Olaylarının Düşündürdükleri

Yazar: Yeni Yaşam
11 Ağustos 2025

Rojava deneyimi üzerinden komünalist devrim inşası

Rojava deneyimi üzerinden komünalist devrim inşası

Yazar: Yeni Yaşam
11 Ağustos 2025

Yeni dönem

‘Varlığımız örgütlülüğümüze bağlı’

Yazar: Yeni Yaşam
11 Ağustos 2025

Qoser’de on binler şölende buluştu: İmralı kapılarını açın!

Qoser’de on binler şölende buluştu: İmralı kapılarını açın!

Yazar: Yeni Yaşam
10 Ağustos 2025

  • İletişim
  • Yazarlar
  • Gizlilik Politikası
yeniyasamgazetesi@gmail.com

© 2022 Yeni Yaşam Gazetesi - Tüm Hakları Saklıdır

Welcome Back!

Login to your account below

Forgotten Password?

Retrieve your password

Please enter your username or email address to reset your password.

Log In

Add New Playlist

E-gazete aboneliği için tıklayınız.

Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
  • Tümü
  • Güncel
  • Yaşam
  • Söyleşi
  • Forum
  • Politika
  • Kadın
  • Dünya
  • Ortadoğu
  • Kültür
  • Emek-Ekonomi
  • Ekoloji
  • Emek-Ekonomi
  • Yazarlar
  • Editörün Seçtikleri
  • Panorama
    • Panorama 2024
    • Panorama 2023
    • Panorama 2022
  • Karikatür
  • Günün Manşeti

© 2022 Yeni Yaşam Gazetesi - Tüm Hakları Saklıdır