İnsan toplumunun hakikat ve özgürlük arayışında yapması gereken en önemli şey verili olanı reddetmesidir. Verili olanı, toplum karşıtı olanı, doğru olmayanı reddetmeden demokratik toplum ve barış inşasında başarılı olma pek mümkün değildir. Hakikat sadece hakikat değildir, hakikat özgürlüktür. Bu mana ile demokratik toplum ile özgürlük ve hakikat arasında birebir bir ilişki söz konusudur. Günümüz Ortadoğu toplumunda ve Türkiye’de farklı kültürlerin, inançların, kimliklerin kendisine dayatılanı reddederek kendi kimlikleri ile kültürel özgünlükleri ile yaşamaları, bu yaşamın arayışına girmeleri tarihsel bir sorumluluk olduğu gibi, aynı zamanda ahlaki bir sorumluluktur. O halde hakikat ve özgürlük arayışında bulunmak, demokratik toplumu ve barışı inşa etmek, bir hakikat mücadelesi olduğu gibi ahlaki bir duruşun ifadesidir.
Eşit ve özgür yurttaşlar olarak tarihsel değerleri kendi kimlikleri, özgünlükleri ile yaşayacakları, merkeziyetçi olmayan bir yönetim biçimi, Ortadoğu başta olmak üzere Türkiye için tarihsel bir zorunluluktur. Demokratik toplumun yapıtaşları olan çoğulculuk, cinsiyet özgürlüğü, toplumsal ekolojik bir zihniyet; doğrudan demokrasi, farklılıkların bir arada yaşayabilecekleri politik iklimin inşa edilmesi bir bakma barış mücadelesinin toplumsallaşması ve bu zeminin oluşmasını ifade eder. Bu realite esas alındığında yalnızca Kürt sorununun çözümü değil, Türkiye’nin yüzyıllık tekçi anlayışının yapısal olarak dönüşümünü gerçekleştirmeye yönelik bir çalışmadır.
Demokratik toplum ve barışçıl çözüm önerisi, özellikle son kırk yıldır kamu kaynaklarının güvenlik odaklı politikalarla tüketilmesi, bölgeler arası kalkınmışlık seviyesi arasındaki uçurumun artması, ekonomik, sosyal, kültürel, siyasal olarak gittikçe gerilemesi, yeraltı ve yerüstü kaynaklarının uluslararası kapitalist şirketler ve onların yerdeki temsilcileri eliyle sömürülmesi, özellikle tarımsal alan başta olmak üzere, hayvancılığa bağlı birçok işkolunda dışa bağımlı hale gelinmesi gibi olumsuzlukları ortadan kaldırabilecek bir projedir. Kapitalist modernist, neoliberal sermayenin sömürücü karakterine karşı halkı merkeze alan, komünal bir ekonomik sistemin oluşturulması manasına da gelir.
Barışın toplumsallaştırılması, çatışma sürecinin sanığı, tanığı, mahkumu haline getirilen, tekçi anlayıştan kaynaklı en büyük mağdur haline gelen halkın toplumsal güveninin yeniden inşası, özgüveninin artması, diyalog ortamının gelişmesini sağlar. Başta kadınların, gençlerin, farklı kimliklerin, etnik-dinsel yapıların, demokratik inancı savunan süreklerin toplumsal hayata eşit ve özgür bir şekilde katılmaları, kendilerini ifade etmeleri, kendileriyle ilgili kararları almaları demokratik toplumun asli unsurudur. Bütün ilkeler rızalıkla belirlenirse alınan kararların toplumsal meşruiyeti olur ve ahlaki politik toplum olma özelliklerini açığa çıkarır. Bu aynı zamanda toplumun demokratik niteliğinin en önemli göstergesidir. Başka bir ifade ile hak meydanında rızalık alınan her bir karar toplumun demokratik işleyişinin bir göstergesidir ve aynı zamanda bu toplum barış toplumudur. Böyle bir toplumun inşasını üst akılda, devletin iktidar aygıtlarından beklemek, umut hasıl etmek ahlaki politik toplumun temel karakterine terstir.
Demokratik toplum modelinde aidiyet duyguları, kimlikler erozyona uğramadan varlık alanı bulur. Bu toplumda yaşayan cümle can birbiri ile niyazlalaşır, birbirinin aynası olur, her canın mekânı bir başka canın gönül sarayı olur. Her can hem var eden, hem var olandır. Ne kadar inşa ederse o kadar özgürdür. Tekçi anlayışların homojenleştirici ideolojilerine karşı kırklar meclisindeki “birimiz hepimiz, hepimiz birimiz için” desturu demokratik toplumun olmazsa olmazıdır. Demokratik toplum ifadesi, başlangıcı sonu belli olan, düzgün doğrusal bir tarihsel perspektife sahip olan bir model değildir. Zamanın ve mekânın ruhuna göre bazı değişimler geçirse de stratejiktir. Bir mücadeledir, yerelin sosyolojisini esas alarak istem ve arzuların örgütlü kılınarak hakikat ve özgürlük arayışında bulunmaktır.
Demokratik toplum modeli ya da demokratik çözüm süreci Türkiye’nin yalnızca iç politikasını değil, dış politikasını da sistemsel olarak dönüştürme potansiyelini kendi içinde taşır. Komşularıyla sürekli sorun halinde olma, içte demokratik talepleri sürekli bastırma, bu süreçte hegemonik güçlerin kendi aralarındaki dönemsel krizleri, darbe dinamiklerinin sürekli gündeme getirilmesi ya da buna yeltenilmesi aşılamayan sistemsel birçok sorun barışçıl bir modelle aşılabilir.
Demokratik toplum ve barışın toplumsallaşması, siyasetin demokratikleşmesi Türkiye’nin içinde bulunduğu yüz yıllık kaos ve kriz halini aşmaya yönelik radikal perspektifleri içermektedir. Her ne kadar ki son dönemlerde demokratik toplum ve barış perspektifini kimisi solculuk, kimisi kaba materyalizm, kimisi resmi ideoloji, kimisi muhalefet adına eleştiri adı altında karalama kampanyaları yapsa da demokratik toplumun ve barış sürecinin kurumsallaşması; Kürtlerin sadece kendilerine yönelik bir önerileri değildir. Sadece çatışma halinin sona erdirilmesi değil; aynı zamanda bir bütünen toplumsal değişim ve dönüşüm, yapısal sorunların çözülmesi ve stratejik birçok zorunluluğu da kendi içinde barındırıyor.
Demokratik toplum ve barış içinde yaşam , toplumun özgür olma, kendi kendine yetme duygu ve hissini çağın sosyolojisine ve toplumsal hakikatine göre inşa etme durumudur. Bu inşa süreci sistemin kabul ve ret ölçülerinin dışında kalarak, karşı çıkılan sistemle farklılıklarını ortaya koyma ve kendi sistemini oluşturma çabasıdır. Tekçi anlayışların yarattığı siyasi, toplumsal, ekonomik ve kültürel kaosları demokratik siyasetle çözme yaklaşımıdır.