Rojin Kabaiş’in anne ve babası ile adalet arayışlarını, isyanlarını, ihmalleri ve soru işaretlerini konuştuk:
Baba Nizammetin Kabaiş: ‘Rojin de sizin kızınız değil mi? Bana yardım edin, adaleti birlikte arayalım. Okul ve yurt yönetimi birinci dereceden sorumlu. Kızım intihar etmedi katledildi…’
Anne Aygül Kabaiş: ‘Çocukları çok seviyordu. İzin vermediler kızım okusun. Herkes destek olsun. Hiçbir kadın ‘kaybolmasın’… Bazen hala evin içinde dolaştığını düşünüyorum. Bir yerde bana bakıyor’
Reyhan Hacıoğlu
Ayşe, Semra, Rojin, Narin, Sıla, Gülistan, Nermin, İpek… Adları ve yaşadıkları farklı olsa da yaşatılanlar aynı. Kimi katledildi, kimi kaybedildi. Fail kimi zaman “en yakınlar” oldu, kimi zaman en yabancılar. Kimini devlet katletti, kiminin failini devlet korudu. Kimi için adaleti en sevdikleri aradı, kimi için hiç tanımadıkları…
Bir kez daha hem ailelerin hem de toplumun mücadelesi açısından sembol olmuş bazı isimler üzerinden toplumun “adalet” arayışını, bu arayışı da diri tutmak adına gündemleştirmek istedik. Zira katledilenlerin faillerini, “kaybedilenlerin” akıbetini öğrenmek, aileler için olduğu kadar bir daha yaşanmaması adına toplum için de hayati bir noktada duruyor. Dosyamızda dört sembol isme dönüşen Rojin Kabaiş, Narin Güran, İpek Er ve Gülistan Doku üzerinden hem ailelerin hem de toplumun adalet arayışını konuşacağız.
Rojin Kabaiş
Rojin Kabaiş… 21 yaşında, Amedli genç bir kadındı. Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi’nde Çocuk Gelişimi Bölümü okuyan Rojin Kabaiş, 27 Eylül’de arkadaşlarına çakıl taşı toplamak için Van Gölü kıyısına ineceğini söyleyip kaldığı KYK yurdundan çıktı ve bir daha geri dönmedi.
Yurttan çıkışının üzerinden bir gün geçtikten sonra ilgili kurumlara haber verildi ve 28 Eylül 2024 tarihinde, Van Gölü sahilinde Rojin’e ait cep telefonu, kulaklık, kek ve su bulundu.
14 gün sonra ise Rojin’e ait başörtüsü bulundu. Okul ve yurdun bahçesinin bir arada olduğu alanda “kaybolan” Rojin’in cansız bedeni ise 18 gün sonra, 15 Ekim 2024’te Mollakasım Mahallesi’nde, göl kenarında bulundu.
Herkesin ve ilk etapta yetkililerin de “intihar etti” dediği olayda bir tek ailesi ikna değildi. Çünkü Rojin hayata bağlı, neşeli bir kadındı, intihar edebilecek biri değildi. Bu yüzden de Kabaiş ailesi cılız destekler dışında yalnız kalsa da hiç vazgeçmedi, “Rojin intihar etmedi, katledildi,” demeye devam etti.
Ailenin adalet arayışı
Aylarca tek başına mücadele eden baba Nizamettin Kabaiş, “Rojin de sizin kızınız değil mi? Ben tek başıma yapamıyorum. Bana yardım edin, adaleti birlikte arayalım” diyerek isyan ediyordu 26 Aralık 2024’te, “Adalet Sarayı” önünde, ailesi tarafından katledilen Narin Güran’ın davasında karar duruşması görülürken.
Babanın isyanını tüm toplum duydu. Sonraki günlerde eylem ve etkinler yapıldı. Barolar “gizlilik” kararı olan dosya için talepte bulundu; kadınlar, öğrenciler “adalet arayışı”na sahip çıktı. Şimdi Rojin davası artık herkesin davası ve herkes soruyor:
Rojin’e ne oldu?
Ailenin olaydan sorumlu tuttuğu okul ve yurt sessizliğini koruyor, dosyada ne olduğu da kısıtlama kararı nedeniyle bilinmiyor. Yine Rojin’in ölüm saati, hangi suda boğulduğu, 24 kilometre nasıl sürüklendiği, yurttan çıkarken ayaklarında bulunan sarı terliğe ne olduğu, vücudundaki izlerin darp mı sürüklenmenin etkisi mi olduğu ve ölü bedeninde bulunan iki erkek DNA’sının kime ait olduğu da “bilinmeyenler” arasında.
‘Rojin sizin de kızınız!’
Adalet arayışlarını Kabaiş ailesinden dinledik: 8 çocuklu bir ailenin 6’ıncı çocuğu Rojin, okuyan üç kardeşten biriydi. “Dört kızım vardı. Rojin gitti…” diyor anne, minare ustası olan baba ise ellerini göstererek, “Bu ellerle büyüttüm, emek verdim. Yetiştirdim, okula gönderdim, onlar cenazesini gönderdi,” diyor.
Evin duvarında Rojin’in en son fotoğraflarından biri asılı. Babanın telefonunun hem ekranında hem de arka kapağında da aynı fotoğraf var. Bir de hep cebinde taşıdığı fotoğrafı var tabi. Gittiği her yerde gösterip “Rojin sizin de kızınız!” dediği fotoğraf…
Baba Nizamettin Kabaiş, Rojin’i anlatıyor:
“Hayatı seven, saygılı, hürmetli, terbiyeli, yani on dört yaşından beri kendini tanıyan biriydi. Hem Arapça dersine gitti hem okumak istedi. Özellikle çocukları çok severdi. Onun için öğretmenlik bölümünü seçti ve kazandı.”
İki yıl önce ilahiyat kazanmış Rojin ama kısa süre devam ettiği okulda, atanmada zorlanacağını düşünerek devam etmemiş. Evde çalışıp bu kez Van Üniversitesi’ni kazanmış.
‘Çocukları çok seviyordu’
Anne Aygül Kabaiş anlatıyor:
“Çocukları çok seviyordu, hemşirelik de tercih edebiliyordu ama istemedi. İzin vermediler kızım okusun.”
İlk günden beri adalet aradıklarını söyleyen baba, “Üniversiteye götürdük, yurda götürdük, güvendik onlara. Sahip çıkmadılar,” diyor ve Rojin’in kaybolmasından kendilerini geç haberdar eden okul ve yurt yönetiminin birinci dereceden sorumlu olduğunu anlatıyor:
“Ölüm sebebi bunlardır, birinci dereceden. Eğer sahip çıksalardı o gece Rojin yurda gitmemiş. Rojin’i telefonunda arasalardı belki bugün aramızdaydı. Veya karakola haber verseydiler, orada, üniversitenin içinde kolluk karakolu vardır. Onlara haber verseydi gene de belki bir şeyler yapılabilirdi. Ya da bize haber verseydiler. Bir gece boyu gitmemiş, ancak öbür gün öğlene doğru haber verdiler.”
18 gün boyunca aramalara katılan baba, arama ekipleriyle ilgili ise şunları söylüyor:
“18 gün boyunca devlet bütün gücüyle aradı, bulamadı. Demek ki gölde değildi. Gölde olsaydı bulacaklardı. Sonra bulduğu zaman hemen otopsiye getirdiler ve bize dediler ki zaten gölden çıkmış, belli ki intihar etmiş. Yani neye dayanarak siz diyorsunuz intihar etmiş? Daha ne otopsi yapılmış, hiçbir şey belli değil. Hemen intihar süsü verdiler.”
Kimler intihar diyor?
“Bunu size ısrarla diyen kim ya da kimlerdi” diye soruyorum. Baba şunları söylüyor:
“Şimdi isim verince yanlış anlıyorlar. Yurt görevlisi de, onlar diyordu ki telefonu telin oraya bırakmış. Eee orada zaten tel de yoktur. Ben de diyorum ki o da senin hatandır. Sen o teli taksaydın, o kör noktaları yapsaydın, demir parmaklıkları yapsaydın bugün bunlar olmazdı. Hataları olduğu için bu sefer intihara meyilli diye konuşmaya başladılar. Neye dayanarak bunu diyorlar. Niye çocuğun günahını alıyorsunuz ki?”
Darp izleri vardı
Rojin’in cenazesini görüp görmediğini soruyorum. Baba Kabaiş anlatıyor:
“Otopsiye başlamadan ben çok ısrar ettim. Dedim illa ki ben de göreceğim. Çok bağırdım, ağladım öyle kabul ettiler. Kızımı o halde gördüm. Aklımdan ömür boyu çıkmayacak. Ben hakkımı helal etmiyorum. Bu katliamı yapanları devlet bir an önce yakalasın. Otopsiye girdiğim zaman daha önce demek ki onlar bakmışlar sonra beni bıraktılar. Elbiseleri zaten yarıya kadar kaldırılmıştı. Karnında şişme yoktu. Vücudunda bozulma yoktu, bir insan suda fazla kalırsa beden belli eder. Sırtında da darp izi vardı. Boğazın üzerine de halka gibi pamuk bırakmışlardı. Bellidir ki çocuğa zarar vermişler. Yemek borusu patlaktır, dediler, ama dosyada yazmamışlar. Hâkim doktor söyledi. Onlar demiş ki doğaldır. Doğal değildi. Gözümle gördüm. Yüzünde de şişme vardı. Ama kim görse aynısını derdi, sanki yüzüne ilaç vurmuşlardı. İlaç kokusu geliyordu. Ayak izleri de bir köylü gördüğü zaman ilk o fotoğraf çekmişti. O fotoğrafı da gördüm. Her iki ayak izlerinden ip gibi simsiyah olmuştu. Kabuk tutmuşlar. Belli ki bağlı kalmış bir yerde. Yine bir elinin üzerinde darp izi vardı. Simsiyah olmuş. Kabuk tutmuş. Onları kendim gördüm. Hiç aklımdan çıkmıyor… Bu çocuğa niye öyle yaptılar ki? Niye, ne zararı vardı? İki günlük öğrenciydi daha. Üçüncü gün böyle oldu. Allah evlat acısını hiç kimseye göstermesin. Sürekli diyorum; Keşke ben ölseydim, o daha gencecik fidan gibiydi.”
‘Okul için gün sayıyordu’
Baba Kabaiş, Rojin’i okulu kazanması ve onu bıraktığı günü anlatıyor:
“Kazandığı zaman günleri sayıyordu. Bana diyordu on beş gün kaldı. On iki gün kaldı. Elbiselerini, hazırlığını yaptı. Beraber gittik. Lokantada yemek yedik. Çarşıda gezdik. Onun sesi hala kulağımda yankı yapıyor. Biz okula gönderdik. Demedik ki gitsinler götürsünler göl kenarında öldürsünler ve biz cansız bedenini getirelim…”
Kızından kalan videolara bakıyor, “Demek ki hepsi ondan hatıra kalacakmış bize, ondan bu kadar çekmişiz,” diyor.
‘Ne olduysa yurt biliyor’
Baba “intihar” söylemine öfkeli:
“Bir görüntü, bir not olsaydı tamam, derdim kızım intihar etmiş. Hiçbir delil ortada yok. İntihar edecek bir durumu da yok. Son olarak oda arkadaşıyla konuşmuş. Oda arkadaşı mutlaka bir şey biliyor, bir şey görmüştür, onu da susturmuşlar. Biz 18 gün boyunca orada kaldık. O da hiç bize yanaşmadı. Dedik ki gelsin annesiyle görüşsün. Konuşturmadılar. Yani bilmiyorum, artık daha ne olmuşsa üniversiteyle yurt biliyor.”
Herkes ses çıkarsa…
Aileye ne beklediklerini soruyorum. Baba Kabaiş, taleplerini, beklentilerini sıralıyor:
“Değil 3 ay, 30 sene, 50 sene de geçse mücadele edeceğim. Tek bir soru işareti de kalsa açıklamasını bulana kadar ben mücadeleyi bırakmayacağım.
Telefon sinyali olur, hani terliği olsa, ortada yok. Bunların cevaplarını istiyorum. Üniversitede nereye gitmiş? Kiminle konuşmuş? Telefon sinyali o gece kimler orada vardı? Oradaki güvenlikçinin ifadesini alsınlar. Nöbetçi kimdi o gece? Bunlar hepsi soru işaretidir. Kim görevi ihmal etmişse cezası neyse az ya da çok. Herkesin cezasını çekmesini istiyorum.”
‘Başörtüsünü oyalamak için…’
Anne de anlatıyor yaşadıklarını:
“13 gün kaldım orada, sonra dönmek zorunda kaldım. Eve geldim ama ayaklarım tutmuyordu, gelen giden vardı ama ben kendimde değilim. Geldim iki gün sonra polisler aradı, dedi ‘Bu Rojin’in başörtüsü müdür?’ Dedim onundur. Demek başörtüsünü attılar ki oyalanalım diye. Biz hakkımızı arıyoruz. Katiller dışarda dolaşmasınlar, demesinler dosyası kapandı. Biz kapatmayacağız!”
‘Adalete ses verin’
Baba anlatmaya devam ediyor:
“Bana söz verdiler, dediler ki biz telefon baz istasyonlarına bakacağız. Yani metre metre her şey çıkartırlar. Düşün ki cebinde küçük bir anahtar varmış. O anahtarı bile cebinden çıkartmışlar. Götürmüşler oraya bırakmışlar. Biz kamerayı 6-7-8’e kadar izledik baktık. Ama belki gece götürüp bıraktılar. Belki iki kişi bıraktı. Bunları göstermediler. Sorgulama çalışmaları devam ediyor. Ben bunu da istiyorum. Gizlilik kararı bir an önce kalksın. Barolar açıklama yaptı, teşekkür ediyorum onlara, Rojin’in hakkını arayan herkese.”
“Adalet arıyoruz. Adaletle ses verin” diye ekliyor ve devam ediyor baba:
“Tabii ki vicdan sahibi insanlar var. Taziyeye geldiler. Başım gözüm üstüne. Ama bir de dosyayı sorun. Bu dava ne oldu? Bu genç kızımıza ne oldu? Bunu desin herkes.
Ben bir de şu şekilde düşünüyorum. Diyorum ki acaba yurt ve üniversite devlete bağlıdır. Onun için mi insanlar adım atmıyorlar? Ya da bir korku mu vardır? Onun için adliyenin önünde, gidip isyan ettim.”
Herkesin görevi
Toplumdan beklentilerini soruyorum babaya:
“Birçok şey hasıraltı ediliyor. Birçok kadına şiddete uygulanıyor, darp ediliyor ve sonra intihar etti ya da kazara oldu diyorlar. İşte bunun için görev herkese düşüyor. Herkes sesini çıkartsa katilleri daha erken bulurlar.”
‘Oda arkadaşı konuşsun’
Adalet arayışında son sözü Rojin’in annesine bırakıyorum:
“Dünya arkamızda olsun. Herkes destek olsun. Hiçbir kadın ‘kaybolmasın’… Bazen hala evin içinde dolaştığını düşünüyorum. Bir yerde bana bakıyor. Hala da inanmıyorum biliyor musun? Diyorum ki kızım okulda ve dönecek. Hiç kimseye bir zarar vermedi ki kızım. Tek isteğim oda arkadaşı konuşsun. Neden sessiz? Neden yardımcı olmuyorlar.”
YARIN: Narin dosyası, toplumun adalet arayışı, basının rolü