Mereş merkezli depremin üzerinden iki yıl geçti. Ne verilen sözler tutuldu ne de yaralar sarıldı. Bir yılda herkes evine kavuşacak denildi, ancak halen depremzedeler çadırlarda. İki yıl geçti, ancak sarsıntı halen sürüyor
Selman Çiçek
6 Şubat 2023 saat 04.17’i gösterdiğinde tam bir dakika 36 saniye hayat durdu. Bir dakika 36 saniye boyunca dipten gelen dalga sanki hiç bitmeyecek gibiydi. O sarsıntının üzerinden tam iki yıl geçti. 365 gün ve 8 mevsim…
O sarsıntının üzerinden iki yıl geçti. Belki o sarsıntı jeolojik olarak bir saniye otuz altı saniye sürdü. Ama toplumsal boyutu iki yıldır sürüyor. İki yıl boyunca ne yaralar sarıldı ne de dersler alındı. 2003’te Bingöl’de, 2011’de Wan’da, 2010 ve 2020’de Xarpêt’te, 2020’de İzmir’de ve son olarak Mereş merkezli yaşanan depremlerde binlerce insan hayatını kaybetti. AKP iktidarı, göz göre göre gelen yıkımlara “doğal afet” dedi. Bu felaketleri, alınmayan önlemlere bağlamak yerine fıtrata, kadere bağladı. Deprem öncesi ve sonrası yapılmayanları eleştirenleri tehdit etti. “Dezenformasyon yasası” çıkararak yargıladı.
Mereş’in Pazarcix (Pazarcık) ve Elbistan ilçelerinde 9 saat arayla yaşanan 7.7 ve 7.6 büyüklüğündeki iki deprem ve artçı depremlerle 15 milyona yakın nüfusun yaşadığı 11 kentte (Mereş, Hatay, Dîlok (Antep), Semsûr (Adıyaman), Meletî (Malatya), Kilis, Riha (Urfa), Adana, Xarpêt (Elazığ) Osmaniye, Amed) büyük bir yıkıma ve can kaybına yol açtı. Deprem, birçok özelliği ile dünyada bir ilkti. ABD’li sismolog Harold Tobin, aletli sismolojik ölçümlerin başladığı 20. yüzyıldan beri 24 saat içerisinde gerçekleşen bu denli iki büyük depremin bir ilk olduğunu açıklamıştı. Jeofizik Uzmanı Paul Martin Mai de 6 Şubat’ta gerçekleşen depremlerin 400 kilometrelik bir uzunlukta etki yarattığına dikkat çekti.
Ağır bilanço
Oldukça geniş bir coğrafyayı etkileyen depremlerde resmi açıklamalara göre; 50 bin 783 kişi hayatını kaybetti. 107.204 kişinin ise yaralandığı açıklandı. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın açıklamalarına göre Hatay’da 13 bin 883, Mereş’te 7 bin 295, Semsûr’da 5 bin 826, Meletî’de 4 bin 197, Dîlok’ta 3 bin 805 olmak üzere toplam, 36 bin 932 bina deprem anında yıkıldı.
Afet yönetimi ve skandal
Tüm dünya depremden dolayı seferberlik ilan ederken Türkiye’de ise işler tam tersi gelişti. Krizi yönetmekle sorumlu olan Kızılay ve AFAD, krizi yönetmekten ziyade sık sık krizden faydalanma ve yolsuzluk haberleri ile gündeme geldi. Depremzedeler, kışın soğuk havasından korunmak için başını sokmak için bir çadır ararken Kızılay, çadır satarak her gün yeni bir skandalla gündeme geliyordu. Kızılay yönetimi, Dünya Gıda Programı tarafından ‘yabancılara yardım’ amacıyla gönderilen 3 milyon 700 bin TL ile 10 adet 4×4 jip aldı. Menzil tarikatı destekçisi şirkete 700 milyonluk ihale verilmesi bu skandallardan bir kaçıydı.
Halen çadırlardalar
Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe Başkanlığı’nın Türkiye Deprem Kurtarma ve Yeniden Yapılandırma Değerlendirmesi raporuna göre 3.3 milyon kişi deprem bölgesinden ayrıldı. Yaklaşık 2 milyon kişi bölgede kurulan çadır ve konteyner kentlerde barınıyor. Depremin ilk üç ayında depremzedeler, kış şartlarına elverişli olmayan çadırlarda kaldı. Elektrik ve su sorununun olduğu çadır kentlerde, sobalarla ısınmaya çalıştı. Depremden sonra AKP, bir seçim propagandası olarak depremzedelere yapılacak konutların, bir yıl dolmadan teslim edileceğini açıklasa da depremin üzerinde iki yıl geçmesine rağmen halen binlerce yurttaş çadırlarda yaşıyor. Verilen hiçbir söz tutulmadı. Depremzedelere inşa edilen TOKİ’lerin büyük çoğunluğu bitmezken biten binalar ise büyük eksikliklerle teslim edildi yurttaşlara.
Dirençli kentler yok
Depremden sonra ‘imar affı’, inşa edilen konutların depreme dayanıklılığı çok konuşuldu. Depremin üzerinden tam iki yıl geçti. Ancak, deprem bölgesinde olan Türkiye’de depreme dirençli kentlerin oluşması için tek bir adım atılmadı. Meclis’te, bu konuya dair tek bir yasa gündeme gelmedi, hiçbir yönetmenlik geçirilmedi. Halen, binlerce müteahhit, depreme dayanıksız binalar inşa etmeye devam ediyor. Dirençli kentlere dair tek bir adım atmayan iktidar, rezerv alanları depremde yıkılan birçok bölgeyi inşaat firmalarına peşkeş çekti. Bunlardan en önemlisi de Hatay’da bulunan mera alanları oldu.
Rezerv alanlar ve rant
Kentsel Dönüşüm Kanunu’nda rezerv alan tanımının değiştirilmesi depremin yıkıma uğrattığı kentlerde mağduriyete neden oldu. Rezerv alan uygulamaları, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı tarafından planlanıyor ve yönetiliyor. Bakanlık, afet sonrası yeniden yapılanma süreçlerinde koordinasyonu sağlıyor. Toplu Konut İdaresi Başkanlığı (TOKİ) ise afet sonrası konut ihtiyacının karşılanması ve rezerv alanlardaki yapılaşma süreçlerinin yürütülmesi görevini üstleniyor. Tarihi kent Antakya’da Asi Nehri ile Habibi Neccar Dağı arasındaki 307 hektarlık alan Cumhurbaşkanlığı kararıyla ‘riskli alan’ ilan edildi. Bu karar, kadim Antakya’nın neredeyse tamamının yıkılması anlamına geliyor. Uygulama, halka önceden bildirilmiyor. Ev ve işyerlerinin durumunu sormak için ilgili müdürlüklere başvurduğunda da Antakyalılara bilgi verilmiyor. Antakyalılar, evlerinin ya da işyerlerinin rezerv yapı alanı içinde kaldığını ancak kendilerine yıkım ve tahliye yazısı gönderilirse öğrenebiliyor. Yapının sağlam olup olmaması bile kontrol edilmiyor. Tamamen yıkmaya ve yeni yapıların yapılmasına odaklanıyor. Evler, bahçeler, zeytinlikler bir sabah kapıya asılmış duyuru ile ‘rezerv alan’ içine alınıyor. Bu alanlar, daha çok büyük firmalara peşkeş çekiliyordu. Örneğin, Hatay’da ilan edilen bir rezerv alanda 4 bin 217 konut ile ticari binaların yapılması öngörüldü. Buranın ihalesini de alan Reza Zarab’ın ablası ile evli iş insanı NAB Holding’in patronu Behram Eromi’ydi.
Yargılamalar göstermelik
Her büyük depremin ardından ‘bunun hesabı sorulacak’ denir. Büyük laflar edilir, ancak günün sonunda bir arpa yol alınmaz. Kaçak yapıların önünü açan imar affını çıkaran ne bakan istifa etti ne de vicdanları rahatlayan bir yargılama oldu. Yıkılan binalar ile ilgili birçok arsa sahibi ve müteahhide dava açılırken aralarında belediye başkanı, belediye yöneticileri, yapı denetim üyeleri ve Çevre Şehircilik Bakanlığı’nın olduğu mülki amirlere tek bir dosya açılmadı. Arsa sahibi ve müteahhitlere açılan davalar ise kasıtlı adam öldürme ceza maddesi yerine taksirle öldürme ceza maddesi ile açıldığı için verilen cezalar caydırıcı oldu.
Adalet Bakanlığı verilerinden edinilen bilgiye göre, depremlere ilişkin 2 bin 31 adet soruşturma dosyası oluşturuldu. Bunlardan bin 491’i hakkında iddianame hazırlanarak kamu davası açıldı. Şu ana kadar 149 dosya karara bağlandı, 189 sanık hakkında çeşitli hapis cezaları ve farklı kararlar verildi. 342 davada, bin 850 sanığın yargılaması sürüyor. Yargılananların çoğu yolu bir şekilde AKP’den geçen müteahhitlerdi. Ancak, bunların büyük bir çoğu tahliye edildi. Örneğin, AKP’li müteahhit Mehmet Özkan ve kardeşlerinin Hatay Antakya’da inşa ettiği ve 97 insanın yaşamını yitirdiği Özkan Gold City Blokları’yla ilgili davanın ikinci duruşmasında müteahhit Mehmet Özkan ve kardeşi Yusuf Özkan tahliye edildi. Nilüfer Apartmanı davasında yargılanan 2019 yılındaki yerel seçimlerde AKP’den Belediye Meclis Üyesi seçilen tutuklu müteahhit Murat Fuatoğlu ve tutuklu yapı denetim uzmanı Mehmet Haşim Eraslan dördüncü duruşmada tahliye edildi.
Deprem ve ikiyüzlülük
Depremin ikinci yılının yıl dönümünde Ege Deniz’de 400 yakın deprem meydana geldi. Hem Yunanistan’ın hem de Türkiye’nin bu konuya yaklaşımı aslında yukarıda anlattıklarımızı da özetliyor. Ege Denizi’nde 28 Ocak’tan bu yana 400’ü aşkın deprem meydana geldi. AFAD, Türkiye’ye en yakın depremin 140 kilometre mesafede gerçekleştiğini belirtti. Yunan yetkililer, Santorini çevresinde güvenlik önlemleri aldı. Okullar tatil edildi. Riskli bölgeler tahliye edildi. Bölgeye çok sayıda arama- kurtarma ekibi gönderildi. Peki Türkiye ne yaptı? Koca bir hiç. Konuyla muhatap yetkililerin tek bir açıklaması olmadı. Olası büyük bir deprem için bir hazırlık ajandası kamuoyu ile paylaşılmadı. Bölgeye arama- kurtarma ekipleri gönderilmedi.