Newroz, yüzlerce merkezde, milyonlarca insan tarafından coşkuyla kutlandı.
Kürt Halk Önderi Sayın Öcalan’ın barış ve demokratik toplum çağrısı, kutlamaların temel gündemiydi. Newroz’un Kürtler açısından, özel bir gün olmaktan çok daha fazlasını, mücadeleyi ve birliği ifade ettiği biliniyor. Özgürlük Newroz’undan da Kürt halkı, dimdik ayakta, örgütlü ve önderliğine bağlı olduğunu net bir biçimde gösterdi. Esasında demokrasiden ve özgürlükten yana olmayı ifade eden bu görkemli Newroz kutlamaları, aynı zamanda kitlesel irade beyanı olarak görülerek çözümün zemini yapılabilir.
Newroz coşkusunun yaşandığı koşullarda dönüşüm süreciyle ilgili önemli gelişmeler yaşandı. PKK, aldığı ateşkes kararına uygun olarak devletin de harekete geçmesini beklemiş, devlet ise PKK’nin ateşkes kararını “siz kim oluyorsunuz da ateşkesten söz ediyorsunuz, hemen silahlarınızı teslim edin” der gibi üstenci bir dille karşılamıştır.
Bunun üzerine PKK yetkilileri “Eğer barış olacaksa önce silahların susması, operasyonların durdurulması ve sayın önder A. Öcalan’ın özgürce çalışabileceği koşulların oluşturulması gerekir. Ayrıca ateşkes, sadece güvenlik için değil, aynı zamanda politik bir tutum olarak gereklidir” diyerek, yaptıkları kararlı ve net açıklamalarla devletin barış karşıtı tutumunu reddetmişlerdir.
Toplumun bu tartışmaları yaşadığı günlerde İstanbul belediye başkanının önce diploması iptal edildi. Bir gün sonra da bir darbe yapılarak çok sayıda arkadaşıyla birlikte gözaltına alındılar.
İmamoğlu’nun görevden alınması, son tahlilde kişisel değil, politik bir çatışmanın sonucudur. Dolayısıyla sorun tarafların politik programlarına göre ele alınmalıdır. Erdoğan, önemli ölçüde eline aldığı devlet gücünü sonuna kadar kullanarak, yayılmacı, yeni Osmanlı-DAİŞ devletini tamamlamak istiyor. Bunu sağlayacak bir saldırı planlamış durumda.
CHP ise çok ciddi hasar görmüş olan Kemalist devleti yeniden inşa etmeye niyetli. CHP’nin mevcut durumda taşıdığı demokratik kitle potansiyeline rağmen, Erdoğan’ın geliştireceği sert bir saldırıyı püskürtecek, direnen kitlelere önderlik edecek özelliğe sahip olduğu söylenemez. Zaten CHP, ilk başlarda kitle direnişine karşı oldukça korkak yaklaştı. Ancak direnişin kendilerini aşacak kadar güçlü olması, DEM Parti’nin, devrimci- demokratik güçlerin direnişte yer almaları, CHP’nin de biraz cesur davranmasını sağlamıştır.
Direnişin ana gücünü oluşturan emekçiler ve gençler, direnişin önderliğine ağırlıklarını koyabildikleri oranda bu saldırı püskürtülebilir. Ayrıca Türkiye demokrasisi açısında tarihi bir gelişmenin önü açabilir. Bunun için kitlelerin direnişinin yükseltmesi, CHP’nin daha cesur ve kararlı bir programı ve pratiği ortaya koyarak, Kürt Halk Önderi Sayın Öcalan’ın barış ve demokratik toplum çağrısının gereklerini yerine getirmesi gerekiyor. Şüphesiz bu politikanın riskleri vardır. Ancak yaratıcılık, cesaret ve doğru taktiklerle bu sorunlar aşılabilir. Kürt halkının içinde olacağı demokrasi cephesinin kazanması daha çok mümkündür.
Bu günlerde PKK yetkililerinin ortaya koydukları ciddi tutumu gören Erdoğan ve Bahçeli, Newroz coşkusunun yaşandığı İstanbul’da ve Türkiye’de büyük bir kitle hareketliliğine yol açan İmamoğlu ve arkadaşlarının gözaltına alındığı gün, ayrı ayrı açıklamalar yaptılar.
Erdoğan Newroz’un, “baharın ve kardeşliğin bayramı” olarak yasallaşmasını, (yani 1 Mayıs’ı ve 8 Mart’ta olduğu gibi özünü değiştirileceklerini) teklif edeceğini ilan etti.
Bahçeli ise mealen, “terör örgütü” PKK, 4 Mayıs’ta (4 Mayıs 1937 Dersim soykırımına ilişkin kararın alındığı tarihtir) Malazgirt’te “DEM Partili belediyenin yardımıyla kongre yapsın, silahlarını teslim etsin” dedi.
Bahçeli, ilk olarak ateşkese, Kürt halkına yönelik saldırılara ve sayın Öcalan’ın özgür çalışma koşullarının oluşturulmasına değinmeyen bu açıklamasıyla topu taca atmak istemiştir. Çünkü gerçekten çözüm istiyorsa, önce barışa hizmet etmeyen zehirli dilden, PKK’ye terör örgütü denilmesinden vazgeçilir, konunun ciddiyetine uygun olarak PKK’nin kongre yapmasının koşulları oluşturulur. Sayın Öcalan’ın serbest çalışması sağlanır, icra organı olarak, senkronize bir biçimde demokratikleşmenin diğer gerekleri yerine getirilir. Böylece süreç ilerlemiş olur.
Bunların hiç birisini yapmadan ve meşru bir örgüt olduğu kabul edilmeden PKK’nin Malazgirt’te kongre yapmasını önermek, fantastik bir öneri olmaktan öteye gidemez. Zaten öneri, “Hükümet komiseri olarak da Cumhur İttifakı’ndan bir görevli katılsın” diye ti’ye alınmıştır.
İkinci olarak, PKK, 47 yıldır mücadele yürütmüş, çok sayıda kongre yapmış, bölgenin en politik ve en örgütlü gücü olarak bilinmektedir. PKK’nin nerede, nasıl kongre yapacağı konusunda Bahçeli’nin fikrine de icazetine de ihtiyacı olmadığı açıktır.
Dördüncüsü, CHP’li belediye başkanlarını “Kent Uzlaşısı” üzerinde suçlayacaksın. Sonrada PKK’yi, Malazgirt’te belediyenin desteğiyle kongre yapmaya çağıracaksın. Kim inanacak buna? Hadi oradan derler.