Eskiden tek dil ya da ortak bir dil oluşturmak, bizim de savunduğumuz bir şeydi. Ama onun yanlışlığı çok daha net bir biçimde ortaya çıkıyor. Kürtçede zengin bir lehçeler topluluğu var. Hatta İranlı bazı Kürtler var. Bu temelde çok yoğun araştırma-incelemeleri de var
Ali Haydar Kaytan
Dilden kopmak, aslında bir yönden de en önemli unsur olarak kültürden kopmak anlamına geliyor. Eğer dili dar anlamda kültürle özdeşleştiriyorsanız, dilden koptuğunuz an, aslında o toplumun temel kültüründen de kopmuş oluyorsunuz. Onun yolunu, önünü açıyorsunuz ve sistem zaten bunu yapıyor. Şu anda yeni eğitim sisteminde, eğitim yaşı oldukça düşürüldü. İlkokula başlama yaşı 55 ay sınırına düşürüldü. Beş buçuk yaşında eğitime başlıyorsunuz ve orada ilk yabancılaşma başlıyor, kendi anadilinde eğitim imkânından yoksun kalıyorsunuz. Bu noktada da Önderlik savunmalarını iyi okumak gerekiyor.
“Soy sürdürme” önemli bir kavram. Anlamla nasıl soy sürdürülüyor? Kürtlere bırakılan yegâne alan, fiziksel olarak soy sürdürmedir. Nicelik olarak çoğalmadır. Ama bunu diğer varlıklar da yapıyorlar. Nicelik olarak onlarda da bir çoğalma var. Bu tarzda bir soy sürdürme, soy sürdürmenin en ilkel, en geri, belki de insan söz konusu olduğunda en çirkin biçimidir. Peki, anlamla soy sürdürme nedir? Anlamla soy sürdürme, öncelikle kendi çocuklarının ve gençlerinin eğitimini üstlenmedir. Bizzat kendi çocuklarının ve gençlerinin eğitimine sahip çıkmadır. Çünkü soy çocuklarla ve gençlerle sürdürülür. Bir toplumun çocuklarıyla ve gençleriyle sürdürülür. O çocuklar ve gençler eğitilerek soy sürdürülebilir, öyle topluma kazandırılabilir. Toplum, kendi soyunu sürdürmeyi öylesine güvenceye alabilir.
Ama Kürt toplumuna bakıyorsunuz, anadilde eğitime ilginin çok çok az olduğunu rahatlıkla görebiliyorsunuz. Eskiden farklıydı, bazı yerler hariç olmak üzere, ama Kürdistan’ın birçok yöresini biliyorum. Özellikle Botan’ı biliyorum, Mardin daha belirgin bir biçimde öyleydi. Genelde çocukları okula göndermeme eğilimi yüksekti. Mecbur olduğu için ilkokula gönderilebiliyordu, ondan sonra genellikle gönderilmiyordu. Ama günümüzde bırakalım bu tarzda yaklaşmayı, Mardin’deki Kürtçe eğitime ilgi zayıftır. Evlerde çocuklarla, okulda zorlanmasınlar diye sürekli Türkçe konuşuluyor. Mardin gibi bir yerde, anneler artık çocuklarıyla Türkçe konuşuyorlar. Bu dehşet verici bir şey ve bunun bizimle de bağlantısının olması gerekir. Aslında mücadelenin içeriğinden, amacından bir ölçüde uzaklaşma var. Sanki biz özel olarak sadece baskıya karşıyız. ‘İşte bu baskı eski düzeyde olmasın, sistemle belirli koşullar altında uzlaşmaya evet, gene çocuklarımız okusun, gene Türk okulları olsun’ bunu bu biçiminde söyleyenler bile var.
Geçenlerde televizyonda bir program yapılıyordu, Avrupa’dan Suruç’a gelen gençler var. Bir tanesi Dersimli bir genç kız. Almanya’ya geri döndüğünde, bu genç kız Almanya Başbakanına, Merkel’e, “Kürtler ne istiyor” diye bir mektup yazıyor. “PKK terör örgütü değil, biz şunu istemiyoruz, bunu istemiyoruz, aslında biz hiçbir şey istemiyoruz. Sadece işte bu kadar baskı olmasın. Bu baskı fazladır. Biz şöyle bir ulus, böyle bir ulusun peşinde de değiliz. Kendimizi ayrı bir ulus, şöyle bir ulus olarak da tanımlamıyoruz…” Nerdeyse aslında “biz hiçbir şey istemiyoruz, sadece işte bu kadar baskı olmasın, işte bu baskı fazladır” demeye getiriyor. Aslında bu, bizim çevrenin edindiği bilgi biçimidir. İnsan onu rahatlıkla anlayabiliyor. Suç o genç kızın değil, kendisine anlatılan, aktarılan şeyle ilgilidir. Yoksa doğru öğretilse, o gencecik insanın söyleyeceği şeyler çok daha farklı olabilir.
Bu nedenle dili, kültürle doğrudan bağlantılı olarak ele almak, kesinlikle çok büyük önem taşıyor. Eskiden tek dil ya da ortak bir dil oluşturmak, bizim de savunduğumuz bir şeydi. Ama onun yanlışlığı çok daha net bir biçimde ortaya çıkıyor. Kürtçede zengin bir lehçeler topluluğu var. Hatta İranlı bazı Kürtler var. Bu temelde çok yoğun araştırma-incelemeleri de var. Onlar Kürtçenin lehçeleri değil, “Kürt dilleri” diyorlar. Sorani lehçesini bir dil olarak, Kurmanciyi bir dil olarak, Zazacayı bir dil olarak değerlendiriyorlar, ama “Kürt dilleri” diyorlar, tanımlamaları bu biçimdedir. Dilin kendisi, lehçenin kendisi bile başlı başına bir zenginliği ifade ediyor. Ortak dil yaratma yaklaşımı doğru değildir. Zaten Kürtlerde bir özgürlük ortamı, diğer topluluklardaki gibi, kendi pazarları olabilseydi, lehçeler hem birbirlerinden çok yoğun etkilenirler hem de her biri, bir diğer lehçeyi çok rahatlıkla bilebilirdi. İlginçtir Dersim’de vardır. Mazgirt’te bu var. Kurmanc, Zazacayı bilir ya da tersi. Baskın olan Zazaca olduğu için, çoğunlukla Kurmanciyi çokları bilmeyebilir. Sınırlı bir kesim bilebilir. Genelde Kurmancların hepsi Zazacayı bilir. Çünkü günlük olarak sürekli birbiriyle ilişki halindedirler. Böyle gelişebilir, bu çok zor filan değil. Ama tek dil yaratma, tek tipleştirme yaklaşımı, ulus devlete özgü bir yaklaşım, bunun da mutlak süratle terk edilmesi gerekir.