İspanya devleti ile birçok müzakere yürüten ETA’nin son ‘şefi’ Josu Urrutikoetxea ile barış ve müzakere üzerine…
Kürdistan halkının özgürlük mücadelesi başka halklara çok şeyler öğreterek devam ediyor. Rojava’daki direniş ile birlikte Kürt halkının mücadelesinin nasıl uluslararası bir boyut kazandığını da biliyorum. Öcalan’ın durumu biraz Mandela’nınkine benziyor. Mandela nasıl özgür oldu ise Öcalan da özgür olacaktır
Ercan Jan Aktaş
1967 tarihinde, 17 yaşına iken Franco faşizmine karşı ETA’da mücadeleye başlayan Josu Urrutikoetxea, bir eylemci, militan olarak başladığı mücadelesinde ETA’nın en zirvesine kadar çıktı. Bir militan olarak başladığı mücadelesine müzakereci, diplomat, milletvekili olarak devam etti. Şimdi ise Kuzey Bask’ta, şirin bir kasabada (resmi olarak Güney Batı Fransa) çiftçi, emekçi bir siyaset insanı olarak politik mücadelesine devam ediyor.
Bir müzakere süreci de ETA ve İspanya devleti arasında olmuştur. Bu röportajda, 1952 yılında, Franko’nun faşist sistemine karşı ETA özelinde başlayan Bask halkının özgürlük mücadelesine bugünden geçmişine doğru yakından bakmaya çalışacağız. Bunu da, geride bıraktığı 74 yaşının 57 yılını bu mücadeleye adamış ve mücadelenin bütün aşamalarını bizzat deneyimlemiş olan Josu Urrutikoetxea’nun yaşam patikasında yol alırken ve onun gözlem ve deneyimlerinden hareketle yapacağız.
- Josu Urrutikoetxea, bir süredir sizinle tanışıyoruz. Zaman zaman gerek dünya gerekse de Bask ve Kürt halklarının özgürlük mücadelelerine dair sohbetlerimiz oldu. Okuyucular için kendinize dair neler anlatmak istersiniz? ETA’nın son şefi olarak nasıl başlamak istersiniz ?
Öncelikle şunu bir düzeltelim, ben eski bir şef değilim, hiçbir zaman da olmadım. Bizde şef ya da liderlik sistemi olmadı. ETA’ya 17 yaşımda, daha çok genç iken katıldım, en üst sorumluluklara kadar bütün görev ve sorumluluklarda bulundum.
- Bu kadar genç yaşta profesyonel devrimci mücadeleye sizi katan neydi?
Tesadüflere inanır mısın Erjo? Hani çok öylesine felsefe derinliklerine de inmeden birkaç söylemek isterim. İspanya’da II. Cumhuriyet döneminde (1931-39) Bask Ülkesi, Katalonya ve Galicia gibi “tarihi” bölgelere özerklik tanınmıştı. Fakat bu dönem uzun sürmedi. Sen de biliyorsundur, İspanya, 1936-39 yılları sağcılarla (milliyetçi, dindar ve anti-komünist) solcuların (cumhuriyet yanlısı, laik) mücadelesi ile geçti. Biz bu mücadelede Cumhuriyetçilerle birlikte mücadele ettik. Almanya’da Hitler’in, İtalya’da Mussoli’nin ve İspanya’da Franko’nun iktidar olduğu bir Avrupa’da devrimci güçler bu faşist ittifak karşısında kaybetti. Nazi Almanyası’na ait 28 bombardıman uçağı, 26 Nisan 1937’de Bask’ın Guernica şehrini bombaladı. Kasaba yerle bir oldu, binlerce insan yaşamını yitirdi.
1939 yılında General Franko’nun zaferiyle iç savaş sona erdi. Yaklaşık 40 yıl süren Franko diktatörlüğünde Bask halkı yoğun baskılar yaşadı. Bask’ı olağanüstü hâl ile yönetmek isteyen Franko’ya karşı mücadele eden Bask bağımsızlıkçıları, içinde daha radikal önerileri ile 1952 yılında, yani ben daha 2 yaşımda iken Bilbao’da üniversite öğrencilerinden oluşan bir grup genç militan Ekin adında illegal bir dergi yayınlamaya başladı. Ekin Bask dilinde ‘başlamak’ (to begin), eylem (action) gibi anlamlara geliyordu. Bu oluşum 1958’de, yani ben 8 yaşımda iken ETA (Euzkadi Ta Azkatasuna- Bask Ülkesi ve Özgürlük) adını aldı. ETA bir yandan İspanya faşizmine karşı mücadele ederken, öte yandan kendi burjuva sınıflarına karşı da benzer bir mücadele içinde oldu. Sınıf eksenli ulusal kurtuluş mücadelesi, etkili anti-kapitalist bir duruş da içeriyordu. Ben de genç, emekçi bir Basklı olarak 18’ime girmeden ETA’ya katıldım.
- Franco’nun yönettiği İspanya’da hayata başladın, daha o iktidarda iken 1968’de ETA’ya katıldın. Başta Avrupa olmak üzere dünyanın birçok yerinde kitlesel mücadeleler vardı. Kısaca o zamana dair neler anlatmak istersiniz?
1960’dan itibaren ETA, bağımsız ve birleşik Bask Ülkesi ideali çerçevesinde, şiddet eylemlerine başladı. Bu dönemde ETA, Franko diktatörlüğüne karşı ezilen Bask halkının tepkisini dile getirdiği için hem Bask Ülkesi’nde hem de tüm İspanya ve Avrupa’nın birçok ülkesinde destek görmeye başladı. Franko’ya karşı muhalefette komünistler kadar ETA’nın da önemli bir rolü vardı. Öyle ki, 1973’te 10 tutuklu komünist liderin yargılanmasına 15 dakika kala, Başbakan Carrero Blanco’ya karşı bir suikast eylemi olmuştu, bu olay tüm İspanya çapında diktatörlerin baskısına karşı bir direnç sembolü olarak büyük yankı uyandırmıştı.
- Mücadeleniz devam ederken, 1975 tarihinde Franko öldü. İspanya göreceli bir demokratikleşme süreci içine girdi. Bu süreçte Galiçya, Katalonya ve Bask bölgelerine geniş haklar tanındı. Sizin politik mücadelenizde ne tür değişiklikler oldu?
Evet, Franko’dan sonra İspanya devleti kimi demokratikleşme adımlarını attı. Ancak bir konuya dikkatini çekmek isterim, İspanya’da 1939 tarihinde mutlak iktidarını ilan eden faşist Franko ölene kadar iktidardaki pozisyonundan hiçbir şey kaybetmedi. Bir mücadele ile de iktidardan indirilmedi. Öldü. Sonrasındaki iktidar Franko zamanı ile gerçek anlamda bir yüzleşme yaşamadığı için Bask halkının özgürlüğünün tam bağımsızlıktan geçtiğine inanan ETA, eylemlerine devam ediyordu. Franko’nun ölümü ile faşistler bir gecede askeri yeşil gömleğini çıkartıp mavi renk gömlekler giydiler. Bu büyük bir kandırma hikayesidir.
İspanya’nın faşist geçmişi ile yüzleşmeden kaçındı. Bu sebeple 1978’deki referandumu ETA boykot etti. Kabul edilen anayasa sonrasında Mart 1979’da Bask Otonomi Statüsü Bask Parlamenter Meclisi tarafından kabul edildi ve Madrid Hükümeti’nin kabul etmesi sonucu 11 Ocak 1981 tarihinde yürürlüğe girdi. Böylece Vizcaya, Guipúzcoa ve Alava bölgelerinden oluşan Bask Otonomi Topluluğu (CAV) kurulmuş oldu.
- Ancak siz bu dönüşümün içinde yer almadınız.
Yukarıda da ifade ettiğimi gibi, tamam faşist lider Franco öldü ve İspanya’da yeni bir dönem başladı. Devletin suç işleyen tarihine dokunmadan, asker üniformaları içindeki Franko’nun faşist kadrosu bir günde sivil elbiseler giyerek adeta aklandılar. ‘ETA militanlarına özgürlükler, Bask’a da demokrasi konusunda gelişmeler’ oldu. Ancak devletin suçlarını kimse konuşmak istemedi. Samimi bir yüzleşmeye gidilmedi. 40 yıllık faşist devlet suçları bir anda affedildi. Bunu bu şekilde kabul etmemiz mümkün değildi.
- Bu süreç sizin hayatınıza nasıl etki etti?
İspanya’daki bu değişimden sonra 1979 tarihinde Fransa devleti ‘İspanya demokrasi sürecine girmiştir’ diyerek benimle birlikte yoldaşlarımın da politik mülteci statüsünü iptal etti ve ‘demokratik’ İspanya’ya dönmemizi istedi.
Josu ile birlikte yoldaşlarının da politik mülteci statülerini iptal ederek kendilerini İspanya’ya geri gönderir Fransa. Bu şekilde 1971 tarihinde terk ettiği İspanya’ya tekrardan dönmek durumunda kalır.
İspanya ve Fransa devletleri tarafından iki parçaya bölünen Euskal Herria/Bask Ülkesi sahip olduğu coğrafyasından dolayı hiçbir zaman bölünmedi. Zira egemen devletlerin güçleri Pyrénées dağlarını birbirinden ayırmaya yetmedi. Les Pyrénées dağlarının güney etekleri Güney Bask’ı, Kuzey etekleri de Kuzey Bask’ı ve mücadelesini her zaman korudu. Pireneler, Avrupa kıtasının güneybatısında yer alan bir dağ silsilesidir. Akdeniz’den (Cap de Creus) Biscay Körfezi’ne (Cap Higuer) kadar yaklaşık 430 kilometre boyunca doğu-batı yönünde uzanırlar ve Aneto zirvesinde 3.404 metre yüksekliğe ulaşırlar. İber ve Avrasya levhalarının çarpışması sonucu ortaya çıkan coğrafi bir engel olan Pireneler, güneydeki İber Yarımadası’nı kuzeydeki kıta Avrupası’nın geri kalanından ayırır. Devlet sınırlarını tanımayan bu dağlar her zaman egemen devletlerin zulmüne karşı mücadele edenlerin korunağı olmuştur. Josu’nun da İspanya ve Fransa devletlerinin baskısından kaçıp sığındığı bu dağlar olmuştur yoldaşları ile birlikte.
Cezaevinden çıktıktan sonra mücadelesine kaldığı yerden devam eder. 1988 yılında İspanyol gizli servisleri (CESID) Kuzey Bask Bölgesi’nde Josu Urrutikoetxea’yı uyuşturucu vererek kaçırırlar. İspanya mahkemelerinde yargılanan Josu bütün davalarda beraat etmesine rağmen, her defasında yeni soruşturmalar gerekçe gösterilerek tutsak tutulmaya devam eder.
- Josu ilk ne zaman tutuklandın?
İlk kez 89 yılında Bayonne’da tutuklandım. Örgütün ateşkes ilan etmesinden sadece 48 saat sonra. Bu açıkça sorun yaratmanın bir yoluydu. Fransız ve İspanyol hükümetlerinin bakış açısına göre, bunun işleri karıştıracağı, örgütün yanlış tepki vereceği ve böylece ateşkesi bozacağı umuduyla tutuklandım. Tabii ki işler bu şekilde yürümedi.
Sürgün, politik mülteci, tutsak, dağlarında devam ettiği mücadelesine 1998 tarihindeki seçimlerde İspanya Özerk Bask Parlamentosu’nda milletvekili olarak devam eder. Ancak mücadelenin önündeki engeller tükenmez. Bu sebeplerden dolayı 2002 tarihinde bir kez daha ‘kaçak’ hayatı başlar. Ancak Josu artık silahlı/şiddet araçları üzerindeki mücadeleden müzakere/barış aşamasına geçmiştir. Bu dönem için; “Saklanmaya başladığımda amacım bu çatışmanın gelecek nesillerin elinde çürümesine izin vermemekti. Her zaman kafamda olan buydu,” diyerek bu süreç içinde olduğu mücadele motivasyonunu anlatıyor. Josu, başladığı mücadeleyi bir yere/statüye bağlayarak gelecek nesillere ‘bizden bu kadar’ diyerek bir gönül rahatlığı ile yaşamak istiyor.
‘Kaçak’ olmasına rağmen ETA ve İspanya arasında devam eden barış müzakere süreçlerine dahil oldu. Haziran 2005’te resmi bir eskort altında iki yoldaşı ile birlikte İsviçre’ye gitti. Cenevre’de kendisini karşılayan özel bir jetle tarafsız bir zeminde Norveç’in Oslo kentine gidiyorlardı. “Bütün bunlar resmiydi, ama gizliydi” diyor. “Gece geldik. Sabah Norveç Dışişleri Bakanı tarafından kabul ediliyoruz. Müzakereler bir anlaşmaya varana kadar devam etti. Nokta nokta, virgül virgül pazarlık yaptık. Bu gizli müzakereler, 2006 yılındaki büyük ateşkesin ilan edilmesine yol açtı.”
Aldıkları bu karara halkı ikna etmek hiç de kolay olmayacaktır. Landes’te, Pyrénées-Atlantiques’te, Limousin’de… “Kendi kampımdan insanlarla düzinelerce, hatta yüzlerce toplantı yapmam gerekti. Ama aynı zamanda Bask Bölgesi’ndeki sivil toplumdan insanlar veya çeşitli temasları kolaylaştırabilecek uluslararası kuruluşların üyeleri ile birlikte.” Özellikle ETA’nın bir kanadını ateşkese ikna etmek için büyük bir çaba sergiler: “Bunu inkar etmeyeceğim: kolay değildi.” Ancak ETA barış görüşmelerinden çekilir, 30 Aralık 2006 tarihinde Madrid Havaalanı’nda gerçekleştireceği eylem ile silahlı mücadelesine devam etme kararlılığında olduğunu ifade eder. Josu örgütünün tekrardan silahlı mücadeleye başlamasından kaynaklı ETA’dan ayrılır ve yeniden ‘kaçak’ hayatına dönerek tekrardan gizli ve görünmez olur.
Josu, Pyreneler’de Ariège’de 180 kişilik bir köy olan Durban-sur-Arize’de telefon, ulaşım aracı ve para olmadan bir Gîte yerleşir ve burada yaşamaya başlar. Daniel adı altında çoğu zaman yalnız yaşarken kendisini komşularına tarih öğretmeni olarak tanıtır. 2011 yılının sonlarında diplomatik pasaportla Oslo’ya geri döner. ETA kendisini bir kez daha barış görüşmeleri için çağırmıştır. Silahsızlanmayı tartışmak için gelen ETA üyelerinden oluşan bir delegasyonun parçasıdır bir kez daha. Norveç onlara oturma izni verir. Bir kez daha, Bask Ülkesi’nin geleceği bir İskandinav devletinde tartışılır. “Ama İspanyol hükümeti oraya gelmedi,” diyor tebessüm ile. Norveç devleti kendilerine diplomat statüsünde her türlü kolaylığı sağlar. Ancak İspanya’nın müzakerelere dahil olmamasından kaynaklı Norveç devleti geri gitmelerini ister. Bundan sonrasını ETA İspanya ile müzakere etmeden, bir masada bir araya gelmeden kendi kontrolünde sürdürür.
Portekiz’den ayrıldıktan sonra bir kez daha son ‘kaçak’ hayatını sürdürdüğü Ariège köyüne gelir. Fransa polisi 16 Temmuz 2013 tarihinde Ariège köyüne bir baskın düzenler, önceden milisler tarafından baskın haberi alan Josu izini bir kez daha kaybettirir. Çalkantılı bir süreç yaşayan ETA’nın artık dünyanın yeni koşullarında başka örgütlenmelere dönüşmesi gerektiğine inandığı için yoldaşları ile uzun yıllar bunun müzakeresini yapar. Sonunda 3 Mayıs 2018’de Bask gazetesi Gara’ya gönderilen bir ses kaydında, “ETA, Bask halkına yolculuklarının sona erdiğini bildirmek istiyor. Çözümü olmayan hasarlar da dahil olmak üzere uzun süredir büyük acılara neden olduğumuzun farkındayız. ETA’nın eylemlerinin bir sonucu olarak ölenlere, yaralılara ve acı çeken insanlara saygımızı ifade etmek istiyoruz. Gerçekten çok üzgünüz.” Bu açıklama ile ETA kendi varlığına son verir. ETA’nın varlığına son verdiğini açıklayan iki sesten birisinin sahibi Josu Urrutikoetxea’dur.
Bağımsızlıkçı Bask Bildu partisinin (ETA’nın eski siyasi kolu) lideri Arnaldo Otegi, “Bu özeleştiri eşi görülmemiş bir gerçek ve barışa kesin bir katkıdır,” diye açıklama yapar. Ancak bundan sonrasındaki süreç de kolay olmayacaktır. 2006’da silahlı mücadelesine son verdiğini, 2018 tarihinde de kendisini lağvettiğini açıklayan ETA’yı İspanya devleti muhatap olarak almaz. Josu’nun ifadesi ile; “Bu çözüm sürecine, her biri kendine özgü özelliklere sahip çeşitli müzakere girişimleri damgasını vurmuştur. Herbirinin kendine has özellikleri vardır: 89’da Cezayir’de, 98’de Zürih’te, 2005’te Cenevre’de ve 2011’de Oslo’da.”
2011’de silahları bırakan ETA, 3 Mayıs 2018 tarihinde kendi varlığına son verdi. Ancak daha gidilecek uzun bir yol vardı. Öncelikle silahların toplanması gerekiyordu. Kuzey Bask/Fransa kırsalına dağılmış tonlarca silah. Daha sonra imha edilebilmeleri için karşı tarafa teslim edilmeleri gerekiyordu. Son olarak, iki tarafın- bir tarafta ETA, diğer tarafta İspanyol ve Fransız hükümetleri- aynı masa etrafında oturması gerekiyordu. Birbirlerini dinlemeli ve birbirleriyle yüzleşmeliler. Anlaşmak, yargılamak ve onarmak. Neden olmasın, ortak bir gelecek tasavvur etmek için bütün bunların olması gerekiyordu. Ancak olmadı. Ancak İspanyol ve Fransız hükümetleri ETA’nın uzattığı ele karşılık vermediler. Aksine, bağımsızlık yanlısı Bask militanlarını izlemeye, tutuklamaya ve mahkûm etmeye devam ediyorlar. Ve bu böyle devam ediyor. “Sanki devletler savaşı sürdürmek istiyor. Barış yapmak isteyen tek kişi sizseniz ne yapabilirsiniz? Devletlerin barış diye bir dertleri yoktur, İspanya olsun, Fransa olsun, ki sen de biliyorsun, kendilerini insan haklarına saygılı, özgürlükçü devlet olarak anlatırlar. Gerçek hiç de böyle değil. Nasıl ki Kürdistan İşçi Partisi /PKK ile barış Türkiye Cumhuriyeti’nin derdi değilse, ETA ile barış da İspanya, Fransa devletlerinin derdi değil.”
Bask halkının özgürlük mücadelesinin en temel aktörlerinden birisi olan Josu, 1989 tarihinden bu yana da kalıcı bir barış için mücadele ediyor. 39 yıldır adil bir çözüm için mücadele ediyor. Bunun için kendisinin de dahil olduğu ilk uluslararası buluşma 1989 tarihinde Cezayir’de, sonrasında sırayla 1998 Zürih, 2005 Cenevre, 2011 Oslo’da gerçekleştiriliyor. Bu müzakerelerin de etkisi ile ETA 2006 yılında önce silahları bıraktı, ancak müzakerelerde beklediğini elde edemeyince tekrardan silahlı mücadeleye döndü. Süreçler karmaşık bir şekilde devam etti. 3 Mayıs 2018 tarihinde kendi varlığına son verdi.
- Kürdistan’daki gelişmeleri izliyorsunuz. PKK’nin Lideri Öcalan 26 yıldır tutsak. Öcalan da -sizinle benzer bir zamanda- 1989 tarihinde bu yana ‘bir muhatap arıyorum’ diyor. Bu konuda neler söylemek istersin?
Elbette Kürdistan’daki mücadeleyi yıllardır izliyorum. Bizler 1950’lerin sonunda, PKK ise 1979’ların sonunda aktif mücadelesine başladı. Kürdistan halkının özgürlük mücadelesi başka halklara çok şeyler öğreterek devam ediyor. Tabi aynı şeyleri yaşamadık, yaşamıyoruz. Ancak özellikle Rojava’daki direniş ile birlikte Kürt halkının mücadelesinin nasıl uluslararası bir boyut kazandığını da biliyorum. Öcalan’ın durumu biraz Mandela’nınkine benziyor. Mandela nasıl özgür oldu ise Öcalan da o şekilde özgür olacaktır.
- Bütün bu katkıların için çok teşekkür ederim Josu Heval, umarım barış bizim ülkeye de gelir ve seni bir gün Kürdistan’da misafir ederiz.
Bir gün neden olmasın.