Yusuf Gürsucu / İstanbul
Dünya üzerinde yaşanan küresel ısınma ve buna bağlı gelişen iklim değişimi bir ekolojik krize işaret ederken, nükleer enerjiye kurtarıcı vasfı yüklenmeye çalışılıyor. Küresel ısınmayla mücadele için ‘nükleer şart’ iddiaları nükleer şirketleri ve bu şirketlerin desteklediği çevrelerden gelmesi ise nükleer teknolojiye sahip sermaye şirketlerin durumdan faydalanma çizgisi izlediği ortaya çıkıyor. Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (IAEA), nükleer güç santrallerinin ekonomik fırsatlar sunarken, küresel ısınmayla da mücadele ettiğini iddia ediyor. Mersin’de, Nükleer Enerji Şirketi Rosatom tarafından gerçekleşen toplantıda nükleer santrallerin temiz enerji olduğu iddiasında bulunulurken Rosatom’um Sinop ve İğneada projelerine de talip olması dikkat çekiyor.
Güvenli enerji mi?
IAEA Genel Müdür Yardımcısı Mikhail Chudakov, nükleer enerji olmadan, dünyanın sürdürülebilir kalkınmayı sağlamak için yeterli enerjiyi sağlamasının ve iklim değişikliğini hafifletmesinin zor olacağını açıkladı. Avrupa Atom Forumu (FORATOM) Genel Müdürü Yves Desbazeille ise nükleer enerjinin çevresel sürdürülebilirlik, enerji bağımsızlığı ve ekonomik katkı avantajları olduğunu iddia ederek, “Nükleer enerjinin kullanımının sadece karbon emisyonunu azaltmadığını, aynı zamanda güvenli enerji teminini sağladığını, çevresel, ekonomik ve sosyal olarak sürdürülebilirliği temin ettiğini unutmamak önemli” sözleri, Çernobil ve Fukuşima’da hiçbir şeyin yaşanmamış gibi ifade etmesi dikkat çekici.
Sermayenin iştahına ses!
Uluslararası araştırma şirketi Deloitte’ın nisan ayında yaptığı ‘Nükleer Endüstrinin Avrupa Birliği Üzerindeki Sosyo-Ekonomik Etki Değerlendirme Çalışması’, nükleer enerjinin Avrupa ekonomisi üzerindeki önemli etkisi olacağını iddia ediyor. Çalışmada, nükleer enerji için harcanan her 1 euro, AB’de GSYİH bazında 5 euro kazandırdığı belirtilirken araştırmanın sermaye fonlarının iştahını kabartmak için yapıldığı anlaşılıyor. Kapitalizmin gittikçe derinleşen krizinden yararlanıp sermayeye yönelebileceği alan olarak sunulan nükleer santrallere her şeye karşın sermayenin yoğunlaşmaması santrallerin risklerinden kaynaklandığı biliniyor. Yüksek maliyetlerle kurulan santrallerin herhangi nedenle arıya geçmesi içinden çıkılmaz sorunlara yol açıyor. Fukuşima’da radyosyon yüklü binlerce ton suyun dahi ne yapılacağına çözüm bulunamazken bu suyun okyanusa bırakılma planlarına büyük tepkiler ortaya çıkmış durumda.
Artan enerji ihtiyacı yalanı
Türkiye’de 95 bin megawata ulaşan enerji üretim kapasitesinin yüzde 30’u kullanılırken ‘artan enerji ihtiyacı’ iddiaları dayanak yapılıp nükleer santral inşasının ne kadar gerekli olduğu vurgulanıyor. SETA’nın Enerji Uzmanı Yunus Furuncu, ‘Türkiye’nin artan enerji talebinin karşılanması, cari açığın düşürülmesi ve dışa bağımlılığın azaltılması’ gibi gerekçelerle önerdiği nükleer santrallerin dışa bağımlılığı tamamen sağlayacağı gerçeğini ters yüz ediyor. Nükleer santrallerin sera gazı etkisinin düşüklüğü varsayılarak iklimle mücadele için öneriliyor olması ise iklim krizini yaratanların nükleeri çözüm olarak sunup halkın yeni bir sermaye saldırısını desteklenmesi hedefleniyor. İTÜ’den emekli Prof. Dr. Beril Tuğrul ise nükleer güç santrallerinin sürdürülebilir kalkınma ve iklim değişikliğiyle mücadele için önemli bir enerji kaynağı olduğunu kayderek, elektrik fiyatlarını dengeleyecek bir kaynak olduğunu iddia edebiliyor. Oysa Akkuyu NGS’de üretilen elektriğin yarısı 15 yıl boyunca 15.33 dolar-sent/kWh fiyata alınacak olması ucuzlatmak şöyle dursun enerji fiyatlarını yükselten özellik taşıyor.
Nükleer iklim palavrası
Nükleer enerjinin dünyadaki iklim değişikliklerini durduramayacağı nükleer enerji sektörü tarafından da kabul edilen bir gerçek. İklim zirvelerinde 2050 yılına kadar küresel ısınmayı 1.5 derecede tutma iddiası ne kadar boş bir iddia ise nükleer santrallerle buna ulaşılabileceği iddiası da o kadar boş bir iddia. Enerji fosil kökenli kaynaklarının sadece yüzde 10 nükleer enerjiden sağlanması planlansa bile, yaklaşık 1000 tane yeni nükleer santralin kurulması gerekir. IAEA’nın, ‘İklim değişikliğini durdurmak için hızla müdahele etmek gerekiyor ama nükleer enerjinin bu hızla yaygınlaştırılmasının imkanı yok’ itirafında bulunmasına karşın halen alternatif enerji olarak belirtiliyor olması inandırıcı olmaktan çok uzak.
Nükleer atık ne olacak?
Nükleer lobilerin iddiasıyla dünya nükleer santrallerle donatılırsa ne olur sorusu daha da can yakıcı. Nükleer atıklar, yaydıkları yüksek dozdaki radyoaktif ışınlar nedeniyle insanlar ve hayvanlar için hayati tehlike taşıyor. Bu nedenle nükleer atıkların yüz binlerce yıl boyunca insanlara, tüm canlılara ve bitkilere ulaşamayacak şekilde saklanması gerekiyor. Nükleer santraller, yaklaşık 50 yıldır faaliyet gösteriyor, ancak nasıl ve nerede nasıl saklanabileceğini bilmiyor. Nükleer santrallerin ürettiği yüksek radyoaktivite taşıyan atıkların güvenilir bir şekilde bertaraf edilmesi için dünya çapında bulunmuş tek bir yöntem bile yok. İnsanlık tarihinin çok küçük bir döneminde kullanılabilecek olan nükleer enerji, atıklarla devasa sorunu miras bırakır.
Türkiye nükleer silah istiyor
Nükleer enerji, nükleer silahların yayılmasının en önemli nedeni. Nükleer santraller gerekli teknolojilere ve atom bombası yapmak için gerekli bilgi birikimi ortaya çıkardı. 2. Dünya Savaşı’nda kullanılan atom bombaları halen insanlık tarihinin kara bir sayfası. Türkiye’de mevcut iktidarın son dönem kullandığı savaş dili nükleer bombaya da ulaşmak istediğini gösterirken artık bu arzu gizlenme gereği bile duyulmadan dillendiriliyor. Enerji ihtiyacı yalanının ardına gizlenen şey savaş politikalarını büyütmeyi amaçladığı bilinen bir gerçek.