Kürt halk önderi Abdullah Öcalan, ‘Eğer toplum varlığını sürdürmek istiyorsa, komünal ekonomiyi esas almalıdır’ der. Öcalan’ın dikkat çektiği bir diğer nokta ise Ortadoğu’da halkların su kardeşliği etrafında birleşmeleridir
K. Bülent Ongun
Bazı gerçekleri görmek istemeyen gözler salvolar eşliğinde Marksist literatür üzerinden Kürt halk önderi Abdullah Öcalan’ı eleştiriye tabi tuttukları görülmektedir. Öcalan’ın ortaya koyduğu kavramları, ihtiyaç duyulan örgütlenme ve mücadele çabasının önünü açmak amacıyla kavramsallaştırıldığı anlaşılmak istenmemektedir. Öcalan, Mao’dan Bookchin’e kadar farklı anlayışların görüşlerini sentezleyerek, Radikal Demokrasi kavramını geliştirdiği bilinmektedir. Yeni olan bir şey eski toplumun içinde başak vermeden, toplumun içinde yer bulamayacağı gibi kökte salamaz. Bu nedenle toplumlar kendi önüne ancak çözüme kavuşturabileceği sorunları koyar. Rojava’da yaşanan süreçte bu bağlamda sürerken, Öcalan’ın önermelerinin bölgede kök saldığı görülebilmektedir.
Demokratik özerklik
Kapitalist Moderniteye karşı Demokratik Modernite, Demokratik Ulus ve Demokratik Sosyalizm kavramları üzerinden ortaya konan Demokratik Konfederalizm kavramı ise stratejik-taktiksel bir önermedir. Rojava’da ortaya konan Demokratik Özerklik modeli, Demokratik Konfederalizmin inşa pratiği olarak yaşanmaktadır. Rojava’da yaşayan her ulustan halklar komünler içinde örgütlenip özyönetimlerini ortaya çıkarırken, aynı zamanda öz savunmalarını da inşa etmişlerdir. Bu inşa süreci yakından takip edilerek dersler çıkarmak ve nesnel koşullardan bağımsız olarak sürecin başarısını anlayabilmek farklı birçok bölgede mücadeleler için ön açıcı olacaktır.
‘Özgürce yeni bir yaşam örgüsü’
Ortadoğu coğrafyası su sorununun ve toprak kaybının can yakıcı sonuçlarını ilk yaşayacak olan coğrafyalardan birisidir. Özellikle Ortadoğu’nun iklim değişiminin sonuçlarını yakın bir gelecekte yaşayacak olması, bugün bölgede süren emperyalist talana acil bir cevap aramamızı ve bulmamızı gerektirmektedir. Rojava’da yaşama geçirilmeye çalışılan ekolojik, kadın özgürlükçü demokratik özerklik inşa süreci, hem bölgemiz hem de tüm dünya için çok değerli bir süreçtir. Petrol, doğalgaz, kaya gazı ve kaya petrolü gibi kapitalist üretimin büyümesine hizmet edecek yağmaya karşı yeni bir yaşam önerisi bölge halklarının dikkatini çekerken, suyun ve toprağın etrafında özgürce bir yaşam örgüsü tam da ihtiyaç duyduğumuz ve bu bağlamda yakalamamız gereken acil halkaya işaret etmektedir.
‘Su birlikleri kurulabilir’
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın ‘Ortadoğu’da su birliği kurulabilir’ yaklaşımı bölge için bir kurtuluş yolu olarak nitelenmektedir. Emperyalist kapitalizmin bölgede sömürü politikalarının hayata geçirilmesinin önünde su birliği ya da su kardeşliği çok önemli bir güce dönüşebilir. Bunun sağlanması da ancak bölge ülkelerinde demokratik halk iktidarlarının kurulmasıyla olabilir ve iktidarların kurulabılmesi de su ve toprak etrafında birleşmekle mümkün olabilecektir. Bugün hayalini kurduğumuz su kardeşliği ticarileştirme üzerinden sağlanamaz ve böyle bir eğilim kardeşliği değil aksine düşmanlığı yaratır.
Sermayenin projesi: Barış suyu!
Turgut Özal’ın 1986 yılında ortaya attığı ‘barış suyu’ projesi suyun ticarileşmesi adımlarının en önemlilerinden biriydi. Türkiye’den doğan İran ve Irak topraklarından beslenen Dicle nehri ile Türkiye’den doğan Fırat nehri sularını boru hatlarıyla, bir kol S. Arabistan’a diğer bir kol ile Dubai’ye kadar götürmeyi planlamışlardı. Bu proje, suyun boru içine alınmasıyla nehirlerin, Türkiye ve özellikle Kürt halkının yaşadığı bölgelerde seviyelerinin düşmesine neden olacak bir projeydi. Aynı zamanda ve özellikle Mezopotamya’da susuzluğun baş göstermesine yol açacak doğa düşmanı bir projeydi ve sermaye sınıfları bu projelerden bugünde asla vazgeçmediler. İşte tam da bu noktada su, toprak ve ormanları koruma perspektifi ile bakarak Öcalan’ı anlamaya çalışmak doğru olan tutumdur.
