15 Şubat yaklaşıyor. 15 Şubat’a ilişkin çok şey söylenmeye başladı. Özellikle Öcalan’ın 15 Şubat günü tarihi anlamı olabilecek bir açıklama yapması bekleniyor. Çeşitli çevrelerde bunun tartışmaları yürütülüyor. Gerçi açıklamanın 15 Şubat günün yapılıp yapılmayacağı net değil. 15 Şubat veya civarında PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın çözümüme dair kimi açıklamalar yapması bekleniyor. Bunun çeşitli verileri de var. Özellikle 1 Ekim 2024 günü MHP lideri Devlet Bahçeli’nin DEM parti sıralarını ziyaret ederek toka yapması ve sonraki gelişmeler oldu. Öcalan’ın yeğeni Ömer Öcalan’ın ziyareti gerçekleşti. Peşi sıra DEM heyeti Öcalan’ı iki kez ziyaret etti.
Ve DEM heyeti, parti liderleri veya parti gruplarıyla görüşmeler yaptı. Bütün bunlar bazı gelişmelerin olduğunu gösteriyor. Tartışmalar da buradan başladı. Ne olabilir? Kimi senaryolar var. Öcalan’ın çağrı yapacağı, savaşı bitireceği, çatışmaların son bulacağı gibi. Öcalan ilk görüşmeden sonra Ömer Öcalan’ın aktarımıyla, “A. Öcalan; tecrit devam ediyor. Kalkması durumunda; meseleyi çatışma ve savaş zemininden siyasal ve hukuki zeminine çekebileceğini, buna gücünün yeterli olduğunu” söyledi. Ve daha sonra heyetlerle yaptığı görüşmelerde de benzeri mesajlar verdi. Yine yedi maddelik bir bildirgesi de oldu. Burada sorunun nasıl çözülebileceği dair çerçeveyi koyuyor. Bütün bu gelişmeler Öcalan’ın devletin yetkilileriyle bazı görüşmelerinin olduğunu gösteriyor.
Bugün Kürt sorunu Ortadoğu’nun en başat sorunların başında geliyor. Kürdistan’ı egemenlik altında tutan dört ülkedir. Hemen hepsi kendi içerisinde çeşitli yapısal sorunlar yaşıyor. Yine şu gerçeği görmekte lazım. Tarihin belliği ve hafızası Ortadoğu’dur aslında. Yukarı Mezopotamya ya da Kürdistan diye tabir edilen yerde toplumsal hayat başlar. Önce Ortadoğu kurulur, ardından dünyaya yansır. Tarihin temel dinamiği, ekseni ve doğrultusu buradan şekillenir. Ve yine iktidar ve devlet olgusu bu zeminde ortaya çıkar. Ve Neolitikten beslenerek gelişir.
Günümüzde devletçi sistemin son temsilcisi olan ulus-devlet bütün uygarlık sisteminin tarihsel sorunlarının bir toplamı sonucu yığılmış derin yapısal kriz-bunalım içindedir ve sürekli savaş üretmeye devam ediyor. Ve bu krizin odağında Kürt meselesi vardır. Bu mesele, tahminlere göre 60 milyonluk bir halkın kimliksiz, statüsüz olması anlamına geliyor. Ama mesele sadece bununla sınırlı olsa kolay olurdu. Bunu fazlasıyla aşan binlerce yıllık demokratik uygarlık ile devletçi uygarlığın karşıtlığının Kürt meselesi şeklinde derin, adeta çözümsüz sorunlar yumağına dönüşüp günümüze yansımıştır. Sorunun derinliği, kapsamlılığı ve üstlendiği misyon sonucu ağırlaşan bir soruna dönüşmesini getirmiştir. Bu gerçeği altına çizmek gerekir. Çünkü bu gerçeğin altına çizilmezse günümüz ve Kürt sorunu anlaşılmaz.
Bu perspektiften bakıldığında 26 yıl önce, 15 Şubat günü gerçekleşen Öcalan’a dönük komplo daha iyi anlaşılır kılınabilir. Aksi halde bir Ada hapishanesi olan İmralı’da tecrit altında tutulması anlaşılamaz. Ağır tecrit altında Öcalan unutturulmak istendi, şahsında Kürtler de unutturulmak istendi. Ancak Kürtler ve Öcalan hakikattirler yani gerçektirler, gerçekler ne kadar perdelenmeye, gizlenmeye çalışılsa da zamanı geldiğinde açığa çıkarlar.
15 Şubat, komplonun 26. yıl dönümünde Öcalan ne diyeceğinin yüksek beklentisinin oluşması; demokrasi ve özgürlüğün önünün açılıp açılmayacağı merakının yüksek oluşunun ve hakikatin gücünden kaynağını almaktadır.
Çünkü o güç uyanan tarih olmaktadır. Tarih Öcalan’ın ifadesiyle; “Tarih günümüzde biz tarihin başlangıcında gizliyiz.” demektedir. Ve derin tespitini dile getirmektedir. Evet, tarih budur ve aslında Öcalan tarihin başlangıcındaki toplumsal varlık oluşumunun günümüzde öncülüğünü yapan bir kişiliktir. O açıdan Öcalan, tek başına bir insan olarak değerlendirilemez. O onu aşan; düşüncesel paradigmasıyla, yaratımlarıyla toplumu yeni koşullarda anti devlet, anti iktidar temelli yeniden oluşuma yönlendirmesidir. Demokratik ve özgür çıkış olmasıdır bu. Hakikatin kudreti olmaktadır bu.
Öcalan, 26 yıldır ağır tecrit altında unutturulmaya çalışılan bir kişiliktir. Eğer 26 yıl sonra görüntülü olarak canlı görülürse, bu muazzam bir durumdur. Büyük gelişmelere yol açar. Çünkü Öcalan sadece Öcalan değildir. Öcalan’ın etki gücü çok yüksektir. Yani Öcalan, yüreklerde, beyinlerde, duygularda varlık gösteren bir düşünce, bir eylem, bir varoluş olmaktadır. Unutturulamamasının temeli budur. Yani 15 Şubat’ta böyle bir gelişme olursa, 26 yıl son yazılı veya görüntülü bir açıklama yapması son derece hayati bir durum olacaktır. Bu başlı başına yeni bir süreç başlatır. Sonrası nasıl olur? Devlet verdiği sözlerin gereklerini yapar mı, yapmaz mı? Bu soruların cevabı zamanla alınabilir.
Olası 15 Şubat açıklamasıyla çatışmalar veya savaş sonra erer mi? Umut edilir sona ermesi için. Ama temkinli olmakta lazımdır. Yine sona erer ermez ayrı bir tanışmak konusu. Ancak tek başına Öcalan’ın görüntülü ya da görüntüsüz açıklama yapması-ki görüntülü olsa çok daha etkileyici olur-büyük bir olaydır. 26 yıl sonra ilk kez İmralı’dan dışarıya sesleniyor ve söz kuruyor olacak.
Son söz; insan hayalleriyle yaşar. Öcalan’ın sözüdür: “Ben daha çocukluk hayallerimle yaşıyorum” der. Aslında her birimiz çocukluk hayallerimizi gerçekleştirmeye çalışıyoruz. Kişi olarak benim hayallerim de bir gün özgür bir dünyada, özgür bir ülkede ve özgür bir Dersim’de yaşamaktır. Bu hayallerimle bugüne geldim. Özellikle Dersim’de Tertelenin (katliamın) yarattığı yıkıcı sonuçları aşma hayallerini kurarak bugünlere geldim. Bu hayallerim kısmen gerçekleşti. Seyyid Rıza heykelinin Dersim merkezine dikilmesi bir adımdır. Yine 26 yıldır beklediğim O sesi, 15 Şubat veya yakın günlerinde tekrar duymaktır. Çünkü O sesi 16 Ocak 1999 akşamı son kez telefondan duydum. Onu tekrar duymak harika olacaktı.