90’lı yılların başında Sayın Öcalan’ın çözümlemeleri bir şekilde elimize ulaştığında; Kürt ve Kürdistan’a, tarihteki Kürt önderlere, Kürdün aşiret ve aile yapısına, dini olay ve olgulara, mezhepsel ayrılıklara o kadar güçlü eleştiriler yapardı ki, çoğu zaman bizler dahi hayretler içerisinde kalırdık
Serdar Altan
Belli ki çok zorlanıyorlar. Son 50 yıllık Kürdistan, Türkiye ve Ortadoğu siyaseti ve doğal yaşamına damgasını vurmuş bir şahsiyeti ilk kez tanıyormuş gibi okumak belli ölçülerde zorluk yaratıyor. Anlamak isteyen elbette okumalarını genişletir, araştırmalarını derinleştirir. Ancak o kadar sığ bir yaklaşım sergileniyor ki; koca koca insanlar, önünde akademik titr bulunan bir takım zevat, sağından, solundan, Alevi’sinden, Sünni’sinden, kıyısından köşesinden Kürt hareketine az biraz ilgi göstermişinden bir dolu insan, incir çekirdeğini dolduramayacak söylemle cahilliklerini boca ediyorlar.
Anlaşılacağı üzere, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın PKK’nin 12’inci Kongresi’ne gönderdiği “Perspektif” başlıklı geniş değerlendirmeden bahsediyoruz.
Aslında bu tartışmanın yoğunluğu geçtiğimiz hafta sıcak bir gündemdi. Yazıya da o vakit başlamıştık da İsrail-İran savaşı patlak verdi. Hal böyle olunca gündem savaşa kaydı. Ancak yazımıza konu tartışmalar öneminden bir şey kaybetmedi. Çünkü gerek bahse konu Perspektifte gerekse sayın Öcalan’ın yıllardır söylediği, son günlerde yapılan İmralı görüşmelerine de yansıyan değerlendirmelerinde sıkça hegemonik güçlerin Ortadoğu’daki planları ve İsrail’in nüfuzu üzerine çarpıca belirlemeleri yer alıyor.
Öcalan’ın anlattıkları
Kürt Halk Önderi Öcalan’ın PKK 12’inci Kongresi’ne gönderdiği “Perspektif” yazısında uzun uzadıya tarihsel süreç değerlendirmesiyle karşılaşıyoruz. Buradan yola çıkarak, yeni dönem paradigmasını ete kemiğe bürüyor Sayın Öcalan. Elbette tarihsel süreci ve son yüzyılı değerlendirirken yaşanan gelişmeleri, Kapitalizmi çözümlerken Reel Sosyalizm ve Marksizm’i, özellikle Kürtlerin içerisinde bulunduğu durumu yoğun bir eleştiriye tabi tutuyor. Marks’ın Kapital’inin yetmezlikleri, eserlerinin eksik kalışının ortaya çıkardığı sorunsalı uzun uzadıya anlatıyor. Kürtlerin dünya halkları içerisinde hak ettiği yeri bulamayışındaki etkenlere vurgu yapıyor. Kürdün statü arayışının nasıl sekteye uğradığından bahsediyor. Bunda bazı aile ve aşiretlerin etkisi, yapılan hatalar, ihanetler, yeterince yetkin olamamanın getirdiği sonuçlar, gerici yaklaşımların Kürtlere nasıl kaybettirdiği ve daha birçok nedeni sıralayarak aslında bugünlere nasıl gelindiğini kapsamlı bir analize tabi tutuyor.
Nitekim kıyamet de burada kopuyor. Vay efendim sen misin Kürdü bu kadar küçük düşüren, diline, kültürüne bunca laf söyleyen, Alevi’sine, Sünni’sine yetmezlikleri yüzünden bu kadar kızan, geçmiş tarih Kürt önderlerini eleştiren, Marksizm’i yetmez bulan vs. vs…
Sen yenisin galiba!
Tabi gerici söylem ve yapıdaki bazı gruplar ve şahsiyetlerin bu yönlü eleştiri ötesine geçen saldırılarına alışığız. 40 yıldır bunların işe yaramazlık ve hazımsızlıklarıyla uğraşılıyor. Bir noktadan sonra artık kendilerini bile etkileyemeyecek bir konuma geldiler zaten. Bu çevreler PKK ve Önderi Öcalan’a saldırıyı bir meslek haline getirmiş durumdalar. Bu nedenle çok da ciddiye alınacak bir pozisyonları yok.
Ancak son Perspektif sonrası değişik bazı çevrelerden gözü faltaşı gibi açılmış bir vaziyette bazı değerlendirmeler okuyunca, insan, yüz ifadesine yerleşen hafif bir tebessümle, “sen yenisin galiba” gibi -sanırım bir reklam repliği- olan bir söylemle karşılamadan edemiyor.
Kürtler Önderlerini tanır
Sayın Öcalan, insanlık tarihi çözümlemelerinin yanında Kürde dair söylem zenginliğini ve Kürt kişiliğini çözümlemelerini bugün yapmıyor. 80’li yıllarda hareket henüz yeniyken, 90’lı yıllarda hareketin en güçlü olduğu zamanlarda, 2000’li yıllarda hareket artık dünya çapında bir gerçekliğe kavuştuğunda ve kendisi de esaret altındayken bu çözümlemelerinin en geniş kapsamlısını yapıyordu. Hatta zaman zaman Kürt kişiliğini eleştirirken, birçok karşı saldırıyı da göze alarak sınırları ciddi manada zorlayan bir üslup kullanırdı.
Hatırlayanlar iyi bilir… 90’lı yılların başında Sayın Öcalan’ın çözümlemeleri bir şekilde elimize ulaştığında; Kürt ve Kürdistan’a, tarihteki Kürt önderlere, Kürdün aşiret ve aile yapısına, dini olay ve olgulara, mezhepsel ayrılıklara o kadar güçlü eleştiriler yapardı ki, çoğu zaman bizler dahi hayretler içerisinde kalırdık. Zaman zaman evlerde, köy odalarında bu çözümlemeler okunurken, özellikle yaşlıların “Serok Apo güzel diyor ama sanki bizleri yerin dibine batırıyor” şeklinde serzenişlerine çokça tanık olmuşuzdur.
Elbette zaman içerisinde bu çözümleme ve değerlendirmeler daha iyi anlaşılmaya başlanır, kıymete biner ve özellikle Kürtler Sayın Öcalan’ın ne demek istediğini kavramaya başlardı.
Bu nedenle geldiğimiz aşamada bazılarına çok sert eleştiri veya “yerin dibine batırma” gibi gelen söylemler artık kendini bilen, hareketi tanıyan, en önemlisi de sayın Öcalan’ı anlayan Kürt ve dostları tarafından çok iyi anlaşılıyor. Sadece “sen yenisin galiba” diyebileceğimiz kesimlerin “Öcalan’ı yeni keşfetmenin dayanılmaz ağırlığı”yla bocalayan söylem ve eleştirilerine tanık oluruz ki, bu da şimdilik normal. Sanırım yakın zamanda Sayın Öcalan’ın ne demek istediği, eleştirilerinin derinliği, söylem zenginliği ve çözümlemelerinin tarihsel bir analiz olduğunu bu çevreler de anlayacaktır. Sabırla bekliyor olacağız…