Öcalan’ın bu dönüşüm vizyonu, Kürt hareketini yalnızca bir direniş hareketi olmaktan çıkarıp, tüm Ortadoğu halkları için alternatif bir sistem öneren devrimci bir projeye dönüştürmeyi amaçlıyor
Tayip Temel
Ortadoğu, yüzyıllardır süregelen güç mücadelelerinin en sert yaşandığı coğrafyalardan biri olageldi. 20. yüzyıl boyunca bölgesel siyaset, ulus-devlet paradigması ekseninde şekillendi ve Kürtler bu paradigmanın dışında tutularak çoğunlukla bir güvenlik sorunu olarak kodlandı. Ancak 21. yüzyıl, yeni bölgesel ittifakları zorunlu kılan bir dönüşüm sürecine işaret ediyor. Bugün, bölgenin yeni jeopolitiği artık Kürtleri bir tehdit olarak değil, ittifak kurulması gereken stratejik aktörler olarak ele almayı gerektiriyor.
Ortadoğu’da mevcut denklemin yeniden kurulduğu bir dönemden geçiyoruz. İsrail ile Arap devletleri arasındaki normalleşme süreçleri, İran’ın bölgedeki artan etkisi, Türkiye’nin derinleşen ekonomik ve siyasi krizleri, Suriye’nin çözümsüzlüğü ve Irak’ın parçalı yapısı, bölgedeki her aktörü yeni bir pozisyon almaya zorluyor. Bu süreçte en önemli dinamiklerden biri de Kürtlerin nasıl bir yönelim belirleyeceği. Başûr (Güney Kürdistan) ve Rojava (Batı Kürdistan), bağımsız olarak hareket ettiklerinde zayıf düşüyorlar; ancak ittifak halinde hareket ettiklerinde varlıklarını sürdürebilme ve güçlerini konsolide edebilme imkanına sahipler.
Türkiye, Kürtleri hâlâ eski güvenlik paradigması içinde değerlendirme eğiliminde olsa da, tarihsel koşullar artık bunu sürdürülebilir kılmıyor. Devletin içinde farklı klikler, Kürt meselesine dair yeni yaklaşımlar geliştirmek zorunda kalıyor. Devlet Bahçeli gibi sert bir milliyetçi figürün dahi Öcalan’ı siyaseten bir faktör olarak tartışmaya açması, bu dönüşümün bir yansımasıdır. Türkiye, bölgedeki dengeler karşısında yeni bir yönelim arayışı içindedir, ancak bu yönelimin neye evrileceği belirsizdir. Erdoğan’ın bir süredir Kürt meselesinde mesafeli durması, alternatif ittifakları yoklama çabasından kaynaklanmaktadır. Ancak Türkiye’nin yeni bir bölgesel denge kurma arayışında El Kaide bağlantılı Colani gibi isimler üzerinden yürüttüğü ittifak politikası, uzun vadede sürdürülebilir bir seçenek olarak görünmemektedir.
Eğer Kürtlerle Türkler, 21. yüzyılda sürecek bir savaş yerine ortak çıkarlar temelinde bir ittifak geliştiremezlerse, bu çatışma döngüsü devam edecektir. Kürtler, savaşın bir zorunluluk olduğu fikrine hiçbir zaman sıcak bakmadılar; ancak sürekli olarak dayatılan bu çatışma ortamında hayatta kalmak için direnmek zorunda kaldılar. Gelinen noktada Kürt meselesine dair köklü bir paradigma değişimi kaçınılmazdır. Kürtlerin siyasal iradesini yok sayarak, askeri yöntemlerle dizayn etmeye çalışarak veya geçici taktiksel hamlelerle bu meseleyi yönetmeye çalışmak, Türkiye’nin de bölgenin de istikrarını daha fazla karmaşık hale getirir.
Bugün, Ortadoğu’da şekillenen yeni savaş düzeni, Kürtleri yalnızca direnişle değil, aynı zamanda akıllıca kurulacak ittifaklarla da bir gelecek inşa etmeye zorluyor. Eğer Türkiye, Kürtlerle kalıcı ve stratejik bir ittifak kurmayı başarabilirse, sadece Kürt meselesini değil, aynı zamanda kendi varlığını da daha sağlam bir zemine oturtmuş olacaktır. Ancak eğer bu fırsat kaçırılırsa, 21. yüzyıl, Ortadoğu’da daha büyük savaşlara ve kayıplara tanıklık edecek bir yüzyıl olmaya devam edecektir.
Bu perspektiften bakınca Öcalan Önderliği Kürt halkının özgürlüğü için olduğu kadar, Kürt siyasi hareketinin kendi iç dönüşümü için de bir perspektif sunuyor. Geleneksel çizginin ötesine geçerek, devlet merkezli değil, toplumsal inşa temelli bir özgürleşme modeli öneriyor yıllarca. Bu, sadece askeri ve siyasi mücadeleye dayalı bir hareket yerine, demokratik toplumcu çerçevede halkın doğrudan özneleştiği, kadın özgürlüğünü merkeze alan yeni bir paradigma inşa etme çabasıdır. Bu aynı zamanda Toplumcu Sosyalizm olarak da ifade edilmektedir.
Öcalan’ın bu dönüşüm vizyonu, Kürt hareketini yalnızca bir direniş hareketi olmaktan çıkarıp, tüm Ortadoğu halkları için alternatif bir sistem öneren devrimci bir projeye dönüştürmeyi amaçlıyor.