Öcalan Önderliği alternatif bir çözüm modeli olarak “Demokratik Entegrasyon” önerisini öne çıkarmaktadır. Bu yaklaşım, öylesine bir kavramsal öneri veya proje değil; stratejik, programatik ve taktik bütünlüğe sahip somut bir modeldir
Tayip Temel
Kürt sorunu, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş sürecinde şekillenen ve bugüne kadar derinleşerek devam eden en ağır toplumsal-siyasal meseledir. Sorunların anasıdır. PKK hareketi kördüğüm olmuş bu sorunu görünür kılmak ve çözmek için ortaya çıktı. Bu büyük kalkışmanın öncüsü Abdullah Öcalan 90’lı yıllardan itibaren hep savaşsız, diyalogla sorunu çözmeye çalıştı.
Sorunun çözümüne dönük farklı tarihsel denemeler yapılmış olsa da, bu girişimler genellikle aynı çıkmazlar sebebiyle son bulmuştur. Bunun başlıca nedenlerinden biri, barış ve çözüm süreçlerinin baş aktörü Abdullah Öcalan’ın konumunun doğru değerlendirilememesidir. Nitekim Öcalan’ın rolünün eksik ya da yanlış okunması, zincirleme hatalara ve stratejik kırılmalara yol açmıştır. Dolayısıyla Kürt meselesine dair çözüm stratejilerinin sağlıklı işlemesi, Öcalan’ın perspektifinin tarihsel ve güncel bağlamda doğru kavranmasına bağlıdır.
Önder Öcalan’ şu uyarıyı yapmaktadır:
“Çözüm çabalarında stratejinin doğruluğu tek başına yetmez. Onun kadar, bu stratejiyi tamamlayan taktik adımların tutarlılığı da belirleyici bir önem taşımaktadır. Doğru bir strateji, eğer somut adımlar ve toplumsal karşılığı olan mekanizmalarla desteklenmezse boşluk oluşur ve başarısızlık kaçınılmaz hale gelmektedir. Bu temelde; sürecin merkezine, Türk-Kürt ilişkilerindeki tarihsel çelişkilerin çözümünü yerleştirmek en doğru yaklaşım olarak görünmektedir. Çünkü bu çelişki, sadece güncel siyasetin değil, Osmanlı’dan Cumhuriyet’e uzanan tarihsel sürecinin yapısal bir ürünüdür.”
Kürt sorununun kökeninde iki temel yaklaşım sorun yaratmaktadır: Birincisi, milliyetçilik üzerinden geliştirilen dar çözüm girişimleri; ikincisi ise Cumhuriyet döneminde kurumsallaşan inkâr ve tenkil politikalarıdır. Bu iki yaklaşım da sorunun özünü beslemiş ve çözümün önünü tıkamıştır. Günümüzde ise ulus-devlet paradigmasına dayalı, zor ve gönüllülüğü iç içe geçiren yöntemler sonuç alamamaktadır. Bu noktada çözümün, ulus-devletçi mantığın ötesine geçmesi gerektiği açıktır.
Öcalan Önderliği alternatif bir çözüm modeli olarak “Demokratik Entegrasyon” önerisini öne çıkarmaktadır. Bu yaklaşım, öylesine bir kavramsal öneri veya proje değil; stratejik, programatik ve taktik bütünlüğe sahip somut bir modeldir. Bu modelin temelinde “Demokratik Toplum” anlayışı vardır. Demokratik Toplum modeli, ulus-devletçi ve inkara dayalı asimilasyoncu yöntemlere karşı, çoğulcu ve katılımcı bir toplum örgütlenmesini esas alır. Burada nihai amaç, farklı kimliklerin, kültürlerin ve toplumsal dinamiklerin bir arada var olabileceği çoğulcu bir demokratik düzenin inşasıdır.
Şimdi acil beklenti; Demokratik Toplum modeline geçiş için, ara döneme özgü ‘barış yasaları’nın meclisten çıkarılmasıdır. Bu tür düzenlemeler olmadan demokratik dönüşümün gerçekleşmesi mümkün değildir. Çünkü Çözüm Sürecinin Başmüzakerecisi Abdullah Öcalan, Demokratik Toplum çözümü için; siyasal, sosyal, ekonomik ve kültürel boyutlarda da hukuki düzenlemeleri olmazsa olmaz bir gereklilik olarak görür.
Bu yaklaşım, barış ve çözümü salt silahların susması olarak değil, toplumsal yaşamın bütün alanlarında hukuksal ve kurumsal güvencelere kavuşturulmuş bir demokratikleşme süreci olarak ele alır.
Bugün Kürt sorununun çözümünde klasik tekçi ulus-devletçi yöntemlerin tükendiği bir aşamaya gelinmiştir. İnkâr, tenkil ve zor yöntemleri artık sürdürülebilir değildir. Çözümün yolu, barış yasaları ile güvence altına alınmış, demokratik hukuk temelinde inşa edilecek yeni bir toplumsal sözleşmeden geçmektedir. Demokratik Toplum modeli hem tarihsel deneyimlerin hem de güncel ihtiyaçların kesişiminde yükselen alternatif bir çözüm perspektifi sunmaktadır.
Bu hakikate doğru yaklaşım toplumunun yararına bir çözüm ortaya çıkarır, yanlış yaklaşım ise herkes açısından acı ve felaketlerin sürmesi anlamına gelir.