Abdullah Öcalan’ın çağrılarına kulak verilmesi gerektiğini belirten KCK Yürütme Konseyi üyesi Zübeyir Aydar, koşullar değiştirilmeden ‘Silah bırak’ veya ‘Mücadeleden vazgeç’ demenin doğru olmadığını söyledi
PKK Lideri Abdullah Öcalan’la ile Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) arasında yapılan görüşmeler ile Kürt sorunun çözümüne dair tartışmalar sürüyor. AKP yetkilileri Kürt sorunun çözümünde hiçbir adım atılmamışken PKK’nin silah bırakması üzerinden sorunu tartışırken, Kürt siyaseti ise “silahın Kürt sorunun bir sonucu olduğunu”, sorunun çözümü durumunda sonucun da ortadan kalkacağı görüşünü savunuyor. Mezopotamya Ajansı’ndan Fırat Can Arslan’ın sorularını yanıtlayan KCK Yürütme Konseyi üyesi Zübeyir Aydar, “Siz meseleyi yalnız silah olarak ele alırsanız, Kürtlerin elindeki silahı görüp onu sorun yaparsanız, birinin elinden silah alsanız dahi bir başkası yine silah alır. Bu açıdan, meseleyi bir bütün olarak ele almak lazım” dedi.
İmralı heyetlerin gitmesinin önemli olduğunu belirten Zübeyir Aydar “Heyet iki kez gitti. Buna değer biçiyoruz. Her iki görüşmede de devlet yetkilileri orada hazır bulunuyor, onların da bulunması önemlidir. Başkan Apo’nun mesajlarının dışarıya çıkabiliyor olması, direkt muhatap alınmış olması, bizim açımızdan önemlidir. Biz bunu önemsiyoruz. Bu açıdan, bir başlangıç olarak ele alıp bu sürecin gerçekten rayına oturarak devam etmesinden yanayız. Bugüne kadar Başkan Apo’nun ortaya attığı görüşler birbirine yakındır. Bu konuda Başkan Apo ve hareketi nettir. Önemli olan, karşı tarafın ne düşündüğü ve ne yapacağıdır” dedi.
Silah bırakma tartışması
Zübeyir Aydar devamla, “PKK’ye ‘Silah bırak, kendini feshet, kendini tasfiye et’ gibi çağrılar yapılıyor, çok üst perdeden çağrılar yapılıyor. Kürtler neden silah ellerine aldılar? Siz sonucu ortadan kaldırırsanız, nedenleri ortadan kaldırmasanız yine aynı sonuçla karşılaşırsınız. PKK olmasa da başka birileri silah alır eline. Yani, Kürtlerin silaha ihtiyacı olmadığı bir ortam yaratılması lazım. Başkan Apo dedi ki: “Eğer şartlarım uygun hale getirilirse, önüm açılırsa, ben bu süreci şiddetten, hukuk ve siyaset zeminine çekebilirim.” Kürtlerin talebi, bu işi hukuk ve siyaset zemininde çözmektir. Ama siz meseleyi yalnız silah olarak ele alırsanız, Kürtlerin elindeki silahı görüp onu sorun yaparsanız, birinin elinden silah alsanız dahi bir başkası yine silah alır” diye konuştu.
Zübeyir Aydar, koşullar değiştirilmeden “Silah bırak” veya “Mücadeleden vazgeç” demek doğru olmadığını söyledi.
‘Tecrit devam ediyor’
Tecridin devam ettiğini belirten Zübeyir Aydar “İki tane ziyaret yapıldı diye tecrit kalktı diyemeyiz. Bu süreçte, ayda bir heyet gitsin, Başkan Apo’yu ziyaret etsin, üç-dört saat görüşsün; bu mesele çözülsün. Böyle bir şey olmaz. Bunun imkanı yok. Zaten geçmiş süreçte de bunun olmadığı görüldü. 2013–2015 sürecinde devlet zaten böyle yaklaştı ve sorun orada tıkandı. Şimdi, bu iş öyle kolay çözülecek bir sorun değil. Başkan Apo bu hareketin kurucu lideridir, baş müzakerecisidir. Bu konuda belirleyici rol sahibi bir şahsiyettir, bir liderdir. Bu açıdan, rahat ve özgür çalışma koşulları sağlanmadan bu iş olmaz. Özgürce temas kurma, görüşebilme, dünyadaki bilgi ve belgelere ulaşabilme imkanlarına sahip olması lazım. Heyetini istediği şekilde kurabilmesi lazım. Başkan Apo’ya “Açıklama yap, şunu yap” diyenler bu koşulları sağlamakla mükelleftirler. Ve bu koşullar sağlamadan da bu işin sağlıklı yürüyebilmesi mümkün değildir” diye belirtti.
Abdullah Öcalan’ın paradigması
Abdullah Öcalan’ın çözüm paradigmasına vurgu yapan Zübeyir Aydar, “Başkan Apo’nun ortaya koymak istediği çözüm de tamamıyla yerli, karşılıklı ve bölge halkları için temel oluşturan; birlikte özgürce yaşama, birlikte geleceği koruma planları çerçevesinde bir paradigmadır. Böyle bir biçimde yaklaşıyor. Başkan, bütün o dış çevreler elini bu işe sokmasın diye, “Kendimiz çözelim” yaklaşımı içinde. Bu konuda rol sahibidir, ısrarcıdır. Bölgede başkaları gelip içimize elini sokmasın diyenler, Başkan Apo’nun önünü açmak durumundadırlar. Bu, bütün bölge halkları için en uygun yoldur, yöntemdir. Bunun sağlanması gerekir” ifadelerini kullandı.
‘Çağrıya kulak verilmeli’
“Ya, biz kendi aramızda oturup, kendi sorunlarımızı diyalog yoluyla ve halkların çıkarı temelinde çözeriz ya da, başta ABD olmak üzere ki, bölgede herkes, -yalnız ABD değil; birçok güç, buna Rusya, Çin dahil, Avrupa dahil birçok güç- elini bu işlerin içine sokar” belirlemesinde bulunan Zübeyir Aydar, “Dışarıdan güçler bölgeye geldiğinde, kendi gündemleriyle gelirler. ABD neden Kürtler, Türkler veya Araplar ve Farslar için gelip burada, çıkarı olmadan çözümler geliştirsin? Bu, diğer ülkeler için de geçerlidir. O açıdan, burada Başkan Apo’nun sesine kulak vermek lazım. Başkan Apo’nun ortaya koyduğu paradigma diyor ki: “Biz, bölge halkları olarak kendimiz bir araya gelelim, beraber bu işi çözelim.” Yaklaşım budur, çağrı budur, mesele buradadır. Bu açıdan, herkesin bu çağrıya kulak asması lazım” dedi.
‘Çözmezsek Suriye gibi olabiliriz’
“Eğer çözemezsek Gazze gibi olabiliriz, Suriye gibi olabiliriz” diyen Zübeyir Aydar, “Eğer Filistin’de Araplar ile Yahudiler bir araya gelip, gerçekten diyalog yoluyla bir çözüm bulabilmiş olsalardı, bu 100 yıllık savaş durdurulabilirdi. 100 yıldır orada kan dökülüyor. Bu kadar acı yaşanmazdı ve insanlar birlikte yaşayabilirlerdi. Suriye’de, bazı demokratik adımlar atabilmiş olsaydı, bir azınlık iktidarı yaratılmamış olsaydı, demokratikleşme olsaydı, kaos yaşanmazdı. 14 yıldır Suriye’de neler yaşanmadı ki? Başkan Apo, “Eğer biz kendi aramızda bu sorunları çözmezsek, bu örneklerle karşılaşabiliriz” diye doğru söylüyor” diye konuştu.
‘Kandırma ve oyalama olmamalı’
“Durup dururken, Bahçeli’nin gidip DEM Parti’ye bir mesaj vermesi, selam vermesi ve sonrasındaki bu mesajları vermesi nereden kaynaklanıyor?” diyen Zübeyir Aydar, “Bütün bunların bu dönemde bu kadar seslendirilmesi önemlidir, ama bunun altını doldurulması lazım. 7 Ekim 2023’te başlayan, yani Hamas’ın saldırısıyla başlayan süreç, süreç giderek daha fazla genişliyor. Bölgemizde bir Üçüncü Dünya Savaşı yaşanıyor; bütün bölgesel güçler ve küresel güçler bu işin içindedir. Böyle bir ortamda, Kürtlerle Türklerin kendi aralarında sorun yaşaması ne, Kürtlerin lehinedir ne de Türklerin lehinedir. Bu açıdan, Türk-Kürt birliği temelindeki yaklaşım doğru bir yaklaşımdır. Ama bu yaklaşım sözde kalmamalı, bir manipülasyondan ibaret olmamalı, bir kandırma ve zaman kazanma, oyalama olmamalı” diye vurguladı.
Türkiye destekli güçler ve Türkiye kendisi de, içinde hava kuvvetleriyle, her şeyle içinde Kürt güçlerine saldırıyor. Şimdi, bu görmezden gelinemez. Hem böyle yapacaksın hem de “Ben, barış arayışı içindeyim”. İkisi birbirinde bu şekilde yürüyemez.
Hükümetin dili
İktidar ve havuz medyasının dilini eleştiren Zübeyir Aydar, “Hükümetin dili uygun bir dil değil. Bu aynı şekilde Türk medyasına da yansıyor. Medya, hükümetin diline bakarak kendisine göre pozisyon alıyor. İktidar medyasının bu konudaki yaklaşımı sorumsuzcadır. Bazen, ahlaki sınırları aşan özel savaş algısı yaratmaya çalışan bir medya dili oluyor. Bu açıdan medyanın da çok sorumlu davranması lazım. Bir kısım medya sorumlu davranıyor, ama çok azdır. Bir psikolojik savaş dili işte. “Bittiler, yok oldular, bilmem ya böyle olacaklar ya şöyle olacaklar” diye zaman zaman gerçeğe uymayan beyanatlar veriyorlar ve kamuoyunu manipüle ediyorlar. Aynı zamanda, tartışma programlarında da bizden insanları katmıyorlar. Kendilerine göre bir heyet oluşturuyor, bizim adımıza da kendileri tartışıyorlar. Bu doğru bir yaklaşım değil. Biz, eğer bu işleri çözeceksek, medyanın da bu konuda kamuoyunun oluşturulmasında çok etkili bir organ. Ona göre davranılmalı” dedi.
Kaynak: MA