“Gelin canlar bir olalım
Zalime karşı çıkalım
Yoksulun hakkını alalım
Tevekkeltü taalallah.”
(Pir Sultan Abdal)
1980 öncesinde bir mülkiye öğrencisi olarak, sadece devrimci ODTÜ öğrencilerinin protesto eylemlerine destek olmak için gittiğim ODTÜ’ye bu sefer, devrimci bir sınıfın, işçi sınıfının bir parçası ODTÜ işçilerinin haklı ve tamamen yasal grevlerini desteklemek için gittim.
Okul tatil olsa da temsili sayıda öğrenci de grevci abilerini ve ablalarını desteklemek için oradaydı. Grevi örgütleyen yetkili sendika TÜRK-İŞ’e bağlı TEZ-KOOP-İŞ Sendikası, başta Gn. Başkan Haydar Özdemiroğlu ve diğer merkez yöneticileri ve Ankara şubelerinin yöneticileri olmak üzere tam kadro oradaydı. Onurlu basının temsilcileri ve bazı muhalefet partilerinin sözcüleri de destek için grev alanına geldiler. Coşkulu halaylarla, türkülerle, sloganlarla grev devam etti.
İşçiler arasındaki rekabet zararlıdır
Bilindiği gibi, işçi sendikalarının tarihsel olarak ortaya çıkışları iki ihtiyacı karşılamak için gerçekleşmiştir: Emek sömürüsünü azaltmak, ücret ve diğer sosyal haklarını genişletmek ve (en az onlar kadar önemli) patronların işçileri bölmelerine ve birbirlerine karşı kullanmalarına engel olmak.
Bu ikinci husus son derece önemli çünkü günümüzde siyasal iktidarın bürokratları, tıpkı GSB ve diğer başka kamu işyerlerinde yaptıkları gibi, işçileri bölüp-parçalayıp-yönetme siyasetini sürdürüyor. Nitekim her türden destekle büyütülen ve TEZ-KOOP-İŞ’i zayıflatmak ve işçiyi işveren karşısında güçsüz bırakmak için aynı konfederasyona üye bir sendikanın bindirilmiş kıtaları, bir süredir kamu işyerlerinde yaptığı saldırıları sürdürüyor. Bunu da bu siyasal iktidar ayakta kaldığı sürece sürdürecekler gibi görünüyor.
Oysa sendikalar sadece emek sömürüsünü azaltmak ve işçilerin yaşam koşullarını iyileştirmek için değil, aynı zamanda işçileri bir arada tutmak için de kurulan örgütlerdir. Bu onların tarihsel misyonlarıdır. Grevler ise bu rekabeti kırmaya ve ortak bir düşmana karşı ortak bir kimlik oluşturmaya yardımcı olan eylemlerdir. Bu yüzden de her iki sendikaya üye işçilerin vereceği tepki, “işçilerin birliğini savunmak” hedefli olmalıdır.
KÇP imzalandı, bu grev neyin nesi?
İkinci önemli konu işçilerin KÇP imzalanmış olmasına rağmen neden greve gittikleri konusu. Bu önemli çünkü kamuoyunda özellikle de sendikalar aleyhine yayılan dezenformasyon sonucunda işçilerin aslında çok kazandıkları ama gözleri bir türlü doymadığı için greve gittikleri yönünde.
Peşinen söylemekte fayda var: İşçiler greve gitmeyi genelde istemezler. Çünkü grev belirsizliklerle doludur, başarı kesin değildir, başarılı olunsa bile sonrasında işten atılma ve sürgün edilme ve tacize uğrama riski yüksektir.
O halde sabah 8.30’da Ankara’da 30 derecelik sıcakta grevi başlatmanın nedeni nedir? Çünkü işçilerin başka çaresi kalmadı. Son silah olarak grev silahını çektiler. Nasıl mı, şöyle:
27 Şubat’ta başlayan müzakere süreci büyük bir ciddiyetsizlikle sürdürüldü ve Kamu Çerçeve Protokolü süreci 2 Ağustos 2025 Cumartesi günü tamamlanabildi. İmzalanan protokol ise başlangıçta Konfederasyonlar tarafından sunulan teklifin oldukça aşağısında kaldı.
Sözde yüzde 24, gerçekte yüzde 6 zam!
Kısaca, Aralık 2024’te 100 birim ücret alan bir işçinin ilk altı aylık dönem için aldığı yüzde 24’lük zam, enflasyon karşısında neredeyse tamamen eridi. 124 birimlik ücretin Haziran 2025’teki gerçek değeri 106,28 birim oldu. Bir başka deyişle, işçinin aldığı yüzde 24’lük zam, gerçekte yüzde 6,28’lik reel artışla sınırlı kaldı.
Bu durum, 600 bini aşkın kamu işçisinin yedi ay boyunca gerçekte yüzde 6’lık bir ücret artış oranı için bekletildiğini; ayrıca imzalanan KÇP’ nin, işçi tarafının mali olmayan pek çok talebine sırt çevirdiğini gösteriyor.
TEZ-KOOP–İŞ ne istiyor?
Sendika ile ODTÜ işvereni arasında yapılan sözleşmenin süresi 31 Mart’ta sona eriyor. Sözleşmenin yürürlük süresi 1 Ocak’a çekilmek isteniyor. Sözleşmede 6 ay süreli ücretsiz refakat izni var ama ücretli refakat izni yok. 10 güne kadar ücretli refakat izni talep ediliyor. Tutuklu ve hükümlü işçilerin, bu durumlarının devam etmesi halinde, ihbar sürelerinin sonunda iş akitlerine son veriliyor. Bu sürenin 6 aya kadar uzatılması talep ediliyor.
Yukarıdaki talepler ODTÜ işvereni tarafından kabul edildi ancak aşağıdakiler konusunda işveren hala ayak diretiyor:
İlki, birinci yıl ikinci altı ay ücret zammı hükümetin söz verdiği şekilde yüzde 16 olarak uygulansın.
İkincisi, protokolde imza altına alınan yüzde 3 ve yüzde 7 oranındaki primlerin kime ve nasıl verileceği net değil. Sendika ise tüm işçilere yüzde 7 oranında risk priminin sözleşmelerdeki mevcut oranlara ilave olarak verilmesini istiyor.
Üçüncüsü, işyerinde esnek çalışma uygulamasına son verilsin. Cumartesi akdi, pazar günü ise resmî tatil günü olarak sözleşmeye yazılsın.
Son olarak, kimlik kartı yenilenmeyen güvenlik görevlilerinin iş akdi feshedilmesin. Bu işçiler işyerinde başka işlerde değerlendirilsinler.
Sonuç olarak
Sıralanan bu gerekçelerden dolayı ODTÜ grevi sadece yasal değil, aynı zamanda haklı bir grevdir ve talep edilen dört düzenleme kabul edilene kadar sürdürülmelidir.
Ayrıca ODTÜ grevi herhangi bir grev değildir. Ülkedeki otoriter korporatist yapılanmaya bir tepkidir. Dolayısıyla da bu grevin özünde özgürce toplu iş sözleşmesi yapma hakkı talebi vardır. Ayrıca bu grevin mali ya da diğer sözleşmeye bağlı konular dışında çok önemli boyutları söz konusudur:
-Grevler, işçi sınıfının dünyayı değiştirme gücüne sahip olduğunu anlaması için önemli bir ilk adımdır. İşçilere kapitalizmin doğası ve kendi kolektif güçleri hakkında bir şeyler gösterirler.
-Grevler işçilerin günlük sömürü rutinini kırmalarını sağlar. Eğer işçiler basitçe konumlarını kabul eder ve asla karşı koymazlarsa, sefalet düzeyine çekilirler. Oysa grev süreci işçilere kolektif güçlerini hissettirir.
Grev işçilerin kendilerine olan güvenlerini artırır. Birçok grevci aynı zamanda kime güvenecekleri, nasıl bir etki yaratacakları, sendika liderlerinin rolü, tabanı örgütleme ihtiyacı, devletin rolü gibi daha geniş sorularla karşı karşıya kaldıklarını fark eder.
Düşünceler en çok sıcak mücadele içinde değişir. İnsanlar kendi koşullarını değiştirmeye çalıştıkça, deneyimleri toplumdaki egemen fikirlerin çoğuna meydan okuyabilir. Bu yüzden de grevler ırkçılık, cinsiyetçilik, mezhepçilik ve homofobi gibi aşırı sağcı düşüncelerin yumuşamasına katkıda bulunabilir.
Son olarak grevler aynı zamanda daha geniş mücadelelere dönüşme yeteneğine de sahiptir. Çünkü işçiler grevlerden her grevin içinde politik bir mücadele olduğunu öğrenirler.
Anahtar sözcükler: Grev, Kamu Çerçeve Protokolü (KÇP), Korporasyon, ODTÜ, TEZ-KOOP-İŞ Sendikası