Günler geçiyor… 15 Temmuz sonrası tarumar olan hayatlar için belki hiç geçmiyor. Birbirine benzeyen günler geçmez… Ama aslında günler tek tek dökülüyor. Daha da yoksullaşarak, daha da güvensizleşerek, daha da çaresizliği öğrenerek…
Olağanüstü Hal İşlemleri İnceleme Komisyonu verilerine bakalım… Hani şu “kriterleri” kendinden menkul komisyona. Zaten ret kararlarının çoğunda “kurum kanaati” etkili oluyor, yargıdan beraat kararı alanlar işlerine geri alınmıyor.
Şu ana kadar 50 bin 300 dosya inceleniyor, sadece 3 bin 700’ü kabul görüyor. Yani kamudan ihraç edilenlerin yüzde 10’u bile işlerine dönemedi.
Geçtiğimiz günlerde açıklanan “OHAL’in Toplumsal Maliyeti Raporu” rakamlarına göre sessizliğini bozan KHK’lilerin sayısı artıyor. Bu vesile ile tanıklıklar Türkiye’nin bir dönemine, o dönemde hangi mesleklerin nasıl sınav verdiğine dair çok şey söylüyor.
15 Temmuz sonrası FETÖ-PDY iddiasıyla yargılanan binlerce insanın avukat bulmakta zorlandığı bir gerçek. “Savunma borsası” kurulduğu da bir gerçek. Çok yüksek avukatlık ücreti talep edildiği, cezaevinde müvekkil görüşmelerinin bile “adalet metre”ye bağlandığı bir sır değil.
“OHAL’in Toplumsal Maliyeti Raporu” savunma tarafında bulunan avukatlık mesleğine ilişkin yaşanmışlıkları tarihe not düşüyor. Adli süreçlerde, şüpheli veya sanık konumunda olan kişiler avukatlarla deneyimlerini anlatıyor:
“Avukat vardı ancak, ‘varsa bildiklerimiz, itirafçı olmamız’ için ısrarcı oldu. Başka faydası olmadı.”
“Avukat sürekli, bir şekilde ‘İsim söylemen lazım bu gidişle tutuklanacaksın’ diye telkinde bulundu. İkide bir sulh ceza hakiminin yanına gitti geldi, ‘Bu şekilde çocuklarına kavuşamazsın’ diye baskı altında bıraktı.”
“CMK avukatı düşman hukuku ile etkin pişmanlıktan yararlanmam hususunda polislerle birlikte iknaya çalıştılar. Masumiyet karinesi ve tüm insan haklarımı çiğneyerek tuzak sorular sorarak, lehime olanları yazmayıp aleyhime olanları tutanağa geçirterek…”
“Avukat sonradan geldi, varmış gibi evraklara imza attı.”
“Bir CMK avukatı vardı. Ancak benimle ilgilenmek için gelmediği izlenimi verdiği için ben de onunla ilgilenmedim. Düşünsenize, avukat polisin çekmecesini karıştırıyor. Silahıyla oynamaya çalışıyor. Memura ‘Neden beni çağır mıyorsunuz? Fazla para kazanamıyorum, abimin selamı var’ gibi şeyler söylüyor. Ben de güya ifade veriyorum. Hatta bir ara odadan çıktı geri gelmedi, çok sevindim. Onsuz daha sağlıklı iletişim kurduk memur beyle.”
“Avukat talep edildi ama avukat ben savunmamı verdikten sonra geldi ve sadece savunmamın altına imza attı ve gitti.”
“Avukat bulundurmaya müsaade edildi ancak avukat bey kendisinin orada bir figüran olarak bulunduğunu dışarıda tarafıma ifade etmiştir. Avukat orada hakkımızı savunma adına bir katkıda bulunmadı.”
“Polise ifade vermedim. Keyfi olarak 5 gün hiçbir işlem yapılmadan gözaltında kaldım. Savcılıkta ifadem alınırken baro avukatı telefonunda Facebook ile ilgileniyordu. Benimle ön görüşme yapmadı. Hiçbir faydası, etkisi olmadı.”
Bunlar mağdurların anlatımları…
15 Temmuz sonrası sadece avukatlar değil, gazeteciler de, yargı mensupları da, üniversite hocaları da çeşitli sınavlardan geçtiler. Yanı başında yaşanan haksızlığa ses çıkarmayan akademisyenler, masumiyet karinesini çiğneyen gazeteciler, telefonla talimat alan yargı mensupları… Bütün bunları gördü, yaşadı bu toplum. Ancak bir toplumda gazeteciler ve avukatlar çözülürse gerçekler sandıkta kalır. Naftalin değil ki bu meslekler…