Devletin ‘umut hakkına’ dair yasal düzenlemeler yapması gerektiğini ifade eden ÖHD Amed Şubesi Eşbaşkanı Zeynep Karayılan, ‘Öcalan’ın süreci yürütebilmesi için fiziki özgürlüğünün sağlanması gerekiyor’ dedi
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) 2014’te Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’a şartlı tahliye imkânı olmaksızın verilen “ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verilmesini”, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) 3’üncü maddesinde düzenlenen “işkence yasağına” aykırı bularak, ihlal kararı verdi. AİHM, ihlale neden olan uygulamaya dair yasal düzenleme yapılarak, ihlalin ortadan kaldırılmasını istedi. Türkiye’nin yasal düzenleme yapmaması üzerine hukuk ve insan hakları örgütleri Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’ne başvurdu. Başvuruyu işleme alan AK BK, Türkiye’ye 2025’in Eylül ayına kadar Türkiye’ye süre tanıdı. Hem bu süre zarfında hem de Kürt sorununun tartışılmaya başlandığı günden bu yana en çok tartışılan konuların başında gelen “umut hakkı”na dair bugüne kadar bir adım atılmadı.
Özgürlük İçin Hukukçular Derneği (ÖHD) Amed Şubesi Eşbaşkanı Zeynep Karayılan, “umut hakkı”nın uygulanması gerektiğini belirtti.
‘Avukatlarıyla görüştürülmüyor’
Abdullah Öcalan’ın 23 Ekim 2024’te Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Riha Milletvekili Ömer Öcalan ile görüştüğünü hatırlatan Zeynep Karayılan, “Sonrasında görüşmeler gerçekleştirilse de tecrit tam olarak kaldırılmadı. Kendisi yeğeniyle yapmış olduğu ilk görüşmede de aslında bu durumu dile getirmiştir. Aslında bu durum son 4 yıllık süre içerisinde uygulanan bir politika değil. Bir bütünen 1999 yılında uluslararası komployla Türkiye’ye getirildiği andan itibaren, 27 yıllık bir İmralı tecrit rejimi var diyebiliriz” dedi.
‘Fiziki özgürlüğü sağlanmalı’
İmralı tecrit sisteminin bir an önce lağvedilmesi gerektiğini vurgulayan Zeynep Karayılan, “Sayın Abdullah Öcalan’ın gerek avukatlarıyla gerek ailesiyle görüşmeler yapabilmesi gerekiyor. 27 Şubat’ta yapmış olduğu çağrı ve sonucunda PKK’nin çalışmalarını sonlandırmasıyla devam eden süreçte etkin bir şekilde rolünün oynayabilmesi için, özgür yaşar ve çalışır durumda olması gerekmektedir. Onun bu süreci yürütebilmesi için fiziki özgürlüğünün sağlanması ve sağlıklı, güvenli bir ortamda çalışmasının önünün açılması gerekmekte” diye belirtti.
’10 yıldır adım atılmadı’
“Umut hakkı”na dair AİHM’in verdiği ihlal kararlarına işaret eden Zeynep Karayılan, “Türkiye 10 yılı aşkın süredir bu noktada bir adım atmadı. Sayın Öcalan’ın umut hakkı için, hukuk düzenlemelerinde değişikliğe gidilmesi ve Türkiye’nin AİHM’in vermiş olduğu kararları uygulaması gerekmektedir. Avrupa Konseyi (AK) Bakanlar Komitesi (BK) Eylül 2024’te ‘umut hakkı’nı gündemine aldı ve Eylül 2025’e kadar bir değişiklik yapılmadığı takdirde ara karar hazırlayacağını duyurdu” diye konuştu.
Zeynep Karayılan, bu hakkın tanınabilmesi için öncelikle İnfaz Kanunu ile Terörle Mücadele Kanunu’nun (TMK) ilgili maddelerinin değişmesi gerektiğini söyledi.
‘Çözüm Öcalan şahsında gerçekleşecek’
“Umut hakkı” noktasındaki düzenlemelerin ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası almış diğer tutsakları da etkileyeceğinin altını çizen Zeynep Karayılan, “Çözüm Sayın Abdullah Öcalan şahsında gerçekleşecek. ‘Umut hakkı’nın tesis edilmesi, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası alan binlerce tutsağın da bu işkence halinden kurtulmasının önünü açacak. Yine hasta mahpusların tahliye edilmesinin önü açılacak” şeklinde konuştu.
‘Hukuki ve siyasi adımlar’
Abdullah Öcalan’ın yaptığı çağrı sonrası PKK’nin çalışmalarını sonlandırmasıyla birlikte adım atma sırasının devlette olduğunun altını çizen Zeynep Karayılan, “Kürt sorunun barışçıl ve demokratik çözümü için hukuki ve siyasi adımlar atılması gerekmekte. Silah bırakma sürecinin, karşılıklı şüphe ve tedirginlik yaşanmadan tamamlanması gerekmekte” diye belirtti.
‘Çözüm yeri Meclis’
Çözüm yerinin Meclis olduğu vurgusunda bulunan Zeynep Karayılan, “Sayın Abdullah Öcalan’ın da işaret ettiği üzere Meclis’te bir komisyonun kurulması ve bu komisyonun bir an önce çalışmalara başlaması gerekmekte. Yasa değişikliğinin gerçekleştirmesi aslında Meclis’in sorumluluğu olduğu kadar, sivil toplum örgütlerinin, siyasi partilerinin ve derneklerin de sorumluluğundadır. Bundan sonra çağrıyı büyüterek kolektif bir mücadele ile seferberlik halinde olmamız gerekiyor” dedi.
Haber: Rukiye Payiz Adıgüzel / MA