Ömer El Beşir, 1989’da siyasal İslamcı bir askeri darbeyle iktidara geldi. 30 yıl Sudan’ı “devlet başkanı” sıfatıyla tek başına yönetti. Erdoğan kendisiyle pozlar verip “Kardeşim Beşir” diye hitap etmekten mutluluk duyuyordu. Erdoğan’ın bu “kardeşi”, dünya kamuoyu nezdinde 21. Yüzyıl’ın ilk soykırımının faili olmakla meşhurdu. 2000’li yıllarda Güney Sudan ve Darfur bölgelerinde işlediği soykırım suçları nedeniyle Uluslararası Ceza Mahkemesi tarafından hakkında yakalama kararı bulunuyor. Bu karara rağmen, AKP yönetimi altındaki Türkiye’yi rahatça ziyaret edebiliyordu. İddianameye göre Beşir, Darfur’da “etnik temizlik” amacıyla en az 300 bin sivilin öldürülmesi, yüz binlerce insanın sakat bırakılması, binlerce kadına tecavüz ve milyonlarca kişinin tehcir edilerek mülteci haline getirilmesi suçlarından sorumlu. Birleşmiş Milletler’in (BM) talebi karşısında Erdoğan şunları söylemişti: “Bizden onu tutuklamamızı istediler; güldük geçtik”
Beşir’in bir başka marifeti, devlet hazinesinden kendi şahsi hesaplarına en az 9 milyar dolar aktarmış olmasıydı. Afrika’nın en yoksul, kıtlık ve açlık mağduru halklarından biri olan Sudan nüfusu tarafından yalnızca bir “soykırımcı” değil aynı zamanda “hırsız” olarak da görülüyordu. Sonunda, otuz yıllık saltanata karşı protestolar, polis ve “özel harekat” şiddetine rağmen Aralık 2018’de başkent Hartum başta olmak üzere ülkeyi sarsmaya başladı.
Eline aldığı bir değneği sallayarak televizyonlarda protestocuları tehdit eden Beşir, yüzlerce insanı daha öldürme pahasına aylarca direndi; ama sonunda devrime yenildi. Şimdi Hartum’da bir hapishanede; yolsuzluk, katliam ve soykırım suçlarından yargılanıyor. Sudan hükümeti, BM ile imzaladığı anlaşma çerçevesinde Beşir’i Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde yargılanmak üzere Lahey’e teslim edeceğini açıkladı.
Beşir rejiminin otuz yıllık icraatı, her siyasal İslamcı iktidar için bir “el kitabı” olarak okunabilir. Bu kitaptaki yol haritası şu hedefleri içeriyor: Demokratik işleyişi ortadan kaldırmak, yargıyı yürütmenin hizmetine sunmak, muhalifleri hapsetmek, medyayı kontrol altına almak, toplumun yukarıdan aşağıya İslamlaştırılması. Bunların gerçekleşmesinin koşulu olarak, ülke içinde ve coğrafi bölge sathında gerilim, çatışma ve savaş halini sürekli kılmak.
Ülke ekonomisini, küresel sermaye sistemi ile çatışma değil aksine tam uyum içinde bir “yerli ve milli” ekonomik ve finansal işletme imgesiyle dizayn ederek bu mekanizmadan nemalanmak. Erdoğan’ın “kardeşim” hitabına mazhar olma ayrıcalığına sahip iki isim olarak Sudan’da Beşir ve Malezya’nın devrik başbakanı Necip Rezzak örnekleri, bu dizayn içinde yolsuzluk ve şahsi servet biriktirme pratikleri anlamında örtüşüyor; Türkiye’nin siyasal İslamcılarına da ilham verdiklerini anlıyoruz.
Siyasal İslamcı hareketler, Müslüman ülkeler coğrafyasında kabaca 1979’dan bu yana eşzamanlı yükselişler yaşadı. Bunlardan bazıları iktidara geldi. İktidarın yükseliş dönemleri sırasında sundukları ekonomik refah ve siyasal özgürleşme vaatleri içinde gerçekleşen konsolidasyonun ardından yolsuzluk, nepotizm ve otoriterleşme “gerçek” program olarak uygulamaya konuyor. Vaatlerin tersine dönüşü, eşzamanlı bir iniş sürecini de beraberinde getiriyor. Siyasal İslamcı rejimler, toplumsal protestoların eşlik ettiği ekonomik ve siyasal kriz süreçlerine giriyor ve bu durumda şiddet mekanizmalarına daha çok sarılıyorlar. Ülke içinde ve sınırları yakınında gerilim ve çatışmalar, rejimlerin devamı için zorunluluk halini alıyor.
Sudan ve daha önce Malezya’da tanık olduğumuz final sahneleri gösteriyor ki siyasal İslamcı iktidarlar sancılı, sarsıntılı, gürültülü bir çöküşle tarih sahnesinden çekiliyorlar. O iş, karakolda sonuçlanıyor ve mahkemelerde hesap veriyorlar. Bu yetmiyor, bir de insanlığa karşı işledikleri suçlar nedeniyle paketlenip Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne gönderilebiliyorlar. Ve ailelerin birleştirilmesi kuralı gereği “kardeşleri” ayrı tutmak, uluslararası kamuoyunun vicdanına yakışmaz. Beşir’i bekleyen Lahey yolculuğu, sadece bir başlangıç…
Not: Selahattin Demirtaş, Yeni Yaşam’da yazmaya başladı. Aynı gazetenin emekçisi olmak moral veriyor, onur veriyor. Fikren olduğu kadar cismen de aramızda olacağı günler yakındır.