• İletişim
  • Yazarlar
  • Gizlilik Politikası
27 Haziran 2025 Cuma
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
ABONE OL!
GİRİŞ YAP
Yeni Yaşam Gazetesi
JIN
  • Anasayfa
  • Gündem
    • Güncel
    • Yaşam
    • Söyleşi
    • Forum
    • Politika
  • Günün Manşeti
    • Karikatür
  • Kadın
  • Dünya
    • Ortadoğu
  • Kültür
  • Ekoloji
  • Emek
  • Yazarlar
  • Panorama
    • Panorama 2024
    • Panorama 2023
    • Panorama 2022
  • Tümü
  • Anasayfa
  • Gündem
    • Güncel
    • Yaşam
    • Söyleşi
    • Forum
    • Politika
  • Günün Manşeti
    • Karikatür
  • Kadın
  • Dünya
    • Ortadoğu
  • Kültür
  • Ekoloji
  • Emek
  • Yazarlar
  • Panorama
    • Panorama 2024
    • Panorama 2023
    • Panorama 2022
  • Tümü
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
Yeni Yaşam Gazetesi
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
Ana Sayfa Gündem Güncel

Önderlik

Süreç, Kongre ve Perspektif Metni üzerine bir okuma (3)

27 Haziran 2025 Cuma - 00:00
Kategori: Güncel, Manşet
Önderlik

Öcalan, önderlik kavramını kendine ait kapalı bir statü olarak sunmuyor. Tam tersine metin boyunca, örgütündekileri (kanımca) bir metodolojik pratik olan önderleşmeyi gerçekleştirememekle eleştiriyor. Yani önderlik kavramsal olarak aslında bir toplumsal harekette bulunanların tamamına açık ve teoride kolektifleşmesi gereken bir kategori…

Nazan Üstündağ

Yazının bu bölümünde Sayın Öcalan’ın 12. Kongre’ye yolladığı Perspektif metni ile ilgili bazı konulara değinmek istiyorum. Öncelikle bu metin kamuoyu ile paylaşıldığı için şükranlarımı sunuyorum. Metnin paylaşımını Öcalan’ın da isteyeceğini tahmin ettiğim kadarıyla bir eşitlik daveti olarak okuyorum. Bundan kastım şu: Sosyalizm nihayetinde gerçek bir eşitlik hülyası. Bu eşitlik hülyasının nasıl gerçekleşeceği de Öcalan tarafından demokrasi olarak ortaya konmuş durumda. Metnin-kendi örgütüne seslenmesine rağmen- kamuoyu ile paylaşılmasını bu sebeple kurucu bir hamle olarak görmek istiyorum. Metin sayesinde reel politiğin ötesinde, içinden geçtiğimiz süreci, Sayın Öcalan ve Özgürlük Hareketi ile kavramsal ve ideolojik olarak tartışma zeminine kavuşmuş oluyoruz. Böylelikle özne olmadığımız ölçüde -haklı olarak- dışlandığımız politik strateji ve taktik mevzusunu aşarak bu strateji ve taktiklerin yeşerdiği kavramsal çerçeveye katkı sunmamız mümkün kılınıyor. Elbette, Öcalan’ın daha önce yazdıklarını ve söylediklerini bilmek de bu katkıyı derinleştiriyor.
Perspektif metnini üç boyutta ele almak istiyorum. Bu kısımda ele almak istediğim Abdullah Öcalan’ın metin boyunca çokça vurgu yaptığı önderlik kavramı. Daha sonraki bölümde ise toplumsal sorunların kökünde yatan kurucu şiddeti kavramsallaştırmak için cinsiyet sistemini işaret etmesini ve tarihin ana diyalektiğini komün ve devlet arasındaki çatışma olarak ele almasını tartışacağım.

Önderlik

Önderlik kavramını nasıl anlamlandırdığımı paylaşmak istememin sebebi, kavramı tüm toplumsal hareketler için son derece faydalı bulmam. Bu kavram, kanımca, şu soruya cevap veriyor: “İnsanlar içinde bulundukları bir harekete metodolojik olarak nasıl yaklaşmalılar?” Öcalan, önderlik kavramını kendine ait kapalı bir statü olarak sunmuyor. Tam tersine metin boyunca, örgütündekileri (kanımca) bir metodolojik pratik olan önderleşmeyi gerçekleştirememekle eleştiriyor. Yani önderlik kavramsal olarak aslında bir toplumsal harekette bulunanların tamamına açık ve teoride kolektifleşmesi gereken bir kategori. Bir kutsal değil. Verili ve tek bir manevrada ele geçirilmiş bir pozisyon değil. Tam tersine perspektif metni önderlik konumunun demokratikleşmesine bir çağrı içeriyor. Burada demokrasiden kastım elbette bir liberal demokrasi değil. Kastım “önderleşmenin” Öcalan’da somutlanan bir yaklaşımı, ısrarla ve emekle sürdürmek ile edinilebilecek, kazanılabilecek bir kapasite olduğu.

Öte yandan önderleşmenin ne demek olduğunu tartışmadığımız, Öcalan’ın pratiğinden somut çıkarımlar yapmadığımız sürece ve kavramı anlamlandırmadığımız ölçüde, kavramın esrarengiz kalması riski var. Böyle bir durumda kavram test edilemez hale geliyor ve sadece bazı insanların vakıf olduğu bir boş-gösterene dönebiliyor. Daha da kötüsü kimi çevrelerin kavramı tamamen yanlış bir şekilde dolaşıma sokarak Kürt Hareketi’ni bir önderlik kültü yaratmakla suçlayıp onunla gerçek bir diyaloga girmemeyi meşrulaştırması. Bu elbette sömürgeciliğin bir uzantısı. Ancak metinden sonra ortaya çıkan eleştirilere baktığımızda, bu uzantı ile, pratikte olduğu gibi düşünsel olarak da, mücadele etme gerekliliği kendini gösteriyor.
Şunu da eklemek isterim: 2010’dan bugüne kadar ortaya çıkan ve neredeyse yılın her ayı bir yerlerde patlak veren halk isyanlarına karşı, sol cenahtan yapılan en önemli eleştirilerden biri öncüsüz olmak. Bu eleştiri artık, her türlü öncülüğü ve öncülük aracılığıyla gerçekleşen temsiliyeti, dışlayıcı ve anti-demokratik olarak görmüş olan teorisyenler tarafından dahi dile getiriliyor.

Öncülük

Elbette öncü olmak ve önder olmak aynı şey değil. Öncülük bir an da parlayabilir, sonra yerini başka bir öncüye devredebilir. Quantum fizikle haşır neşir olan sosyolog Karen Barad öncülüğü şimşek çakmasına benzetiyor: Yeryüzünden gökyüzüne sıçrayan, gökyüzünde bir hareketlenmeyi ön-sezerek ona davet çıkaran bir kışkırtma hali… Önderlik ise bir kurum. Yani sürekli yeniden üretilmesi gerekiyor. Ancak yine de önderlik konusunu tartışmanın etkin öncülüklerin yeşerebileceği zemini tanımlamak açısından da ufuk açıcı olduğu kanısındayım.
Şu bir gerçek ki Sayın Öcalan’ın 1999’dan beri İmralı’da olması onu zor kullanarak yaptırım gücü olmayan bir önder haline getiriyor. Yani halk, örgüt ve devlet ile girdiği ilişkilerde ancak ve ancak bu ilişkilerin diğer tarafı rıza gösterirse süren bir önderlik konumundan; bu anlamıyla düşünce ve eylem temelinde sürekli test edilen ve tekrar tekrar kazanılan bir konumdan bahsediyoruz. Öte yandan geçmişte yaptıkları sebebiyle, bedenen ve ruhen özlenen, sadakati ve güvenilirliği tespit ve tescil edilmiş, duygusal anlamı büyük bir varoluştan da söz ediyoruz.

Önderlik: Bir metodoloji

Kürt Özgürlük Hareketi ile tanıştığımdan beri Abdullah Öcalan’ın önderlik vasfını kavramsal olarak anlamlandırmaya çalışıyorum. Harekete yöneltilen önderlik kültü eleştirisini hiçbir zaman paylaşmadığımı belirtmem gerekir. Abdullah Öcalan’ın Kürt Hareketi’nde bir metodoloji geliştirdiğini ve emekle yarattım dediği “önderlik” kategorisinin bu metodolojiye işaret ettiğini düşünüyorum. Elbette ki bu metodolojiyi tam olarak tanımlayabildiğimi iddia etmeyeceğim. Ancak bazı özelliklerinden -anlamlandırdığım ölçüde- bahsedebilirim. Önderlik kavramına bir içerik değil bir metodoloji olarak bakmanın, aynı zamanda Öcalan’ın düşüncelerine dogmatik bir yaklaşım sergilemenin anlamsızlığını da ortaya çıkaracağını düşünüyorum. Nihayetinde Öcalan tüm metinlerinde olduğu gibi, perspektif metninde de sürekli olarak -belki yanılıyorum-benim geldiğim sonuç bu-araştırmadım- gibi cümleleriyle zaten dogmatik bir yaklaşımı desteklemediğini gösteriyor. Diyalektiği esas alarak, önderliğin ancak karşılıklı bir diyalog sürdüğü ölçüde oluşabileceğini imliyor. Ayrıca Öcalan’ın söylediklerinin içeriğine aşırı bağlı kalmanın ve dediklerini kitabileştirmenin, kimi zaman asıl onu Önder yapan metodolojisinden uzaklaşmak anlamına gelebileceğini düşünüyorum.
Yukarıda belirttiğim gibi bu metodolojiye tam anlamıyla vakıf olduğumu söylemem mümkün değil çünkü nihayetinde metodoloji Öcalan ile örgütü arasındaki ilişki içinde emekle kotarılmış bir metodoloji. Ancak yine de anladığım kadarıyla (ve belki de haddimi aşarak) birkaç noktaya değinmek istiyorum.

Hakikat, cömertlik, yıkıcılık

Öcalan’ın en önemli özelliği ve her zaman kulağımızın İmralı’da olmasının sebebi, onun her durumda bir hakikat sesi olmasıyla ilgili. Hakikat derken şunu kastediyorum: Öcalan her konuştuğunda tüm evrene, tarihe, ve gündeliğe dair, hareketle ilişkili herkesin kendini içinde bulabileceği bütüncül bir anlam dünyası yaratabiliyor. Kürt Hareketi bazı açılardan 2015-2016 felaketini böyle bir anlama kavuşturamadı. Tam tersine dönem genel olarak PKK hikayesine sığmayan bir anomali olarak kaldı. Özellikle bu sebeple 2016’dan beri hepimiz İmralı’nın eksikliğini kemiklerimizde hissediyorduk. Öyleyse önderlik adı verilen durumun birinci özelliğinin kimseyi ve hiçbir olayı dışarıda bırakmayan kapsayıcı bir hakikat üretmesi olduğunu söyleyebiliriz.
İkinci olarak önderlik, anı eşiğe döndürme kapasitesi gösteren bir pratik. Öcalan’ın kendisinin de perspektif metninde kullandığı bir kavram eşik. Eşik kelimesi bir kapanış ile bir açılış arasını tarif ediyor. Eşik mekânsal olanı zamansal olana dönüştüren bir kelime: gelebilecek olanın müjdesini, olabilecek olanın haberini, bir doğuşun öncesini çağrıştırıyor. Mekansal olarak kapatılmışlığın, tecridin, kopartılmışlığın, yakalanmışlığın yerine umudu, ihtimali ve potansiyeli ikame ediyor.
Abdullah Öcalan, İmralı gibi bir mekanı sürekli olarak eşiğe dönüştürmeyi beceriyor. Bir tek İmralı‘yı değil elbette. Türkiye’nin şu andaki otoriter durumunu bile geleceği belli olmayan bir eşiğe döndürüyor. Üstelik bu eşiği yaratırken her seferinde mücadeleyi bir üst seviyeye çekerek ve kendisinin olduğu kadar toplumsal mücadelelerin tecridine karşı da yeni bir kavuşmanın yol haritasını çizerek yapıyor. Demokrasi güçleri, sosyalistler derken şimdi örneğin enternasyonel bir kavuşmanın imkanından bahsediyor. Türkiye’nin değil dünyanın tarihine müdahale etmekten bahsediyor.

Üçüncü özellik (aslında Sırrı Süreyya için de sosyalist bir kişilik dememize sebep olan bir özellik bu) önderliğin her anı sanki bu an sonmuşçasına ciddiyetle değerlendirmesi ve anın içinde cömertçe var olması. Anı, bir eşik ve bir hakikat alanı olarak yeniden inşa etmek gerçekten de ancak cömertlikle olabilecek bir şey. Hataları ve tam bilinmeyenleri olduğu kadar kişisel olanı da o anı derinleştirmek için cömertçe harcayabilen, kendine ve deneyimlerine asla bir mülkiyet anlamı yüklemeyerek paylaşan bir varoluştan söz ediyorum. Böylelikle anda kurulan iletişim ve “kavuşma” herhangi başka bir şeyin aracı olmaktan kurtularak, “hakiki” ve dönüştürücü olabiliyor. Öcalan’ın kendi örgütüyle, görüşmecileriyle olduğu gibi devletle diyaloglarında da böyle bir tavır sergilediğini tahmin ediyorum.

Dördüncü özelliğe, anlamını daha iyi karşılayacak bir kavramı şu anda tam düşünemediğim için “yıkıcılık” demek istiyorum. Yıkıcılık kavramını pozitif olarak kullanıyorum. Belki Kürt Kadın Hareketi’nden yola çıkarak buna bir çeşit sonsuz boşanma da diyebiliriz. Öcalan’ın her müdahalesinin harekette bir altüst oluş, esneklik ve akışkanlık sağlamak amacıyla var olanı yıkma çabası ihtiva ettiğini söyleyebiliriz. Öcalan’ın bugüne kadar yaptığı tüm örgütsel öneriler, aslında sabitleşmiş, donmuş, hiyerarşikleşmiş, statüko haline gelmiş örgütlenme ve anlamlandırma biçimlerine devrimsel bir müdahale. Bir türlü örgütünü, hareketi rahat bırakmıyor. Donma yerine akışkanlığın sağlanabilmesi için farklı örgütsel altyapılar oluşturmaya çabalıyor. Kadın ordulaşması, BDP’den HDP’ye geçiş, DTK, HDK, DBP, KCK şimdi PKK’nin feshi… Çoklu ve birbirinin içine geçmiş yapılarla akışkanlığı garanti altına almaya çalışıyor. Ne yazık ki kimi zaman bu müdahaleyi asıl olarak kabul etmek yerine, bu yapılaşmaları sabit modeller olarak gören hareket tam tersine yeni donukluklar yaratabiliyor.

Kolektif önderlik

Önderlik beşinci olarak kendini her zaman kolektifleştirmeye ve toplumsallaştırmaya çalışan bir kurum. Az olsun benim olsun anlayışından tamamen uzak. Asla tek bir diyalog ile yetinmiyor. Kadın hareketiyle, örgütle, örgütteki arkadaşlarıyla, diğer Kürt hareketiyle, can vermişlerle, Türkiye’deki toplumsal hareketlerle, tarihle, gelecekle, evrenle, bilimle, sosyal bilimlerle, felsefeyle, hatta hegemonik güçlerle dahi diyalog halinde biçimleniyor, bunların hepsinin sözü ile ilişkileniyor ve bu ilişkiye her seferinde tüm bir deneyimini katıyor. Bu özellik aslında bana kalırsa, Jineoloji dergisine yazdığı mektupta feministlerle girdiği diyaloğa da ışık tutuyor. Feministler, Kürt Kadın Hareketi’ni erkek birini önder kabul etmekle eleştiriyor. Ancak şu da var. Öcalan kadın hareketinin önderi olarak kabul ediliyor çünkü Beritan, Zilan, Zinarin ve nicelerinin eylemleri ve ölümleri ile olan diyalogunu kesintiye uğratmadan devam ettirerek ve onlarla ilişki halinde bu ölümlere cevap olmaya çalışarak yarattı kadın özgürlüğü projesini. Sadece ölümlerle de değil. Suriye sahasında kalmış olanlardan dinlediğim kadarıyla her anında tüm kadınlarla hep diyalog halinde. Ablalarına, annesine, eski eşine anlam verme sürecini hiç dondurmayarak. Bu anlamıyla kadınlara yaptığı önderlik kolektif bir önderlik, kolektif bir emeğin sonucu.

Anlaşılmak…

Aynı zamanda Öcalan anlaşılmak isteyen bir önder. Hiçbir zaman dünyanın bugünkü gerçekliğinin farklı biçimlerini irdelemekten ve kendini okunabilir kılma çabasından kopmuyor. Kendini sürekli olarak toplumsallaştırmak, yani toplumun farklı kesimlerine anlatmak istiyor. Bunu da koşulları elverdiği ölçüde dinleyerek ve duyarak gerçekleştirmeye çabalıyor.
Son olarak önderliğin çok cepheli bir mücadele olduğunun da altını çizmek gerek. Yukarıda anlattığım tüm diyaloglar aynı zamanda kopmadan, ayrışmadan ancak farklılaşarak yürütülen büyük mücadeleleri de ihtiva etmek zorunda. Diyaloğa girdiğiniz her kim olursa olsun benzeşmemeyi gerektiriyor ki büyüme, dönüşme, değişme yani yaşam, merak, enerji, sevinç yani imkan, ihtimal, hayal mümkün kalsın. Aynı zamanda bu mücadeleler; kapitalizm, ulus-devletçilik, ataerki, ırkçılık, endüstriyel ilerlemecilik, sömürgecilik vs. tarafından sürekli örgütlenen toplumsallıkların bu örgütlülüklerini ikna ile, özendirme ile, kışkırtarak ve güç haline gerek, kırmayı mümkün kılıyor.

Şimdilik bu özelliklerle yetineyim. Başa dönecek olursam bu özellikleri sıralamamın iki sebebi var. Birincisi dünyada şu anın içinde dahi gerçekleşen onlarca örgütlü/örgütsüz özgürlük arayışının bir öncülüğü/önderliği olmamasının gerçek bir eksiklik olduğu konusunda yapılan saptamalara katılmam. Ancak bu saptamanın “peki öncülük metodolojisi ne olmalıdır?” sorusuna yönelmemesini eleştirmem. İkincisi ise Öcalan’ın önderliğinin bu özellikleriyle kavranmadığı ve söylediklerine (modelleme yaparak) dogmatik yaklaşıldığı ölçüde, altına girilen işleri son derece aksattığını düşünmem. Şöyle örnek vereyim. Bir yerde bir sokak komünü veya bir mahalle meclisi kurmak mı asıl olan? Bir televizyon kanalı, bir ajans kurmak mı? Yoksa gerçekleşen büyüğünden küçüğüne tüm toplumsal bedenleşmelerin yukarıda saydığım çok sayıda kolektif önderler ve öncüleri üretmesi mi?

YARIN: Cinsiyet, Komün, Devlet

Evrensel bir fiil olmak

PaylaşTweetGönderPaylaşGönder
Önceki Haber

Kürt sorununu Demokratik Toplum perspektifiyle yeniden okumak

Sonraki Haber

Demokratik siyasette hukukun önemi

Sonraki Haber
Demokratik siyasette hukukun önemi

Demokratik siyasette hukukun önemi

SON HABERLER

Çocuk istismarından ceza alan ve tahliye edilen eğitmen kayıplara karıştı

Çocuk istismarından ceza alan ve tahliye edilen eğitmen kayıplara karıştı

Yazar: Yeni Yaşam
27 Haziran 2025

DEM Parti Emek Komisyonu’ndan açıklama

DEM Parti Emek Komisyonu’ndan açıklama

Yazar: Yeni Yaşam
27 Haziran 2025

Abdullah Öcalan: Şeyh Said halkın sesiydi, geri adım atmadı

Abdullah Öcalan: Şeyh Said halkın sesiydi, geri adım atmadı

Yazar: Yeni Yaşam
27 Haziran 2025

DEM Parti, Dep Belediye eşbaşkanını görevden aldı

DEM Parti, Dep Belediye eşbaşkanını görevden aldı

Yazar: Yeni Yaşam
27 Haziran 2025

DEM Parti Sözcüsü: Süreci destekleyecek gelişmelere ihtiyaç var

DEM Parti Sözcüsü: Süreci destekleyecek gelişmelere ihtiyaç var

Yazar: Yeni Yaşam
27 Haziran 2025

Şırnak Gazeteciler Cemiyeti’nden Durgut’la dayanışma

Şırnak Gazeteciler Cemiyeti’nden Durgut’la dayanışma

Yazar: Yeni Yaşam
27 Haziran 2025

Kobane Davası gerekçeli kararı: Rejimin hukukla imtihanı

Kobanê Davası gerekçeli kararı: Okuması 90 gün itiraz hakkı 7 iş günü

Yazar: Yeni Yaşam
27 Haziran 2025

  • İletişim
  • Yazarlar
  • Gizlilik Politikası
yeniyasamgazetesi@gmail.com

© 2022 Yeni Yaşam Gazetesi - Tüm Hakları Saklıdır

Welcome Back!

Login to your account below

Forgotten Password?

Retrieve your password

Please enter your username or email address to reset your password.

Log In

Add New Playlist

E-gazete aboneliği için tıklayınız.

Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
  • Tümü
  • Güncel
  • Yaşam
  • Söyleşi
  • Forum
  • Politika
  • Kadın
  • Dünya
  • Ortadoğu
  • Kültür
  • Emek-Ekonomi
  • Ekoloji
  • Emek-Ekonomi
  • Yazarlar
  • Editörün Seçtikleri
  • Panorama
    • Panorama 2024
    • Panorama 2023
    • Panorama 2022
  • Karikatür
  • Günün Manşeti

© 2022 Yeni Yaşam Gazetesi - Tüm Hakları Saklıdır