Önce önyargılarımızdan kurtulalım ve hepimiz birbirimizle hesaplaşıp yüzleşelim ki tüm toplumların birlikte yaşamlarını kuracağı ortak geleceği inşa edelim. Önyargıları kıralım ki Türk- Kürt kardeşliğinde gerçek ve içselleşmiş bir yol alalım
Nezahat Doğan
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan, Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı’yla tüm değerleri, varlığı, kimliği, kardeşliği yeniden sorgulayıp, yüzleşip, hesaplaşıp, önyargılarımızı kırmanın metodunu veriyor.
Bunu sadece bugüne değil, bin yıllık geçmişe göndermeler yaparak, tarih sorgusunu tekrar ele alarak yapıyor ve diyor ki zaten bir Türk-Kürt kardeşliği vardı. Bugün onu yeniden hatırlama ve unutulan değerleri 21. yüzyılda hatırlama ve inşa etme zamanı…
Yüzleşmek, hesaplaşmak, önyargılarımızı yıkmak zamanı…
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın ve Kürtlerin 52 yılı aşkındır süren barış mücadelesi bugün umutlarla dolu yepyeni bir evreye ulaştı. Öcalan’ın 27 Şubat 2025 tarihli Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı hem ikinci yüzyılında Anadolu coğrafyası hem de tüm Ortadoğu ve dünya toplumları için yepyeni bir ortak yaşamın perspektifini ortaya koydu.
Abdullah Öcalan’ın çağrısıyla PKK kongresini toplayarak kendini feshetti.
Önümüzdeki günler içinde de bir grup gerilla törenle silahları yakarak imha edecek. Bu yürütülen süreçte barış adına bir niyet olacak, tüm dünyada bu görülecek tarihi bir yeni adım olacak ve sonraki somut adımları devlet atacak.
Bugün elbette Abdullah Öcalan’ın tarihi analizleri, reel sosyalizme yönelik eleştirileri ile derinleştirerek ve sentezleyerek ortaya koyduğu Demokratik Toplumu temel alan felsefe ve paradigmasının anlaşılması, anlatılması ve tartışılması toplumların özgür bir geleceğe ulaşabilmesi için büyük önem taşıyor.
Ancak bunun gerçekleşebilmesi için belki de yapılması gereken ilk eylem toplumun önyargılarının kırılmasını sağlamak olmalı.
Bu önyargılar, toplumun her kademesinde kimliklerden temel eğitimden, savaş dili kullanan medyaya ve siyasete uzanan en geliş alanda; çok uzun yıllara dayanan geniş bir zaman diliminde; devletin ideolojisine göre şekillenen ve topluma kabul ettirilen resmi tarihe dayalı olarak oluşmuş ve oluşturulmuştur.
Bu önyargılar yüzyıldır topluma empoze edilen ve diğer kimlikleri ve Kürtleri inkâr eden tekçi; “tek ulus, tek dil, tek din, tek mezhep” devlet ideolojisinin bir ürünü ve sonucudur. Ayrıca ayrıştır-savaştır- bölüştür egemen politikasının bir uzantısıdır.
Elbette gerçeklik farklı ve bu önyargıları ortadan kaldırmak hiç de zor değil. Bu önyargıların ortadan kalkması hiç kimseyi de incitmeyecek üstelik bizlere birlikte eşit ve zengin bir yaşamın kapılarını açacak. Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın ortaya koyduğu paradigma ve amaçladığı Demokratik Toplum da bunu anlatıyor.
Bir tarafta tekçi ulus devlet… Öte tarafta inkâr edilmiş, yok sayılmış Kürtler…
Oysa dört parçalı coğrafyada yaşayan, Sümerlerden bu yana binlerce yıldır dili, edebiyatı ve kültürüyle var olan bir ulus vardır ve bu ulus bin yıldır Türklerle birlikte ortak bir kader paylaşmıştır. İsmi Kürt’tür.
Kürt Halk Önderi Öcalan bu gerçeği Selçuklular’dan başlayarak açıklığıyla ortaya koyuyor. “Sultan Sencer kendi merkezini Hemedan (Ekbatan) olarak ifade ederken Ekbatan’ın merkezlik ettiği ülkeye de Kürdistan diyor. Kürdistan bir yönetim biriminin adı olarak ilk defa Sultan Sencer ile anılmaya başlanıyor,” diyor ve Malazgirt Savaşı’nın da Hemedan’a dayalı yürütüldüğünü belirterek “Alparslan bir askeri komutandır, etrafı Kürtlerle doludur. Ahlat da emirliktir, Kürtler o dönem Bizans’la hareket etse Alparslan’ın kazanması mümkün olmazdı. Yüzde yüz Kürt ittifakıyla başaran bir savaş” ifadesiyle bu kader birlikteliğine vurgu yapıyor.
Osmanlı’da bu birlikteliğin devam ettiğini de anlatıyor. “Yavuz Sultan Selim ile İdris-i Bitlisi ittifakı çok önemlidir. Osmanlının Ortadoğu imparatorluğu haline gelmesinde rol oynayan Ridaniye, Mercidabık, Çaldıran savaşları Kürt-Osmanlı ittifakının ürünüdür” açıklamasını yapıyor.
Ve Cumhuriyet…
“Kurtuluş Savaşı’ndan bahsetmeme gerek bile yok. Mustafa Kemal bu savaşı İzmir’den, Trakya’dan değil de Erzurum, Silvan gibi Kürt coğrafyasından başlatıyor. Kurtuluş savaşının Kürt-Türk ittifakıyla kazanıldığı inkara gelmez bir hakikattir. Sonuç; bildiğimiz Türkiye Cumhuriyeti’dir. Cumhuriyetin asli kurucusu olan Kürtler, cumhuriyet kurulduktan bir yıl sonra yok sayıldı, Kürt kimliği yasaklandı. Böylece Sümerlerden bu yana varlıkları tarihsel kayıtlarda bulunan Kürtler cumhuriyetle birlikte yok sayılıyor” diyor Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan.
Bu tekçi anlayışla 100 yıl boyunca Kürtleri yok saymak, asimile etmek, imha etmek üzere yapılanları; Zilan-Koçgirî -Dersim’i, 12 Eylül’ü, Amed Zindanları’nı Kürdü Kürde kırdırma politikalarını, faili meçhulleri, yargısız infazları insanlık dışı uygulamaları anlatılacak başka bir yazı da ortaya koymak elzem elbette.
Sadece Kürtleri de değil; Alevileri, Maraş’ı, Madımak’ı, sosyalistlere yapılanları ve diğerlerini…
İşte mesele Kürtlerin tüm bunlara, tekçi anlayışa karşı kendi kimliklerini, dillerini ve varlıklarını korumak için ortaya koydukları bir öz savunma olarak meydana çıktı.
Yüz yıllık katı Kürt inkarına karşı Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan 52 yıl boyunca Kürtlerin kimliğinin, dilinin, varlığının tanındığı onurlu bir barış için mücadele yürüttü. Defalarca tek taraflı ateşkes, barış için müzakere önerisi ortaya koydu. Kürtlerin diğer kimlikler ve inançlarla birlikte Türklerle birlikte yaşamak iradesini dile getirdi.
Kürtlerle Türklerin küresel güçlerin Ortadoğu’da bitmeyen egemenlerin hegemon çıkar planlarına karşı beraber olmak zorunda olduğunu anlattı.
Unutmamak gerekir her devlet yapısı içinde o devletin ideolojinden, statükodan beslenen, güç devşiren bir “normlar” var.
Tekçi devlet yapısı ve ideolojisinden beslenen ve varlığı bu tekçi anlayışa bağlı olan bu normların Kürt Halk Önderi Öcalan’ın barış çabalarına karşı ortaya koyduğu provokasyonlar ve engellemeler ise bir diğer yazıda kapsamlı olarak ele alınabilir ancak.
Nihai olan şudur ki; bugün Kürtler dün olduğu gibi tüm toplumların eşit ve özgür olarak, birbirinden, birbirinin değerlerinden beslenerek yaşayacağı Demokratik Toplum ve barış istiyor. Peki Türkler ne istiyor? Türkler nasıl bir sorgulama içinde? Türkler geçmişle bir yüzleşme yapıp önyargılarını kıracak mı?
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın mücadelesi ve paradigması da bunun yolunu gösteriyor.
Ve ilk etapta resmî ideolojinin ve tekçi yapının yarattığı ön yargıların kırılması gerekiyor.
Evet, Albert Einstain, “bir önyargıyı ortadan kaldırmak atomu parçalamaktan daha güç,” diyor ama Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın paradigmasını iyi anlayarak ve anlatarak bu mümkün.
Tabii bunun için hepimize büyük görev ve sorumluluk düşüyor.
Önce önyargılarımızdan kurtulalım ve hepimiz birbirimizle hesaplaşıp yüzleşelim ki tüm toplumların birlikte yaşamlarını kuracağı ortak geleceği inşa edelim. Önyargıları kıralım ki Türk- Kürt kardeşliğinde gerçek ve içselleşmiş bir yol alalım. Türkler de kendi tarihlerinde Kürtlerin varlığına odaklansın, önyargıları kırsın, ötekileştirmeden, ortak yaşam etrafında buluşsun. Kimsenin kimseyle derdinin olmadığı ama dert ettirenler olduğu anlaşılabilir hale gelsin. Önyargılar kırılsın ki; demokratik sistem inşası bugün dünden daha gerekliyken hepimiz bir adım atalım. Kimseden bir şey beklemeden öncelikle biz sorumluluk alalım, cesaret gösterelim. Barışta bizim de bir çabamız olsun. Bir yol için çaba gösterelim ki, ben Türk sen Kürt değil biz birlikte eşit haklara sahip toplumlarız ve kardeşiz ilkesi esas alınabilsin. Bunun için “bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine” ruhuyla yol alalım…
Ancak farkındalıklarımızı böyle ortaklaştırabiliriz.
Değişimi kendi zihnimizde başlatalım, bir yere dayatmadan kendi öz savunmamızla örgütlenip tam da Demokratik Toplum olmayı buradan örgütleyelim.