Cumhurbaşkanlığına aday olabilecek bir insanı, diplomasını iptal ederek, 106 arkadaşıyla birlikte gözaltına aldılar. Suçu, güçlü bir cumhurbaşkanı adayı olabilmek. Bu haberi almak bile utanç verici. Hani öyle olur ya, kendi kabahatiniz olmasa bile, olup biteni bir başkasına söyleyemezsiniz. O işi yapan adına utanırsınız. Durum tam o. Ben böyle bir durumu başka bir ülkenin vatandaşına anlatmak zorunda kalmak istemem örneğin. Kendi ülkemdeki demokrasi düzeyinden utanırım.
Adında “adalet” kelimesi olan bir parti yönetiyor memleketi. Gelgelelim adalet ayaklar altında, hukuk ayaklar altında, anayasa ayaklar altında, yasalar ayaklar altında. Diplomayla ilgili yönetmelikler ve ilgili kurumların iç işleyişi dahi ayaklar altında. Önceden bir belediye başkanı seçimleri kazandığında mazbatayı vermiyorlardı, şimdi AKP’nin “ileri demokrasisi” sayesinde, mevcut belediye başkanının diploması elinden alınıyor. “Nereden nereye” şarkısını hemen burada söylemek gerekir
Birisi sosyal medyada şöyle bir muhteşem espri yapmış. Diyor ki, “bir başka aday” koşullarda eşitlik ilkesini gerçekleştirebilmek için Ekrem İmamoğlu’nun diplomasını iptal ettirmiş olabilir. AKP’ye söylüyorum, size yönelik böyle bir hiciv yapabilenleri yenmeniz mümkün değil. Gezi’nin üstün mizahı yine karşımızda.
Demek istiyorlar ki, silahların sustuğu, barışın gerçekleştiği koşullarda dahi size göz açtırmayacağız. Çünkü kendilerine göre önceki çözüm sürecinden ders çıkarmış durumdalar. Süreç deyince, Gezi’yi, HDP’nin yüzde 13 oy almasını ve tek başına hükümet olmaktan düştüklerini hatırlıyorlar. Türkiye sağına göre “bizi” biraz serbest bırakmaya gelmiyor, demokratik muhalefetle hemen alıp yürüyoruz.
Bu sefer işi çok sıkı tutmaya karar vermişler. Pür dikkat kesilmişler. Her ne olursa olsun demokratik bir muhalefet yapılmasına alan bırakmamak üzere yemin etmiş gibi görünüyorlar. Her eylemi engellemeye çalışacaklar, herkese davalar açacaklar, basına nefes aldırmayacaklar, seçimleri akamete uğratmak için ellerin geleni yapacaklar. Neden? Eğer herkes hukuki zeminde, siyasi zeminde bir demokrasi mücadelesi verme yoluna giderse, bu kez başarılı olamasın diye. Aynı tongaya bir kez daha düşmeyelim kafasındalar. Onların şark kurnazlığına göre bu bir tonga. Önceki çözüm sürecinde boş bulundular, biz de ne yazık ki ilerleme kaydedemedik.
Şimdi hukuki, siyasi, demokratik süreci tıkamalarının yeni bir raundunu yaşıyoruz. Silah bırakmak ve önceki örgüt formuna son vermek konuşulurken, Ekrem İmamoğlu’na bahsi geçen örgüte yardım etmekten dava açılıyor. Belli bir süre, işte bu çelişkili manzarayı göreceğiz. Bu manzara çelişiktir çünkü o örgüt formuna bir son veriliyor. Durum böyle değilmiş gibi davranmak sürdürülemez. Zira bu terazi o kadar “çelişkili” sıkleti çekmez.
Peki AKP bunu böyle zorlayacak mı? Zorlayacak tabii ki, eşyanın tabiatı bu. Bu esnada bizim ellerimiz de armut toplamıyor ve toplamamalı. Onlar zorlayacak, biz direneceğiz. Olmayan bir örgütle yardım etme suçlaması, tekrar edildikçe bir anlamsızlığa dönüşecek ve etkisiz hale gelecek. Her duruşmada sanıklar bıktırarak diyecekler ki, biz öyle bir örgüte yardım etmedik, çünkü yok.
Türkiye muhalefeti bugüne kadar nelere direndi, buna da direnir. Yüzdük yüzdük kuyruğuna geldik. Hayat onlardan yana değil, halktan yana esiyor rüzgarlar. Çok eskiden umutsuzlar, memleketteki sağ ve ona karşı olanların dengesini yüzde 70’e 30 olarak söylerlerdi. En son yapılan seçimlerde bunun aşağı yukarı yüzde 51’e 49 dengesine geldiğine tanık olduk. Türkiye’nin icracı sağı bu pozisyonundan düştü. Şu an normal bir seçim olsa; icracı sağ, oylamayı yüzde 40’a karşı yüzde 60 oyla kaybeder. Bu son derece açık görülüyor. İşte bütün mesele bu ve işte bütün korku bu.
Korkunun büyüklük düzeyi şu: Hem barış olacak, hem de seçimi kaybedecekler. AKP için daha beter ne olabilir ki?
Tarihin tekeri döndü döndü ve gelip burada durdu. Bu uğultuda AKP için kötü haberler var. O nedenle AKP, tarihin bu tekerleğini geriye döndürmek için son kozlarını oynuyor. Her çareye başvuruyor. Ne üzücüdür ki, “dönülmez akşamın ufkundalar”. Hani bir güzel bir Karadeniz türküsü var ya. “Ordu’nun dereleri, aksa yukarı aksa” diyor. Tarihin tekeri geriye dönmez maalesef ve Ordu’nun dereleri yukarı akmaz. Ordu’nun dereleri aşağıya doğru akar. Aynı AKP’nin oylarının aşağıya doğru düştüğü gibi. Bundan kaçış, kurtuluş yok. Bir devir kapanıyor böylelikle.
AKP, “terörü” bahane etmeden politik mücadele yürütmesini bilmiyor. Önümüzdeki dönemde, sudan çıkmış balık gibi olacak. Düşman bulamayacak, şeytan bulamayacak, günah keçisi bulamayacak.
Ekrem İmamoğlu’na yönelik bu operasyon, yapılan silah bırakma çağrısından sonraki ilk girişim. Bu ilk girişimde dahi, örgüte yardım etme suçlaması tamamen mesnetsiz ve saçma görünüyor.
“Terörle bağlantı” suçlamasını bir kenara koyduktan sonra kollarımızı büyük bir siyasi mücadele için sıvayabiliriz. AKP bu alemde yeni şimdi. Biz siyasi mücadele vermesini, kitleleri harekete geçirmesini biliyoruz.
Toprakta karınca, suda balık, havada kuş kadar çoğuz. Korkak, cesur, cahil, hâkim, çocuk, kahreden ve yaratan biziz. Yeşil bir ağaç gibi gülen ve merasimsiz ağlayan. En bilgin aynalara, en renkli şekilleri aksettiren biziz. Asırlarca biz yendik, biz yenildik.
Gökyüzü, sahra, mavi okyanus ve kederli nehir yollarının; sürülmüş toprağın ve şehirlerin bahtını bir şafak vakti biz yeniden değiştireceğiz. Değiştirebiliriz.
AKP bizimle aşık atamayacak.