Tarih sahnesinde kimi anlar vardır ki, sadece bir ulusun değil, bir coğrafyanın ve insanlık tarihinin geleceğini belirler. Bugün böyle bir eşikten geçiyoruz. Tarihin çarkları dönerken, Kürt halkı öyle bir döneme girdi ki, örgütlü olmayanın aşılacağı, örgütsüz olanın tarihin dışına itileceği bir sürecin tam ortasında.
Bu süreç, yalnızca bir halkın varoluş mücadelesi değil, aynı zamanda kolektif bir ruhun yeniden inşasıdır. Bugün, dağınıklığın ve negatif dilin karanlığından kurtulup, ortak bir hedefin ışığında umut ve inançla birleşmek, varlık ile yokluk arasındaki ince çizgiyi belirleyen yegâne yol haritasıdır.
Dağınıklığın karanlığı ve negatif dilin yaydığı zehir halkların düşmanıdır. Bu da kaynağını örgütsüzlükten alır. Örgütsüzlük, tıpkı bir mum ışığının rüzgâra karşı direnişi gibi, varlığın incecik ipliğini koparır. Kürt halkı, kendi tarihinde bu acıyı defalarca yaşamış, defalarca öğrenmiştir: Birlik olmadan, hak elde edilemez; örgütlü bir irade olmadan, gelecek inşa edilmez. Tarih, bize bu sert dersi her sayfasında yeniden hatırlatıyor.
Bugün, Kürt halkı olarak tarihin bizi sınadığı bir eşiğin başındayız. Bu eşik, yalnızca bir direniş değil, bir yeniden doğuş çağrısıdır. Bir halkın kaderi, bireysel çabalarla değil, o bireylerin ortak bir ideale kenetlenmesiyle yazılır. Kenetlenme ancak örgütlü güçle mümkün olur. Örgütlülüğün olmadığı yerde, kazanımlar bir rüzgârla savrulmaya mahkûmdur. Ama örgütlü bir halk, yalnızca duvarları yıkmaz; aynı zamanda kendi geleceğinin mimarı olur.
Kürt halkı için örgütlü olmak, bir tercihten öte bir zorunluluktur. Örgütlülük, varlık ile yokluk arasındaki sınır çizgisidir. Örgütsüz olan, başkalarının çizdiği haritanın yolcusu olur; ama örgütlü olan, kendi rotasını çizer, kendi hikâyesinin yazarı olur. Bu hikâye, yalnızca bireylerin değil, bir halkın, bir ruhun, bir umudun hikâyesidir. Ve bu hikâyenin ana aktörü olmak, her Kürt bireyinin tarihsel görevidir.
Bir halkın gücü, yalnızca sayılarda değil, bu sayıların tek bir yürek gibi atmasında gizlidir. Kürt halkı, tarih boyunca farklı coğrafyalara savrulmuş olsa da aynı özgürlük ve onur ateşini bağrında taşımıştır. Şimdi, bu özgürlük ateşini kalıcı ve onurlu bir barışa dönüştürmenin vakti. Bu barış, ancak ortak bir ruhun ve örgütlü bir yapının inşasıyla mümkün olacaktır. Çünkü özgürlüğün yolu, bireysel çabaların toplamından değil, kolektif bir mücadelenin büyüklüğünden geçer.
Orta Doğu’nun yeniden tasarlandığı bu süreçte, zaman Kürt halkı ve dostlarına sadece geçmişin yaralarını sarmayı değil, geleceği de yeniden inşa etmeyi dayatıyor. Her Kürt bireyi, her sosyalist, her demokrat; bu çağrının, bu tarihi sorumluluğun farkında olmalıdır. Çünkü örgütlü olmayan aşılır; bu aşılma, varlığın sessiz bir yok oluşudur. Ama örgütlü olan, tarihin tekerleklerini tersine çevirir; yalnızca sahnede kalmaz, o sahneyi kendi rengine boyar.
Sonuç olarak; bugün, Kürt halkı olarak bir gerçeklikten kaçışımız yok: Ya örgütlenerek zamanın ruhunu aşacağız ya da tarihin bizi aşmasına seyirci kalacağız. Örgütlü olan, özgürlüğün iplerini kendi ellerine alır. Şimdi, bu ipleri sıkıca kavrama, geleceği örgütlü bir şekilde yazma vaktidir.