Stockholm. Orhan Bakırcı’nın yaşamını konu alan, “Alnımdaki Kılıç Yarası/Armanak” adlı Nurcan Yıldırım tarafından hazırlanan belgesel film Stockholm’de ilgiyle izlendi. Salon dolu olduğu için, ayakta izleyenler de oldu. Film daha önce Köln ve Londra’da gösterilmişti. 31 Ocak’ta Londra’da, 9 Şubat’ta ise Frankfurt’ta gösterilecek.
Filmin Stockholm’de gösterilmesinin çok büyük bir anlamı vardı. 5 yıl önce ilk çekimler başladığında, Orhan / Armenak Bakırcıyan’ın Stockholm’de yaşayan annesine gelinmişti. Onunla temas kurulmasında yardımcı olan Feyyaz Kerimo ile Armenak ve annesine ilişkin konuştuğumuzu hatırlıyorum.
Ne yazık ki filmi görmesine ömrü vefa etmedi.
Armenak, Hrant’ın en yakın arkadaşlarından biri idi, dolayısıyla Rakel Dink de ona ilişkin hatıralar ile doluydu.
Armenak çok erken, Hrant erken veda etti yaşama.
Anadolu’nun yoksul çocukları idi her biri. Tbravank onların okulu idi. Bu asi çocukların okulu. Kimler çıkmadı ki Tbravank’tan?
“Gavur Mahallesi”nin yazarı Mıgırdiç Margosyan, okul müdürlüğünde az çekmedi bu asi, deli çocuklardan. Çocukları beladan kurtarma ve devlete dert anlatma kaygısı ile arada bi namaz (namaz sözcüğünü Süryani bağlamında kullanıyorum)…
Mıgırdıç Margosyan, sadece Xançepek’in değil, Diyarbakır’ın/Dikranekert’in ikonik yazarı oldu.
60’lı yıllarda Anadolu’dan İstanbul’a son göç yaşandı. İstanbul/Bolis mekanlarına bu çocuklar geldiğinde, İstanbul çocukları, “Kürtler geldi” diye bağırışıyordu.
Çoklarının ana dili Kürtçe idi Bolis’e geldiklerinde.
Varto aşiretine deprem olduğunda vilayet yardım etmemiş, gidin Patrikhaneniz yardım etsin denmişti.
Güzel insan Patrik Şinorhk Kalustyan, kol kanat gerdi onlara.
Bir yardım komitesi kurulmuştu. Kilisenin mutfağında Sarkis Usta’nın eşi Ağayvi Çerkezyan kazanlarla yemek pişirmişti onlara. Oluşturulan yardım komitesinde Ayşe ile can dostumuz Kirkor Kolukısa az koşturmamıştı.
Hatta Patriğin onlar için yaptığı ayinde aşiretin Kürt giysili kadınları özgürlüğü yaşamanın coşkusu ile, ayin bitiminde zılgıt çekmişlerdi de, bir anlık duraklamadan sonra, Patrik Kalustyan “amin” demişti.
Bu çocukların kimi iş sahibi oldular İstanbul’da, kimi Avrupa, Amerika, Avustralya yollarına düştü; kimisi ise, halkların kardeşliğine sahip çıkan, enternasyonalizmi savunan sol siyasetlere duhul oldular.
İşte Orhan Bakırcı da onlardan biri idi. Zaten Hrant’ın adı da Fırat değil miydi? Onu üniversitede okurken ilk Fırat diye tanımamış mıydık?
Onlar da İboculara gönül verdi. Öyle ya resmi ideolojiye ilk siyasal tavır alan onlardı, daha sonra soykırım konusunda erken konuşan.
Dersim Hayları’nın ise bambaşka hikayesi vardı. 1915 yetmemiş, 1937-38’de de bedel ödemişlerdi. Devlet genel saldırıya geçmeden önce, ilkin Dersim aşiretlerine, “onları bize teslim edin” denilmişti.
Bunun için belki de Dersim çocukları, 1971 sonrası daha bir duyarlı olmuşlardı Mahirlerin, İboların, Denizlerin genç yaşta katline.
Acıya tanık bir muhteşem coğrafya. Dkranikertli Armenak niye Dersim yöresine aşıktı? Sular, dağlar, yaylalar, ağaçlar adeta konuşur insana, acının solunan havanın moleküllerine sızdığı bu coğrafyada. Hey gidi Halbori Gözeleri, hey gidi Kutu Deresi, hey gidi Ağlayan Kayalar…
Tunceli/Dersim bugün TC’nin en az nüfuslu ili. 88 bin 198. Asker ve memur dahil. Acaba neden? İstanbul 15 buçuk milyona çıkarken…
Dağ dağdan, vadi vadiden, köy köyden kopsun diye müteahhitokrasinin yaptığı barajlar… Niye hala bu korku? Kimden? Belki de tarihten!
Devrimci Demokrasi dergisinin yayın yönetmeni Murat Kahraman’ın sol içi şiddeti konu alan “Çığlık” adlı romanını 2005 yılında yayına hazırladığımda, editör yardımcım endişe etmişti, sorun olur birileri ile diye. Sadece devlet mi oto-sansür yapmak zorunda bırakır insanı sanıyorsunuz? Ama “birileri” de sorun yapmadı sanıldığı üzere. Saygıyla karşıladı. “Belge” sadece devletin değil sol siyasetlerin örtülü/örtüsüz yasaklarını takmamıştır. ANZ’nin Belge’sini Belge yapan da bu değil mi?
Zaten Başkan da, Dersim sorumlusuna zılgıt çekmemiş miydi: “Sizi bölgeye yolluyorum ağa kesiliyorsunuz, bey kesiliyorsunuz” diye. Sonra da yol vermemiş miydi? Ağa, Bey kesilenlerin daha sonra nerelere gittiklerini de gördük.
Alt başlığı “Zulüm-Adalet-Yaşam” diye koymuştum. Hrant bu kitabı çok sevmişti. Biraz da yakın arkadaşı Armenak’tan bahsettiğim için. Agos’un tüm arka sayfasını “Çığlık”a ayırmıştı.
“Çığlık”ın konusu olan infazın sonraki hesaplaşmanın hikayesini ise, Murat Kahraman, “Bitmeyen Veda” (Sancı Y., 2019) başlığı ile romanlaştırdı.
1938 Dersim’inde yaşamını yitiren “Dersimli Gregoryan Ailesinin Anıları” ise, Murat Kahraman’ın “Gökyüzünü Kaybeden Kartal” başlığı altında kitaplaştı (İletişim Y.,2015). 1895 katliamından ve 1915 soykırımından kurtulan fakat 1938’de Dersim’de kırıma uğrayan bir ailenin trajedisi…
Armanak’ın yakın arkadaşlarından Hasan Aksu da 70’li, 80’li yıllara ilişkin tanıklıklarını “Şafak Alazında” adlı kitabında dile getiriyor (Umut Y. 2018). Alt başlık: “Harpagos’a Kafa Tuttuk”. Türkiye’nin o dönem yaşadığı de facto iç savaşın ruh halini anlamak bakımından bu da değerli bir kaynak.
Hasılı, Stockholm’un kadim sinemalarından biri olan Zita’da Solidaritaet Derneği tarafından düzenlenen gösterimle, Armanak sanki bir Kuzey Işığı gibi geçti üstümüzden.
Bu arada filmin İstanbul’da 26 Ocak’ta yapılacak gösteriminden sonra, Ankara’daki gösterimi de yasaklandı. Ve film hakkında adli soruşturma başlatıldı.