Batı bloğu ve İsrail’in, Ortadoğu dizaynında ve İran’a yönelik olası müdahalesinde ‘Kürt kartını’ yeniden sahaya sürdüğü daha fazla hissedilmeye başlandı
Mervan Özdemir
Kürdistan Bölgesi Yönetimi’nin Süleymaniye’de imzaladığı iki büyük enerji sözleşmesi, Irak’taki güç dengelerinde yeni bir dönemin başlangıcına işaret ediyor. Bu gelişmeler, Kürtlerin Şii merkezli Bağdat’a karşı saldırıya açık hale getirme ihtimalini artırıyor.
Doğalgaz ve ABD etkisi
Doğalgaz sahalarının geliştirilmesi aslında yeni bir çaba değil. KorMor gibi sahalardaki projeler, İran yanlısı milisler tarafından defalarca saldırıya uğradı. 2022’de KAR Group CEO’su Baz Kerim Berzinci’nin evine yönelik bombalı saldırı da bu sabotajların parçasıydı. İran, bu saldırıda 9 MOSSAD ajanının öldürüldüğünü duyurmuş, ardından da bir isim listesi yayınlamıştı.
Trump döneminden hemen önce, ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı, Hewlêr’i ziyaret ederek iş insanları Ahmed İsmail, Baz Kerim Berzinci ve Qaywan Group CEO’su Şeyh Fakir ile görüşmüş, Kürt gazının elektrik üretimi ve Irak’a satışı için destek vermişti.
Bu teşvikle YNK, KorMor gaz sahasından Bazyan elektrik santraline boru hattı döşedi. Elektrik üretimi bu şekilde 500 megavatın üzerine çıkarıldı. Burada dikkat çekici detay ise, buradan üretilen enerjinin, elektrik sorunu yaşayan Güney Kürdistan halkının hizmetine sunulmayarak Irak’a satılıyor olması. YNK’nin benzer projeleri Kerkük’te de hayata geçirmeye çalıştığı biliniyor.
KDP-YNK ve gaz meselesi
Kürdistan Bölgesi parlamento seçimlerinin üzerinden 8 ay geçmesine rağmen hala hükümet kurulamadı. Hükümetin kurulması konusunda KDP ve YNK arasında görüşmeler, müzakereler büyük ölçüde farklı kanallar üzerinden yürütülüyor. Öyle ki, gözlemciler ve siyasi analistlere göre, bu müzakerelerde hem YNK hem de KDP adına medyada görünenler birer paravandan ibaret.
Bu durumda akla gelen soru, gaz meselesinin yanı sıra KDP ile YNK arasında hükümet kurma yönlü müzakere yürütenlerin “asıl taraflar” mı olduğu yönünde. Zira, yapılan müzakerelerde bakanlıklar dahil, kabine kurulmasında gündeme gelen konuların tali mevzular olduğu yönünde. Elbette buna en doğru cevabı verecek olanlar, müzakerenin “gerçek” tarafları.
Diğer yandan şirketler arası anlaşmanın açıklanmayan yönü de mevcut. Örneğin, ABD merkezli Western Zagros’un yeni sözleşmeyle Topxane sahasını da geliştirme hakkı alması, YNK’ye bağlı idare ve yerel hizmet şirketleriyle yakın koordinasyonu yansıtıyor. Sözleşmelere yerel ortaklar dahil edilse de mülkiyetin KDP ve YNK arasında nasıl paylaşıldığı henüz net değil.
Kabine ve petrol anlaşmalarının bu girift hali mevcut durumda cevaplanması gereken en temel soru işaretleri, ama aynı zamanda bu iki durumun iç içeliği de gözlerden kaçırılmaması gereken bir durum.
Süleymaniye’ye siyasi mesaj
Siyasi görüntü de dikkat çekici; Kürdistan Bölgesi Başbakanı Mesrur Barzani ile heyeti Washington’da temaslarda bulunurken, Bafil Talabani de ABD’deydi.
ABD şirketlerinin, genellikle İran nüfuz alanında görülen Süleymaniye’ye yönelmesi, YNK’nin çizgi değişikliğine ve Amerikan desteğini güvence altına alma arayışına işaret olarak değerlendirildi. Yorumcular bu durumu İran’la özdeşleşen siyasetten uzaklaşma olarak değerlendiriyor.
İran’ın tepkisi ve riskler
Bu noktada kritik soru, Bağdat’ın nasıl bir tepki vereceğidir. Bağdat demek, aynı zamanda İran da demek. ABD’nin aktif rol alması; meseleyi sadece Kürtler ve Irak’la değil, İran, Irak, ABD ve bölge dengeleri açısından da stratejik bir noktaya taşıyor.
İran’ın şu an için dağınık ve siyasi olarak zayıf olduğu düşünülse de yanı başında yaşanan ABD patentli bu gelişmelere nasıl tepki vereceği merak konusu. Dahası, buna izin verip vermeyeceği de henüz bilinmiyor. Zira ABD’nin Irak’ı son savunma kalesi olarak ele aldığı, Ortadoğu’daki gelişmelerle ilgilenen herkesin ortak görüşü.
Kürdistan Bölgesi Yönetimi, YNK’nin de dahil olmasıyla İran bloğunun tamamen zayıfladığını, bu hamlelerine İran’ın karşılık vermesinin aynı zamanda ABD’ye karşılık vermesi anlamına geldiğini düşünüyor olabilir. Ancak tüm gelişmeler, Kürtlerin Ortadoğu’daki devletler ve halklarla karşı karşıya getirilmesine işaret ediyor.
Kürtler, tıpkı 2017’deki gibi yeni bir bağımsızlık serüvenine sürükleniyor olabilir. Sadece 8 yıl önce deneyimlenen ve hala telafi edilemeyen hatalarla yeniden yüz yüze kalınabilir.
Tüm bu gelişmeler ise Önder Abdullah Öcalan’ın Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı ile Kürt sorununun devletler ve halklarla çatışmalı olma risklerinden uzaklaştırarak çözme girişimlerinde bulunduğu bir dönemde yaşanıyor. Batı bloğu ve İsrail’in, Ortadoğu dizaynında ve İran’a yönelik olası müdahalesinde “Kürt kartını” yeniden sahaya sürdüğü daha fazla hissedilmeye başlandı.
Devam edecek…