Ortadoğu, kadınlar açısından tarihsel olarak zorlu bir coğrafya olmuştur. Ancak Rojava örneği, bu döngünün kırılabileceğini ve kadınların özgürlük temelinde yeni bir toplumsal yaşam inşa edebileceğini göstermiştir
Dilan Dilok
Ortadoğu, tarih boyunca birçok medeniyete ev sahipliği yapmış, farklı kültürlerin ve dinlerin kesişim noktası olmuş bir coğrafyadır. Ancak bu zengin tarihsel arka plan, kadınlar açısından çoğu zaman baskı, tahakküm ve yok sayılma anlamına gelmiştir. Kadınların toplumsal statüsü, çoğu zaman dini referanslar, ataerkil gelenekler ve savaş süreçleriyle şekillenmiştir.
Kadının Ortadoğu’daki tarihsel rolü, günümüzdeki algının çok ötesine gider. Neolitik dönemde Mezopotamya başta olmak üzere pek çok bölgede kadın figürlerinin doğurganlık, bereket ve doğayla özdeşleştirildiği görülmektedir. Tanrıça kültü, kadının kutsallığını temsil eden bir sosyal yapı yaratmıştı. Ancak tarım toplumlarının gelişmesi, özel mülkiyetin ortaya çıkışı ve ataerkil yapının güçlenmesiyle bu durum tersine dönmüştür.
Erken uygarlıklarla birlikte kadınlar giderek daha fazla ev içi alanlara hapsedilmiş, kamusal alanda görünmez kılınmış ve özellikle savaş zamanlarında ganimet olarak görülmüştür. Bu anlayış, zamanla dinî yorumlarla da desteklenmiş; kadınlar erkeğe hizmet etmek için yaratıldıklarına inandırılmıştır. Köleliğin resmi olarak kaldırılmasından sonra bile kadınlar “gizli kölelik” koşullarında yaşamak zorunda kalmıştır.
Günümüzde Ortadoğu’nun birçok bölgesinde kadınlar hâlâ erkek egemen sistemin çeşitli baskılarına maruz kalmaktadır. Örneğin Taliban yönetimindeki Afganistan’da kadınların pencere açma haklarının dahi tartışmalı olması, DAİŞ gibi barbar örgütlerin ilk hedeflerinin kadınlar olması, kadın bedeni üzerinden yürütülen savaş politikalarını ortaya koymaktadır. Kadınların gülüşünden kıyafetine, yolda yürümesine kadar birçok alanda yasak ve kısıtlamalar getirilmiş; sistem dışına çıkan kadınlar “şeytanlaştırılmıştır.”
Tüm bunlara karşı, tüm dünyada Kadın Özgürlük mücadelesi geliştirilmiş ve kadınlar ataerkil zihniyete karşı örgütlülükler kurmuştur. Bunların başında da Önder Abdullah Öcalan’ın başlatmış olduğu Kürt özgürlük mücadelesiyle gelişen Kadın Özgürlük direnişi, ‘Jin Jiyan Azadî’ ile sloganlaşarak tüm dünyaya yayılmıştır. Rojhilat Kürdistan’ıyla dünyada yankı bulan ve kabul gören ‘Jin Jiyan Azadî’ sloganı Rojava- Kuzey ve Doğu Suriye’de ise devrimle beraber gerçek anlamda yaşam bulmuştur.
2012’de Suriye’nin kuzeyinde başlayan Rojava Devrimi, sadece siyasal bir dönüşüm değil, aynı zamanda bir kadın devrimi olarak tarih sahnesine çıkmıştır. Bu süreçte eve kapatılmış, kamusal alandan uzak tutulmuş kadınlar, devrimin merkezine yerleşmiştir. Bu devrim, Önder Abdullah Öcalan’ın “Demokratik, Ekolojik ve Kadın Özgürlükçü Toplum” paradigması ışığında şekillenmiş, kadınların eşitlik temelinde toplumsal yaşamda yer almasının önünü açmıştır.
Rojava’daki kadın hareketi, Kongreya Star gibi yapılarla örgütlenmiş, kadınlar kendi öz savunma birlikleri olan YPJ (Yekîneyên Parastina Jin – Kadın Savunma Birlikleri) ile hem askeri hem toplumsal alanda varlık göstermiştir. Kadınlar sadece cephede değil; yemek hazırlığı, moral konserleri ve kültür-sanat çalışmalarıyla da devrime katkı sunmuştur.
Kürt kadınlarının öncülüğünde gelişen mücadele, Arap, Süryani, Ermeni, Dürzi ve Türkmen kadınlarını da içine alan kültürel bir mozaik yaratmıştır. Bu dayanışma, ataerkilliğe karşı bölgesel bir kadın öz gücünün doğmasına yol açmıştır.
Kadınlar, Rojava’da sadece sokakta ya da savaş alanında değil, siyasetin ve diplomasinin de öznesi hâline gelmiştir. Eşbaşkanlık sistemi, kadının siyasetteki temsiliyeti açısından model teşkil etmektedir. Şam’da yürütülen görüşmelere kadın temsilcilerin dahil edilmesi, bölge halkına ve dünyaya kadın iradesinin göstergesi olmuştur.
Rojava’da kadın mücadelesinin ideolojik temelinde Abdullah Öcalan’ın kadın özgürlükçü felsefesi yer almaktadır. Kadınlar, bu felsefeyi okuyarak, eğitimlerle yayarak ve anlamlandırarak hem teorik hem pratik olarak dönüşüme öncülük etmektedir. Öcalan’ın Suriye’de kaldığı dönemde kadınlarla kurduğu ilişki, bugün Rojava’da yaşayan kadınların mücadele hafızasında önemli bir yere sahiptir.
Ortadoğu, kadınlar açısından tarihsel olarak zorlu bir coğrafya olmuştur. Ancak Rojava örneği, bu döngünün kırılabileceğini ve kadınların özgürlük temelinde yeni bir toplumsal yaşam inşa edebileceğini göstermiştir. Rojava’da kadınların öncülüğünde hayata geçen demokratik, ekolojik ve özgürlükçü sistem, tüm dünyaya umut ve model teşkil etmektedir.