Doğanın talan edilmesine ilişkin konuşan TMMOB Yönetim Kurulu Üyesi Küçük, Zap’tan Hasankeyf’e, Çoruh’tan Kazdağları’na, İğneada’dan Cerattepe’ye kadar dayanışmaya ihtiyaç olduğunu söyledi
Yusuf Gürsucu / İstanbul
Son yıllarda Türkiye coğrafyasının dört bir yanında ortaya çıkan doğanın yağmalanarak yok edilme sürecinde enerji, inşaat ve maden şirketleri özel yer tutmaktadır. Bugün daha çok gündemde olan maden ocakları ve özelde Kaz Dağları’nda onbinlerin katılımıyla ilgili görüşlerine başvurduğumuz TMMOB Yönetim Kurulu Üyesi Cemalettin Küçük, sürece dair sorularımızı yanıtladı.
Kaz Dağları ve diğer birçok altın madeni Türkiye coğrafyasının bir yarası haline geldi. Pırtrak otu gibi her yerden ortaya çıkmaya başladılar. AKP iktidarı uygulamaya koyduğu maden politikalarından ne umuyor yada nereye varmak istiyor?
AKP uluslararası sermayeye memleketi pazarlayarak sadece alacağı komisyonu hedefliyor. Varacağı yer ise son olarak yandaşlar ve ortaklar olarak elde ettiği ticari kazanımlar dışında hiçbir şey değildir. Türkiye coğrafyasının geldiği son hali onlar için geçici bir konaklama yerinden ibarettir.
Kökeni MHP’li olan ardından ANAP’ta, daha sonra farklı partilerde yer aldıktan sonra en son CHP’ye katılan Yaşar Okuyan, yaptığı açıklamada Kaz Dağları’ndaki altın madenine karşı olduğunu duyurdu. Bu duyuru hakkında ne düşünüyorsunuz?
Yaşar Okuyan ve onun döneminde bakanlık yapanlar yani AKP öncesi Hükumet üyeleri, çıkardıkları Uluslar arası yatırım ve yatırımların garantisini veren yasal değişiklikleri AKP iktidarına hazırlayanlardır. Bu üyelerden birisi de Yaşar Okuyan’dır. Okuyan’ın yapması gereken bu yasaların içeriğini ve nasıl çıkarıldığını halka itiraf ederek özür dilemesidir. Bunun dışında yaptığı hiç bir eleştirisi kabul edilemez.
Altın Madenleriyle ilgili TMMOB’u temsilen Türkiye’de ayak basmadığınız yerin olduğunu sanmıyorum. Genel olarak halkın madenlere yönelik tutumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
İlk olarak halkın yoksulluğu ve işsizliği kullanılarak, iş vaatleriyle , madenciliğin hakkında bilgi olmadan bu işe sevinçle yaklaşıyorlardı. Öğrendiklerinde ve çalışmalar başladığında felakaetleri görüyor, yaşıyor ve mağdur oluyorlar. Baskı, korku, sindirme ve şiddet politikalarını yaşamış olunca geç kaldıklarını ve başka yerlerdeki insanları dikkatli olması gerektiğini söylüyorlar. Ama bu işlerde çalışanlar,işçiler hem korku hem de işsizlik baskısıyla geleceğini peşkeş çekmek durumuna getirildiler. Halk çoğu yerde bölünmüş ve çatışma konumuna sokulmuştur. Tarlasını ortak süren insanlar birbirlerine selam vermez duruma gelmişlerdir.
Altın ve diğer madenlere karşı doğa hakları devlete rağmen sizce nasıl korunabilir? Kaz Dağları için verilen mücadeleyi önemli bir örnek olarak değerlendiryor musunuz?
Toplumsal bilinç geliştirelerek, çıkarılan bütün yasalara ve düzenlemeler, derhal iptal edilmesii sağlayacak eylemsel hareketler yaratılmalıdır. Bu olmadıkçe coğrafyamız zehir yığınlarıyla cehennem çukurlarına dönüşecektir. Kaz dağları 20 yıldır delik deşik ediliyor. Ancak Kirazlı bölgesi için Çanakkale belediye başkanının çağdısı karşılık bulmuş. Bütün Türkiye bu gündemle perişanlığı görür olmuştur. Tıpkı Yırca gibi. Ancak bir nokta ile sınırlı olması kurtuluş olmayacaktır. Zap suyundan Hasankeyf’e, Niğde Bolkarlardan Trakya Meriç nehrine, Kırklareli İğneada’dan Artvin Cerattepeye, Çoruh Nehri’nden Kazdağlarına, Bergama’dan Sıvas Kangal Yılanlı Dağa, Bakır Tepeye oradan Erzincan İliç’e, İliçten Munzur’a Dersim Mercan suyundan Fatsa’ya oradan Muğla’ya , oradan Kütahya Gümüşköy’e, Balıkesir Balya’dan Gümüşhane’ye oradan Trabzon Boztepeye, Sürmene’den Diyarbakır Suriçi’ne bir yol bir dayanışma olması gerektiğini Kaz Dağları eylemi göstermiştir. Bu açıdan önemli bir çıkıştır. Ama sönümlenmeden bütün coğrafyada bilince çıkarılmalıdır.